Kupada bir avuç futbol lütfen!
Haberin Devamı ›
Dev futbol turnuvasında 60 maç geride kaldı, 28 takım ve dolasıyla 644 futbolcu evine döndü. Bunların arasında öyle isimler var ki, Cristiano Ronaldo’dan Wayne Rooney’ye Kaka’dan Frank Ribery’ye... Hatta yılın futbolcusu seçilen ve gelmiş geçmiş en iyiler arasına girmeye aday gösterilen Lionel Messi bir gol atamadan Dünya Kupası’na veda etti. Ancak Güney Afrika’da bu isimlerin yerine Forlan gibi, Müller gibi, Villa gibi... İlk dörde kalan takımlara bakıldığında sadece Uruguay’ın bu noktada olması sürpriz olarak değerlendirebiliriz. İspanya, Almanya, Hollanda yarı finalin doğal adaylarıydı zaten...
Gelecek Gana’nın olacak
Afrika’nın çeyrek finaldeki tek umudu Gana, trajik bir sonla dramatik bir şekilde kupaya ‘elveda’ dedi. Bu kupada, Almanya 2006’dan bir adım daha öteye gittiler. Ancak kupanın en genç takımı Siyah Yıldızlar (Black Stars) gelecekte çok daha başarılı olacak gibi gözüküyorlar. Brezilya, 2006’dan sonra bir kez daha başaramadı. Dunga’nın teknik direktörlüğe gelmesiyle yepyeni bir kimliğe bürünen Sambacılar’da revizyon işe yaramadı. Oysa ki, Brezilya 2-1 kaybettiği Hollanda maçının ikinci yarısına kadar kupanın en iddialı futbolunu oynuyordu. Sambacılar’da fatura her zaman olduğu gibi hocaya yani Dunga’ya kesilmek üzere...
Javier Zanetti de oynardı
Arjantin son 36 yılın en ağır yenilgisini aldı. Maradona’nın göreve geldikten sonra Tangocular’a ayrı bir hava getirdiği kesin. Her yerde o konuşuldu, attığı her adım takip edildi, ağzından çıkan her kelime olay oldu. Pele ile kapıştı, Platini ile atıştı. Maçlarda taca giden toplara dokunması bile onbinlerce kişiyi ayağa kaldırmak için yetti... Ama keşke biraz daha tecrübe kazandıktan sonra göreve gelseydi. Grup maçlarını kolay geçti, ilk ciddi sınavında Arjantin’i son 36 yılın en ağır yenilgisine uğrattı. Almanlar, savunmanın sağ tarafını paramparça ederken, İnter ile mükemmel bir sezon geçiren Javier Zanetti televizyonun başında maçı izliyordu. 37’lik kaptan, herhalde en az Otomendi veya Gutierrez kadar oynardı. Günümüz futbolunda istediğiniz kadar etkili bir hücum gücünüz olsun, savunmanız vasatsa başarılı olmanız imkansız.
Otomatik Portakal!
Marwijk’in ‘Otomatik Portakal’ı beşte beş yaparak, yarı finale kadar geldi. Oynadığı tüm karşılaşmaları kazanan tek takım olarak ismini yarı finale yazdıran Hollanda, belki Cruyff’un 70’li yıllardaki veya Van Basten, Gullit, Rijkaard üçlüsünün 88 Avrupa Şampiyonu olan takımı kadar göz alıcı oynamıyor ama sonuca gidiyor. Şimdi eksik Uruguay karşısında çok büyük bir avantaja sahipler. Uruguay demişken... Güney Amerika’nın bu dört milyonluk küçük ama futbol geçmişi büyük ülkesi bu noktaya gelerek zaten rüştünü ispat etti. Lugano’dan dolayı yakından takip etme imkanı bulduğum Uruguay, grupta 1-0 kazandığı Meksika maçından sonra bu havaya girmişti. Öyle ki, turnuvanın başında tanıştığım bir Uruguay kupada ileri doğru attığı her adımdan sonra gelip, “Bak gördün mü şampiyon olacağız” diyor. İlk başta komik geliyordu, ancak benim de yakından hissettiğim inanç dalgası sonrası saygı göstermek gerektiğini anladım.
Hem gurur hem endişe...
İspanyollar, tökezleye tökezleye yarı finale kadar geldi. Ama bu kez karşılarında kupanın en etkili futbolunu oynayan bir rakip var. İspanya kötü haliyle ilk dörde ulaştı, bir de iyi oynarlarsa o zaman şampiyonluğun en büyük adayı olurlar. Gençliğin getirdiği dinanizmi iyi kullanan Almanlar form durumu itibariyle favori. Ama İspanyollar’ın artısı tecrübeleri. 2000’li yılların başında krizde olduğu söylenen Panzerler 2002’de final, 2006’da yarı final oynadılar. Ayrıca EURO 2008’de de İspanya’ya kaybetmişlerdi. Şimdi onlar için rövanş fırsatı. Mesut Özil, Almanya forması altında olsa da performansıyla göğsümüzü kabartıyor. Belki Dünya Şampiyonluğu sevincini yaşayan ilk Türk olacak. Seviniyoruz... Ama biraz da endişeleniyoruz, EURO 2012 elemelerinde Almanlar ile aynı grupta olduğumuzu hatırlayınca... Bitime çok az var. Kimin şampiyon olacağını kestirmek çok güç. Futbolda, hele sözkonusu Dünya Kupası ise hiçbir şeyin garantisi yok. Ama kesin olan birşey var. O da Dünya Kupası’nın 2002 Güney Kore-Japonya’dan sonra tarihte ikinci kez yapıldığı kıtanın dışına çıkacak olması. Bu kupa ambiansıyla, saha içi ve dışıyla henüz bir Dünya Kupası havasını yakalayamadı. Özellikle futbol açısından şu ana kadar akılda kalan çok şey yok. Dileğimiz ise en azından yarı
finallerde futbol kalitesinin şu anki seviyesinin çok üstüne çıkması ve bir avuç güzel oyun bekleyen futbol dilencisinin gönlünün olması...