MENÜ

Türküleri yakanlar kanunları yapanlar

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Ergenekon’la başlayıp 17 Aralık operasyonlarına kadar devam eden süreç de esasen, ‘tarihin bügun şekillendirilmesi çabası’ndan başka bir şey değildir. Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra Ergenekon sürecinin bir çok ideoloğu bugün düşünsel olarak rota değiştirmek için var güçleriyle sözcük üretmeye çabalıyor. Çünkü, ‘yanılsama dönemi’ bitti, bitiyor... Bu döneme elbette 3 Temmuz süreci de dahildi. Ancak davanın ötekilerden bir farkı oldu. Aziz Yıldırım’ın adı çevresinde sembolleşen bu dava, sıkça duyduğumuz bir futbol deyimini kullanmak gerekirse, belki de Ergenekon’la başlayan sürecin en önemli ‘kırılma anı’ydı.

Bu denli itiraz olmamıştı

Hükümet ile iktidarı oluşturan bloğun müttefiklerinden Gülen cemaatinin, PKK ile yürütülen Oslo görüşmeleri bahanesiyle MİT Başkanı Hakan Fidan’a yönelik taarruzu bile toplumda bu denli yüksek ve görünür bir itiraza neden olmamıştı.

3 Temmuz’un ardından ise duruma müdahale eden Fenerbahçeli yığınların gerek sokağa taşan gerekse toplum içerisinde dolaşıma giren sert tepkisi, o ana kadar itiraz edilmesine rağmen iktidarca kulak ardı edilen ‘Özel Yetkili Mahkemeler’ probleminin de su yüzüne çıkmasına vesile oldu. Devamını süreci takip edenler biliyordur... Önceki gün Yargıtay’ın onadığı davada da durum fazlasıyla 17 Aralık sonrası yaşanan iktidar bloğundaki gerilimin uzantısı olarak görünüyor. Gerçi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 12 Eylül referandumuyla şekillenen adli yapıdaki değişimleri, “Allahım verdikçe veriyor” diyerek keyif ve coşkuyla karşılıyordu. Ne var ki, bugün gelinen noktada “Paralel devlet”, “Milli orduya kumpas”, “Milli iradeye darbe” türünden retorikler sevincin fazla uzun sürmediğini gösteriyor. Yerel seçimler yaklaşırken yolsuzluk operasyonlarının üzerine bir de Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım merkezli Yargıtay kararı hükümet açısından sıkıntının tuzu biberi oldu diyebiliriz. Ligin ikinci yarısının başlama düdüğüyle birlikte başta ilk Fenerbahçe maçı olmak üzere statlarda neler olacağını bende herkes kadar merak ediyorum doğrusu. Çünkü, yargı/polis ile hükümet arasındaki iktidar gerilimine bu kez tıpkı 3 Temmuz süreci ve Gezi direnişinde olduğu gibi yeni bir kitlesel müdahale söz konusu olabilir. Böylece 3 Temmuz sürecinden bu yana ajite haldeki Fenerbahçe kitlesi, toplumun diğer adelet arayan kesimlerinin aktif ucu haline gelebilir ve kendi tarihlerini kendileri yazmak için kolları sıvayabilir.

Evrensel hukukun yolu açılır

Çünkü... Kiminin Thales’e kiminin Shakespeare’e atfettiği özlü sözde dendiği gibi; ‘Bir ülkenin türkülerini yakanlar o ülkenin kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür.’ Eğer Fenerbahçe kitlesi, Vamos Bien’in tüylerimizi diken diken eden marşı, “Daha 19 yaşında, düşlerinde özgür dünya/Öptüğü çubuklu forma yaşayacak anısında/Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz”ı hep birlikte söylemeye başlarsa, ülkedeki tüm katmanların iradesi ve itirazına rağmen tesis edilmeye çalışılan her tür düzenleme buharlaşabilir. Birimizin akli itirazı hepimizin itirazı haline gelebildiğinde hukuk da içinden çıkılmaz bir denklem olmaktan uzaklaşır. Ve böylece aralarından ‘şike davası’nın da bulunduğu onca davanın evrensel hukuk normları içinde ele alınmasının yolu açılır. Sonuçta, herkes gibi bizim de düşümüz adil ve eşit bir dünyada yaşamak değil mi? Futbol buna bir pencere açıyorsa, bırakalım ışık içeri dolsun...

YORUM YAZ