MENÜ

Bu işte bir iş var?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

İçeri girdiğimizde maçın 10. dakikasıydı. Oysa her zamanki gibi kapıya maçtan 10-15 dakika önce geldik. Görülmedik bir şey, kuyruk var. Bekledik, ilerleme yok. Öne hamle edip nedenini sordum. Dediler ki; “Abi kapılar bozuk.” Dört turnike birden pert olmuş. Kime sorduysam tatmin edici bir yanıt alamadım. Bağırış çağırış, küfür kıyamet... Velhasıl güç bela girdik içeri. Bu normal değil, altını çizelim. Kapılardan kim sorumluysa İnönü Stadı’nda bilsinler ki o kişiler görevlerini yapmıyor.

Galatasaray maçı Beşiktaş açısından bakıldığında iyiydi, Beşiktaş elinden geleni yaptı. Çok pozisyona girdi ama gol yapılamadı. Olabilirdi, olmadı. Futbol böyle güzel bir oyun, insana kazanamadığı ya da kaybettiği zamanlarda “Şimdi ne yapmamız, nasıl davranmamız gerek” soruları çerçevesinde çok şey öğretiyor. Sizi bilmem, eldeki oyuncu kalibresi düşünüldüğünde Beşiktaş takımı bana göre ‘iyi yönetiliyor.’

Tribün coşkusu bir derbi maç için bana kalırsa ‘yeterli değildi.’ Kapalının performansı beklediğimden düşüktü. Öyle ki, bir ara neredeyse yeni açık ‘işi ele almaya niyet etti’ bile denebilir. Performansın eskiye göre düşük kalmasında kalabalığın önemli bölümünün ‘yönetimi protesto’ edip etmeme konusundaki kararsızlığının etkisi olduğunu düşünüyorum. Sanki “Yeter Yıldırım Demirören yeter” diye bağıramama duygusu havada asılı kalmıştı. Akıllar işin bu yanında olunca da önemli miktarda insan kendini eğlenceye, tezahürata veremedi.

Bilindiği gibi Beşiktaş tribünü kamuoyunda genel adı olan ‘Çarşı’ ile anılır. Ancak kalabalık içinde başka adlar taşıyan irili ufaklı gruplar da vardır ama genel kabul ‘Çarşı’ yönündedir. ‘Çarşı’yı ‘Çarşı’ yapan ise malum, ‘karşı’ olma halleridir. Bu ‘karşı olma’ ruh hali hafif sıyrıklar almış olmalı ki o gün maçın devre arasında halimizi hatırımızı sormak için yanımıza gelen kapalının göbeğinden bir arkadaş benim yüzlerce kelimeyle zor bela anlatabileceğim durumu üç beş kelimeyle halletti. Dedi ki; “Abi, tribün patates olmuş be...” Ben bu kadar şahane bir durum tespiti duymamıştım ne zamandır.

Bir de not düşmek gerek; şu futbolcuya, annesine, sevgilisine, rakip takımın ileri gelenlerine, tarihsel simalara küfür etmek hakikaten iş değil. Artık şu kültürün ciddi bir eleştirisinin yapılması, rakip oyuncuya lazer tutma saçmalığının mahkum edilmesi zamanı geldi de geçiyor bile...

Maçtan çıktık, zaten üzgün ve sıkıntılıyız. Herkes “Neden yenemedik”e bir gerekçe arıyor. Kimi “Nobre yerine Bobo ile başlanmalıydı” diyor, kimi “Çift forvet çıksak bitirmiştik işi “diyor... Lakin insanlar yürüyemiyor. Çünkü yol iki sıra yan yana durmuş minibüslerle ve yatay olarak konumlanmış köfte arabalarıyla tıkalı. O ara siyah renkli bir protokol aracı da çapraz giriş yapınca binlerce insan yolun ortasında kala kalıyor. Ben bu arabasıyla o kalabalığın arasına dalanlara öteden beri imrenirim. Bunlar korkusuz insanlar olurlar. İç sesleri demez mi ki, “Velev ki, Beşiktaş İnönü’de yenildi beni kim kurtarır yığınların öfkesinden?” Bu işin doğrusu, stat boşalana kadar o yolun 10 dakika trafiğe kapanmasıdır. Kimsenin siniri bozulmaz, burnu da kanamaz.

YORUM YAZ