MENÜ

Ne ekersen onu biçersin

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Sitem ediyor Başkan... “Küfüre hayır kampanyası başlattık. Bizim ülkeden ses geleceğine, komşu Yunanistan konuya daha duyarlı yaklaşıp beni ülkelerine davet etti” diyor. Sayın Demirören şunu da düşünmeli: Beşiktaş acaba 2000’li yıllara kadar ‘küfüre hayır kampanyası’ başlatması gereken en son kulüp konumunda iken, neden bu illet davaya karşı ilk bayrak açan zorunluluğuna düşmüştür. Yaratıcı zekası, espri gücü ve zor günde takımını sahiplenmesiyle nam salan taraftarı, neden en son anılacak küfür ve şiddetle özdeş hale gelmiştir. 2000 yılında Efsane Başkan Süleyman Seba’nın gidişiyle açılan yeni sayfada başlıyor her şey... Bugün Sayın Demirören’in bir başka sitemine konu olan ‘üç büyüklerden Beşiktaş’ı silmek istiyorlar’ iddiasının da, beş sene önce Beşiktaş’a yönelen bir tehdit olarak algılandığı ortaya çıkıyor. Yeni kuşak gençler, yeni düşüncelere yelken açmak için kolları sıvıyor. Geçmiş 16 senenin bağnazlığından şikayetçi oldukları için ‘Beşiktaş’a çok yeni bir imaj lazım’ ortak fikrinde buluşuyorlar. Ne olacak? Beşiktaş popüler olacak... Reaksiyonsuz, reflekssiz ve ne verirlerse ona rıza gösteren konumundan hızla sıyrılıp, Galatasaray ve Fenerbahçe’ye birinci sayfalarda refakat edecek. Seçilen yöntem, agresif psikoloji... Amaç, sahadaki sessiz Beşiktaşlı’yı da harekete geçirmek... Önce tribünleri heyecanlardırmak; Galatasaray ve Fenerbahçe’nin gittiği yoldan onlarla bütünleşmek... Elbette bunun için saha içi aktörlerine de gerek var. Pascal Nouma ve İlhan Mansız gibi seçimleriniz, düşündüğünüz gibi süper tuttu. Bu karizmatik agresiflerle hayli başarılıyız. Devam... Biz ne yapalım? Sürekli hakemleri öne çıkarıp hakem hatalarını konuşalım. Beşiktaş’ın yenen haklarından bahsederek futbolcu ve tribünleri koruyalım. Bu şekilde, bu ülkede geçerli şartlarla saha içi başarıları da gelir. Gelmez... İşte sahada ve tribünde sporcu kimliğinden uzaklaşan birimler, sonunda sizi yakar. Popüler olma sevdası patlar. Sonra ayıkla pirincin taşını... Durumu kurtarmak için yine aynı politikaya özgü bir yığın işi bitmiş ama imajdaki varlığı önemsenen oyuncuyla Beşiktaş’ın geleceğini ipotek et, üstüne 60 milyon dolara yaklaşan borcu karşında bul ve önümüzdeki sezon içinde kara kara düşün... 2000’den bu yana Beşiktaş’ı popüler yapma sevdasından doğan görev zararı, nereden bakarsanız bakın, 100 milyon doların üstünde. Neler kazanıldı, neler kaybedildi? Deydi mi, deymedi mi diye iyi düşünmek lazım. Beşiktaş bu şekilde devam ederse, kimsenin dahli olmadan (Galatasaray ve Fenerbahçe’ye gerek yok) kendi kendini bu grubun arasından soyutlar. Oysa ticari aktifte güçlü gayrimenkulleri, kendine hayli hayli yetecek tesisleriyle ayakta kalacak en güçlü kulüp Beşiktaş’tır. Çözüm; işletmede ve doğru yönetmede... Galatasaray ve Fenerbahçe’nin 100 trilyonun üzerinde vergisi affedilirken, sen 15 trilyonluk borcunla onlara ‘fit’ olup hakkını aramazsan, tabii ki çırak çıkarsın! Sen ‘kurumum’ diye geçinip bir çuval dolu dolarları menacerlerin tavsiyeleri ile transfere yönlendirirsen, tabii ki, hakem konuşmaktan başka kendini kurtaracak yol bulamazsın. Bu yanlışlara rağmen ‘hakkımızı yedirmeyelim’ diye tribünlere yönelirsen, kapalının bir sezonuna ait sattığın kombineyi onlar da sana geri ödetirler. Beşiktaş’ı bugün saran gruplar, artık zararlı hale gelmişse, bu örgütlenmelerin hep yönetim kaynaklı desteklerle güçlendiği unutulmasın. İşin çözümünü bu saatten sonra başkanlık sisteminde aramak da pek mantıklı gelmiyor.

YORUM YAZ