Kayıp dışı
Haberin Devamı ›
Zihindeki stres kırılmaları da adamı içerden içerden kemirip tüketiyor. Fenerbahçe ele güne transfer dersi veren ‘gönüllerin takımı’ Karabük karşısında diri başladı maça.. Sert ve kora kor mücadeleye rağmen daha 20 dakika dolmadan da 2-0’ı buldu. Sonra anlamsız bir şekilde yine durdu. Başına dikilen gardiyan üçgenine rağmen gollerin ikisinde de Büyük Usta Alex’in imzası vardı. Önce Lugano’ya ‘zehir’ gibi bir top kesti. Sonra Topuz’un ‘nokta’ ortasına, tereddüstüz bir nokta vuruşu yaptı. Sonra ‘pause’ ya da ‘stand by’ düğmesine basılmış gibi durdu. O durdukça rakibi toparlandı, cesaretlendi, özgüven patlaması yaşadı. Emenike’nin inadına, gücüne ve vuruş becerisine şapka çıkarılır. Ancak bu durum golün ikram olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu andan sonra topa sahip olmak, topu kaybetmemek için didinme başladı. Bu gole gitmekten çok skoru korumaya, tabela bekçiliğine yönelik bir yırtınmaydı. Yanlış kapılardan ancak yanlış odalara girilir. Kaç maçı, kaç puanı böyle dağıtmadı mı bu takım? Yaşadığı ve yaşattığı onca müsibete rağmen ders alan da akıllanan da yok. Neden hazır 2-0 öne geçmişken maçı kopartmaya gitmek yerine, rakibi oyuna ortak etmek için elinden geleni yapar bu takım. Ve neden rahatlamış bir maçı bile saçma sapan şekilde yakar topa dönüştürür?
Tabii bu sorulara yanıt bulacak olan futbolcular değil Aykut Hoca’dır.