Arama

Popüler aramalar

Bir başarı hikayesi

Abone OlGoogle News

Fenerbahçe Beko yola çıktığında şampiyonluk favorisi, hatta Final-Four adayı bile değildi. Play-Off başarı sayılacaktı belki. Coach Saras Jasikevicius ve Genel Menacer Derya Yannier sezon başında kadroyu kurarken, süper yıldız olmayan ama iyi ve tecrübeli isimlere yöneldiler. Oyun planının en önemli parçalarından biri Luka Samaniç daha yaz döneminde rahatsızlanıp takımdan ayrılmıştı. Piyasada oyuncu yoktu. Acele bir şekilde Khem Birch ve Boban Marjanoviç hamleleri yapıldı. İlk Euroleague maçında ise takımın 1 numaralı oyun kurucu Scottie Wilbekin sakatlandı. Bundan sonrası tamamen transfer söylentileri, taraftarın takımına güvenmediğini belirten açıklamalarla geçildi. Sürekli oyun kurucu ve uzun transferi istendi durdu. Zaman geçerken Baldwin iki kere sakatlandı. Daha bir çok oyuncu sakatlık geçirdi. NBA’den gelen Mays sisteme uyum sağlayamadı.

Haberin Devamı

McCollum büyük ikramiye gibi oldu

Tüm bu şartlar altında Jasikevicius ve yönetim eleştirilere kulağını kapadı ve ‘laf olsun’ diye transfer yapmadı. O transferin takıma sınıf atlatması gerekiyordu. Hiç acele etmediler. Karşıyaka’nın maddi sıkıntıları nedeniyle boşa çıkan McCollum ise büyük ikramiye gibi oldu. Geldiği andan itibaren Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan açığı kapayıp fazlasını yaptı.

Haberin Devamı

Öngörülemeyen bir takımdı Fenerbahçe

Saras oyuncularına güvendiğini ve inandığını hissettirdi. O oyuncular da kendilerine olan güveni boşa çıkarmadı. Ocak ayından sonra müthiş tempolu bir yarı saha oyunu oynayan. Doğru hücumlar yapan ve sonunda hep doğru şutları bulan bir takım ortaya çıktı, tabii ki çok iyi savunma yapan. Sadece o şutları sokmak gerekiyordu. Bazı maçlarda Biberoviç, bazılarında Guduriç, bazılarında McCollum ve Hall, bazen de iki uzun Sertaç ve Melli o şutları soktu, ön plana çıkmayı başardı. Artık takım Nigel Hayes Davis’in eline bakmıyordu. O atmadığı zaman da kazanmanın yolunu bulan bir Fenerbahçe vardı sahada. Tamamen Jasikevicius’un istediği basketbolu oynayan... Zaten Fenerbahçe’yi Final-Four’da da diğer takımlardan öne çıkaran faktör buydu. Öngörülemeyen bir takımdı Fenerbahçe Beko.

Rakiplere ne yapılması gerektiği belliydi!

Olympiakos’da Vezenkov ve Fournier’den birini etkisiz hale getirirsen hücumda tıkanıyorlardı. Panathinaikos’ta da Nunn’ı. Bu takımlara karşı ne yapılması gerektiği belliydi. Nitekim ikisi de yarı finalde elendi. Fenerbahçe’nin hücumlarının sekteye uğraması için önlem alınması gereken bir ya da iki oyuncu yok. Davis ve Baldwin bu takımın yıldızları. Ama süper yıldız değiller. Diğerleri ise iyi ve kaliteli oyuncular. Nitekim Panathinaikos maçında takımın 5. ya da 6. skor opsiyonu olan Hall, ana görevi olan Nunn’ın etkinliğini azaltırken hücumda çıkıp 18 sayı attı. Çünkü kimse ona konsantre değildi. Keza McCollum. 37 yaşındaydı ve yıllar sonra ilk kez Euroleague oynuyordu. O da ikinci yarıda arka arkaya 13 sayı atıp maçı kopardı.

Guduric kahramanlaştı, Hayes Davis MVP gibi oynadı

Finalde ise Play-Off’tan bu yana ortalarda görünmeyen Guduriç kahramanlaştı. Nigel Hayes Davis de MVP gibi oynayınca şampiyonluk geldi. Tabii dakika alan her isim maksimum katkı verdi. Melli’nin iki maçta yaptığı savunma ve hücum katkısı. Biberoviç’in üçlükleri, Birch’in rakip kısaların karşısında duvar gibi durması, bir kez olsun geçilmemesi, Baldwin’in gereken yerlerde devreye girmesi, Sertaç ve Colson’un az süre almalarına rağmen takım için oynamaları bu çok anlamlı şampiyonluğu Fenerbahçe’ye getirdi. Anlamlı diyorum çünkü yazımın başında da belirttiğim gibi gerek bütçe olarak, gerekse bireysel oyuncu kalitesi olarak ilk 4 içinde gösterilmeyen bir takım, örnek olacak bir ‘başarı hikayesi’ yazarak sonuna kadar hak edilen şampiyonluğa ulaştı. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum...

Haberin Devamı