Ne maçtı ama

Golleri, dişe diş savaşı, kaliteli paslaşmaları, kazanma arzuları, kısacası futbol oynama istekleri her iki takımı da alkışlanma seviyesine taşıdı.
İlk 5 dakikada görüldü ki, Fenerbahçe baskıyla kontrolü eline geçirmeye çalışıyor, Beşiktaş aynı silahı çekince, orta alanda kıran kırana mücadele yaşanıyordu. Kartal'ı ön plana çıkaran gelişme ise Oğuzhan, Fernandes ve Gökhan Töre önderliğinde isabetli paslaşmalardı. Bu da Fenerbahçe'yi top kayıplarına itiyordu. Nitekim Olcay'ın golü orta sahadaki bu farkla ortaya çıktı. Almedia müthiş ara pası attı, kötü başlayan Gökhan Gönül arkasına kaçırdı ve gol geldi.
Haberin Devamı ›
Bu maçtan önce Emenike tercihi çok tartışıldı. Bu nedenle gözler hep ona dikildi. Kötü gitmiyordu. Nitekim "Ben santrforum" diye haftalardır bağırmasının nedeni ortaya çıktı. Seken topu, öylesine iyi takip etti ki, ancak bir santrfor böyle bir golü atabilirdi.
Sonra mı ? Sonra maç daha da güzelleşti. Tempo hiç düşmedi. Fenerbahçe orta sahadaki Kartal üstünlüğü biraz eşitledi ve kaliteli bir maç ortaya çıktı. Ancak bu kaliteyi tek bozan, Meireles klasiği oldu. Çünkü böyle bir faulu ya yeteneksiz biriysen yapıp atılabilirsin ya da kötü niyetliysen kırmızıyı suratında görürsün. Bence ikincisi geçerliydi. İnsan düşmanına böyle tekme atmaz...
Haberin Devamı ›
Elbette böyle bir derbide 10 kişi kalmak her türlü dengeyi bozabilir. Ama Beşiktaş bu avantajı kullanmaya fırsat bulamadı. Çünkü maçın başından beri en zayıf halka Beşiktaş defansıydı ve Emenike-Sow işbirliği sonucu Sow'un ayağından gelen gol o savunmanın ikramı oldu. Almedia'nın golü ise Fenerbahçe'nin, ilk yarıyı bitirme telaşındandı. Veya karşısında Beşiktaş olduğunu unuttu. Zaten orta saha oyununda Kartal hep bir tık öndeydi. O üstünlük galibiyeti de getirdi
Başta dedik ya, gözümüzün pası silindi diye... Maçın ilk yarı seyrini kolaylıkla Süper lig'in bugüne kadar oynanan en iyi maçı olarak klasmanın ilk sırasına alabiliriz.
İkinci yarı kaliteden ödün verilmedi. Ancak Mourinho'nun bir sözü hep aklımdaydı; "Eksilen takım daha rahat organize oluyor. Fazla takım şaşırıyor". Bu sözün kanıtı ikinci yarı başında ortaya çıktı. Gole ihtiyacı olan Fenerbahçe yüklendikçe yükleniyor, skoru korumaya çalışan Beşiktaş gömüldükçe gömülüyordu. Örneğin Fenerbahçe, kanatları ilk yarıdan daha etkili kullanıyor, Kartal savunması sallanıyor, orta sahası ise sıfır katkılı Fernandes ve Oğuzhan ile rakibe davetiye çıkarıyordu. Biliç "Topu tutun, pas yapın" diye yırtınırken haksız sayılmazdı. Çünkü Fenerbahçe'de bloklar arasında bağlantı kopmuş, kontratak yemeye elverişli hale gelmişti.
Maçın kırılma anlarından biri Veli'nin sakatlanıp, Necip'in girmesiydi. Orta sahanın tek savaşan adamı Veli'nin yerine alınan Necip dengesiz topa girişlerle tehlike sinyali veriyordu, nitekim atıldı. Motta'nın girişi ise Hutchinson ile çöken orta sahayı güçlendirme çabasıydı. Çünkü Fenerbahçe'nin hırsı ve gol çabası, eşitlenen kadro sayısıyla üstünlüğü tamamen ev sahibine getiriyordu. Zaten Kuyt'ın golü, artık sadece ayakta durmaya çalışan Kartal'ın guardını düşürmüştü.
80'den sonra artık beyinler ayaklara hakim olamaz oldu. Çünkü inanılmaz tempo ile büyük enerji harcayan oyuncular tükendi. Top bir o bir bu kaleye gitmeye başladı. Kontrol tamamen yitirildi. Hani bir gol olsa, kaza golü olacaktı.
90 dakika sonunda kim kaybetse yazık olacaktı. Çünkü ilk 45 Beşiktaş, ikinci 45 ise Fenerbahçe'nindi. Bu sezon bir daha böyle bir maç izleyebilir miyiz ? İnşallah...
İki takıma da kocaman tebrikler...
Sonunda kısa bir paragraf Tolga Zengin'e açmak gerek. Mükemmeldi. Meslektaşı iyi bir izleyici (!) iken, o takımı ayakta tutan adamdı.