Arama

Popüler aramalar

Futbolun dışında ama işin içinde

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyerek başlayalım. Kabul etseniz de, etmeseniz de cumartesi gecesindeki Fenerbahçe’yi hem de parlak bir skorla yenmek için iyi bir takım olmaya gerek yoktu. Alınan skorlar üzerinden konuşmak gerekirse, Beşiktaş’ın seriye bağladığı galibiyetlerle zirveye yürüyüşü, şapka çıkarılacak cinsten. Ancak dönüp, kurguya ve organizasyona baktığınızda, bu skorları meşru kılacak bir takım olgunluğundan bahsetmek hala zor. Bu noktada Fenerbahçe galibiyeti de geniş bir kesime eğer, “Biz haksızlık etmişiz. Meğerse bu takım, iyi bir takımmış” dedirtmişse, yanıltıcı olur. Oynadığı oyunla, aldığı skorları bağdaştıramayanlar, Beşiktaş’ın çalışmadığı yönündeki spekülasyonları da sıcak tutuyor. Bu çalışma konusunu biraz açmak lazım. Fiziki mi, yoksa teknik ve taktik açıdan mı, bir çalışma eksikliğinden bahsediliyor. İki olgunun da kendi içinde tutarsızlıkları var çünkü... Beşiktaş’ın önde oynayan oyuncularına baktığınızda; fiziki açıdan vasata bile yaklaşamadıklarını görür, güç açısından, “yetersiz, çalışmıyor” dersiniz. O zaman da Ernst, Fink, İbrahim Üzülmez, Ferrari, Ekrem, İbrahim Toroman’ın performansları, bu görüşünüzü havada bırakır... Takım çalışmıyorsa, bu oyuncuların bitmek, tükenmek bilmeyen mücadele güçleri, çelişkiyi ortaya koyar. Yok, “bu takım ofansif yönde taktik çalışmıyor” derseniz, o zaman da bunun gereksizliği anlaşılır. Beşiktaş’ın gerçek meselesi öndeki oyuncuların güçsüzlükleri ile bireyselliklerinin ağır basmasıdır... İşi çözümsüz kılan taraf da Yusuf, Tello, Bobo ve Serdar Özkan’a fiziki açıdan bir aşama kaydettiremeyecek olmanız. Bazısının bünyesi ters teper, bazısı da kazandığının fazlasını (başka sahada) harcadığı için sonuç alınmaz. Mucize kabilinden bu yetersizliği halletseniz de, bu kez top rakipteyken, oynamayı bilmemeleri size köstek olur. O zaman bu guruba, ofansif anlamda taktik prova yaptırsanız ne olur, yaptırmasanız ne olur?

*****

Fenerbahçe olgunluğu

Beşiktaş’ın ikinci yarıda maçı alıp götürmesi, Gökhan’a çalınmayan penaltının dillendirilmesine de engel oldu. Sarı - Lacivertliler’in 90 dakikanın bütünündeki yetersiz performansları da bu penaltının önemini azalttı belki. Pozisyonun dakikası da, o andaki skor da hiç önemli değildi. Aydınus’un çalmadığı penaltı, maçın kaderini kesinlikle etki etmiştir. Bunu söylemek, Beşiktaş’ın galibiyetine asla gölge düşürmez. Ama Fenerbahçe kanadının bunu bile bile kılıf aramak adına, bu gerekçeye sığınmaması, onlar adına alışılmadık bir olgunluk gösterisi... Bu sessizlik de yeterince örnek bir davranış oldu.

*****

Bir şans da İsmail’e

Daha önce de değinmiştim. Bu İbrahim Üzülmez’e “Yaşı kemale erdi, heyecanı bitti türünden yaklaşılmasın” diye... Bir Fenerbahçe maçı oynadı, taraflı tarafsız herkese parmak ısırttı... İbrahim böyle de devam eder. Mesele İsmail Köybaşı’nın durumu. Asıl kimliği bir savunma oyuncusu olsa da, hücum aksiyonlarına da yeterli ölçüde katılabilen İsmail’in, orta alanın önünde oynamasında ne sakınca olabilir ki?.. Denizli, bir çok oyuncusunun yerini ve görevini değiştirmekte sakınca görmezken, hatta Ekrem Dağ’ı ön liberoda deneyecek kadar fuzuli arayışlar içinde olurken, bu konuda İsmail’e niye ketum davranır. Yarın geceki Manchester maçı, tam da bu denemeye uygun bir ortam.

*****

Skorboarda iyi baktınız mı?

Derbinin son düdüğü çaldığında, zafer sarhoşluğu ile skorboarda bakanlar, 3-0’da başka bir sonucu da okumuş olmalılar. Orada, ocak ayında gerçekleştirilecek kongrede kimin kazanacağı da şimdiden yazıyordu sanki.

*****

Uykusuzluk

Mesut Bakkal, geç kaldıklarından dolayı, doğru-düzgün uyuyamadıklarından yakındı. Peki, Galatasaraylılar ne yapsın? Domuz gribi, sahte lisans, istifalar depremi derken, son günlerde yaşananlardan sonra hangi Galatasaraylı’nın gözüne üç gündür uyku girmişti ki!..