İç (veremi) transfer

Haberin Devamı ›
Beşiktaş, Burak’ı gönderme kararı aldığında haklıydı. İbrahim Akın’da da yanılmadı. Son olarak Gökhan Zan için riske girmişti. Ezeli rakibi Galatasaray’a bedava kaptırdığı halde bu duruma düşmenin dünyanın sonu olmadığını bir zaman sonra anladı. Çalıştıran-çalışan ilişkisinde yaşadığımız dünyanın koşulları belli... Çalışan ürettiği ölçüde kazanacak. Çalıştıran elde ettiği verimin oranına göre dağıtacak. Bu gerçeği kabullenmediğinizde bırakın şirketinizi veya kulübünüzü, komşunun örneğinde olduğu gibi ülkeyi bile batırma noktasına gelebiliyorsunuz.
Bonservisi elindeki oyuncunun kozu belli... İstediği parayı alamazsa sıfır maliyetle başka bir kulübün yolunu tutacak. Menacerlerin pazarlama yönteminde artık açık seçik ortada. Oyuncunun gidebileceği adreslerden görkemlilerini seç, medyaya düşür, kulübü emrivakiye getir. Her futbolcunun mutlaka kendine özgü bir beceri donanımı var, bir de ona bağlı potansiyeli... Oyuncu bunları sergilediği oranda isteme hakkına sahip. Potansiyelini koz kullanarak, talep etme hakkı geçerli değil. Kulüp de öncelikle bir öncesinde oyuncusunun ne verdiğini baz almak zorunda ama yeterli değil. Zira bir sonrasında aynı verimi alabileceği kuşkulu. İkiye katladığı yıllık kazancını garanti ettikten sonra sırtüstü yatanların örneği de çok çünkü... Beşiktaş yakın geçmişte transfer ettiği oyuncuların sadece geçmişine para ödedi. Kendi adına ileriye dönük getiri sağlama noktasında ise sürekli görev zararı ile karşılaştı. Bu arada oyuncular arası ücret dağılımında oluşan uçurumları da kendi yarattı. Şimdi işbaşı yapan yönetim sanki yeni bir başlangıç yapmak istiyor. Bir formül arıyorlar. İşgücünü sınadıkları ve memnun kaldıkları oyuncunun geçmişini gözardı etmeyecekler. Ancak o geçmişi, geleceğin garantisi olarak fiyatlandırıp, ederini de toptan asla ödemeyecekler. Hele hele iki senedir hiç verim alamadıkları oyuncuya, kendi çocuğumuzdur duygusallığına kapılıp, ‘bir şans daha verelim parasını da iyileştirelim’ yanılgısına hiç düşmeyecekler. Ayrıca başlarına yeni Delgado’lar da musallat etmeyecekler. Delgado ve benzerlerine fazladan ödediklerine bundan sonra İbrahimler’e Ekrem ve benzerlerine bölüştürecekler.
*****
Ernst’in alternatifi
Diğer takım taraftarları, Arda’sı Alex’i olmadığında hayıflanıyor. Beşiktaşlı’nın ise Ernst’in yokluğunda tadı kaçıyor. Oyuncunun yıldızı, işçisi önemli değil, güven vereni önemli galiba... Neyse Denizli’nin koşullar zorlaştığında stoperlerinden ikisini orta alanda kullanma gibi bir avantajı da var. Geçen hafta İbrahim Toraman, Kayseri’de hiç sırıtmadı, hatta çok faydalı da oldu. Ancak Sivok da var. Toraman stoperde, Sivok orta alanda da olur. Hatta Beşiktaş bu maçı kendi evinde oynayacağı için daha da uygun olur sanki... Ama zirve yolunda çok önemli bir virajı dönme aşamasında olduğundan genç Necip fazla baskı altında kalır.
*****
Lemerre’in anıları
Gelin isterseniz bir faraziyeye soyunalım. Lemerre muhtemelen yakın gelecekte bir kitap yazacaktır. Geçmiş tüm kariyerini anlatırken, Türkiye’deki yaşadıklarına şöyle bir paragrafta yer verecektir: “Ankaragücü’nde çalışırken, yardımcı antrenörüm bir iki hafta üst üste beni çiğnercesine oyuna ve oyunculara sürekli müdahale etti. Kulüp yönetiminden hiçbir uyarı da gelmedi. Sonuçta yardımcımın eylemleri beni bu işten hiç anlamadığım noktasına taşıdı. Enteresan olanı ise kulüp yönetiminin de aynı görüşte olması idi. Beni bu işten hiç anlamadığım sebebiyle gönderdiler. Yerime de stajyer bir teknik direktör bu işten daha iyi anlıyor diye göreve getirdiler.” Ne kadar ilginç olur değil mi...