Arama

Popüler aramalar

Böyle mi olacaktı!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Türk takımları son yılların en kötü sezonunu yaşadı. Efes ve Kartal’dan sonra, Fenerbahçe, Telekom ve Aslan da elenince Avrupa’ya ilk kez erken veda ettik.

Nereden nereye... Geçen sezon öyle bir lig geçirmiştik ki, İspanya’dan sonra Avrupa’nın en iyi liginin Türkiye olduğunu iddia etmiştim.
Gerçekten de öyleydi. Şampiyonluğa oynayan tam 5 takımımız vardı. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Efes Pilsen ve Türk Telekom.
Şampiyonluğa oynayan takımın çok olması lig kalitesini yükseltmiyordu belki ama o 5 takımın da Avrupa’da finalleri zorlaması, önüne geleni yenmesi hem kendilerinin hem de Beko Ligi’nin ne kadar üst düzeyde olduğunu işaret ediyordu.
Nitekim Euroleagu’de Fenerbahçe Final-Four kapılarına kadar dayanırken, Efes Pilsen ABD’lilerin azizliğine uğrayıp son 16’da veda etmişti kupaya.
ULEB’de ise fırtına gibi esmiştik.
Galatasaray, Beşiktaş ve Telekom ilk turda oynadıkları 30 maçın tam 27’sini kazanıp İspanyolları, İtalyanları, Yunanlılar’ı geride bırakmıştı.
Nitekim Beşiktaş çeyrek final, Galatasaray da yarı final yapmıştı Avrupa’nın ikinci kupasında.
Bu sene ne mi oldu?
Tam bir fiyasko....

Efes tarihe geçti!
Önce Efes Pilsen tarihin en yüksek bütçeli takımını kurdu, başına da Ergin Ataman’ı getirdi. Bu tarihi takım, tarihi bir skor aldı. Efes Pilsen mazisinde ilk kez, Euroleage’de ilk turda eleniyordu. Ligde fırtına gibi esmesine rağmen kadro yapısı, seçilen yabancılarda yapılan hatalar, hepsi milli olan Türkler’e figüran muamelesi yapılması takım hüviyetinden çok uzaklaştırmıştı Efes Pilsen’i. Parayla saadet olmayacağı bir kez daha ortaya çıktı.
Fenerbahçe ise Top 16’dan çıkamadı bu kez. Grubu çok zordu. Belki yine elenirdi ama bu denli yetersiz kalmasının sebebinin başında da yabancı seçiminde yapılan hatalar oldu. Green ve Smith kesinlikle bu ligin oyuncusu değil. Giricek bir yıldız ama o da sakatlandıktan sonra takıma uyum sağlamakta güçlük çekti. Ahenk içindeki takımın kimyası bir anda bozuldu.
Beşiktaş zaten sezon başı fişi çekti. Yönetim yetersizliği, Ergin Ataman’ın gitmesi, paraların ödenmemesi, coach-oyuncular arasındaki sürtüşme, rüya gibi geçen bir önceki yılı mumla arattı. Bırakın yarı finali, gruptan bile çıkamadı Siyah-Beyazlılar.

Cim Bom ön elemede gitti!
En büyük hayal kırıklığını ise Galatasaray yaşadı. Bir önceki sene yarı final oynadığı kupaya daha ön elemede veda etti Sarı-Kırmızılılar. Düştükleri bir alt kümede ise yine gruptan çıkamamaları, yönetim basiretsizliğinden başka bir şey değil. En azından Avrupa’nın 3. kupasında Final-Four hatta şampiyon olabilecek bir kapasiteye sahip olan Galatasaray’ın, mart ayını görememesi Türk basketbolu açısından gerçekten acı bir durum.
Telekom’dan bahsetmeye bile gerek yok. Yıllarca milyon dolarlık yatırım yap, elde var hep sıfır. Sadece bir Türkiye Kupası’yla kendilerini avutuyorlar. Telekom’un gerek yerli, gerekse yabancı kadrosu, geçen yıl da Eurocup’ta Final-Eight oynamalıydı, bu sezon da.
Ama bu zihniyetle devam ettikleri taktirde, bir adım yol kat edemezler.
Ankara’nın kasveti, kulübün üzerine çökmüş sanki.
Bir vurdumduymazlık, bir sorumsuzluk...
Kendi bütçesinin dörtte biri bile olmayan Zadar’ı yenip finallere gitme şansın eline gelmiş, sen lay lay lom yapıyorsun maçta. Biraz sıksalar, biraz savunma yapsalar yenip gelecekler Ankara’ya, ayakta kalan tek Türk takımı olacaklar. Ama nerede. Bir devrede tam 56 sayı yediler. Sonradan akılları başına geldi ama iş işten çoktan geçmişti.
Antalya BŞB ve Banvit’ten bahsetmiyorum bile. Elenmelerinin üzerinden aylar geçti.

Çözüm aslında kolay
Peki niye başarılı olamıyoruz Avrupa’da.
Para var, oyuncu var, iyi antrenörlerimiz var. Ama yöneticimiz yok. Bu işi profesyonellere bırakma zamanı artık geldi.
Aydın Örs hem Efes Pilsen, hem de Fenerbahçe için adı geçiyor. Koyacaksın Aydın Örs gibi, Petar Naumoski gibi, Zoran Saviç gibi, Zan Tabak gibi (isimleri çoğaltmak mümkün), hem basketbolu çok iyi bilen, hem parayı yönetmeyi bilen, hem takım nasıl kurulur, şube nasıl idare edilir bilen, hem de ULEB ve FIBA nezdinde çok büyük saygınlığı olan birini (adına CEO mu dersin, sportif direktör mü dersin, ne dersen de) takımın başına, oturup koltuğuna rahat edeceksin.
Ama bizde antrenörler hem coach, hem yönetici, hem idareci, hem menacer, hem altyapı sorumlusu.
5 parçaya bölündüklerinde asıl işlerine konsantre olamıyorlar. Geçen yıl Galatasaray ve Beşiktaş’ın Avrupa’da Final-Eight’e kalmasındaki en büyük faktörler coachlar Murat Özyer ve Ergin Ataman’dı.
Yoksa ne bilirler, Torino’yu, Niçeviç’i, doğru dürüst kulüp organizasyonu kurmayı vs...
Avrupa’nın efsane basketbolcularından Dejan Bodiroga Roma’da, Zan Tabak Real Madrid’de, Zoran Zoran Saviç Barcelona’da, Divaç ise Partizan’ın neredeyse sahibi.
Türk takımlarının da acilen profesyonel yöneticilere ihtiyacı var. Aksi taktirde hep finallerin, Final-Four’ların kapısından döneriz.