MENÜ

Tipini beğenmedim...

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Aklına fikrine her zaman büyük hürmet gösterdiğim Hasan Bülent Kahraman, bunun ‘neden’lerini ‘niçin’lerini “Kültür tarihi affetmez” başlıklı kitabının “Türkiye: Uygar değil modern” başlıklı bölümünde enine boyuna çözümlerken basit, ama çok kafa açıcı bir örnek verir. Kahraman, hepimizin açılan okul sayısıyla övündüğümüzü, ama o okullardaki eğitim düzeyi üzerine hiç düşünmediğimizi söyler. Peki, futbol üzerine konuşurken çizilen bu çerçevenin dışına çıkabildiğini iddia eden kaç kişi var aramızda? Tuttuğu takımın kazandığı şampiyonluk sayısıyla sınırlı değil midir çoğumuzun ufku? Ya da tuttuğumuz takımın taraftar sayısının çokluğu? Satılan forma sayısı! Çok azımız kazandığı durumlarda bile takımımızın oynadığı futbolun kalitesizliğinden bahsedebilme cesareti gösterebiliriz. Çünkü bu tutum bizi taraftar arasında dışarıda bırakılma riski, ‘gizli Beşiktaşlı’, ‘gizli Fener ya da Cim Bomlu’ ilan edilme tehlikesi içerir. Oysa her maçına gittiğimiz takım gözümüzün önünde dökülmekte ve biz bunu içimiz kan ağlayarak izlemekteyizdir. Futbol üzerine düşünmek hayat üzerine düşünmektir biliriz, ama ‘hain’ damgası yeme riskini göze almak istemeyiz. Düşünün, tuttuğunuz takımı yönetenler sizin de çıplak gözle gördüğünüz bir gerçeği yüksek sesle dile getiriyor ve diyor ki; “Bu takıma takviye şart. Bir forvet iki de kanat oyuncusu alacağız.” Günler geçiyor ve yöneticilerinizin aslında bu işle hiç ilgilenmediklerini gözlüyorsunuz. Ya da bir başka takımın yöneticisi kıyıdan köşeden topladığı ‘yarı becerikli’, ama organize olma konusunda ‘ileri cahil’ olan topçularının marifetlerini örtbas etmek için “Medya yalan yazıyor” diye feryat ederken, takımın düzelmesi için en ufak bir proje geliştiremiyor. Bir başkası gazetecileri azarlamayı alışkanlık haline getiriyor... Onların tek düşündüğü, “Ben bu koltuğu nasıl korurum”dur, biliyoruz. Oysa taraftar, futbolu başka bir açıdan düşünmek zorunda. O açı da nitelik yani ‘kalite’dir. Taraftarın, kaliteli futbol izleme talebi için kimseye borcu yoktur. Bu nedenle de bu talep her fırsatta dile getirilmelidir. Eğer bu talebi dile getirmenin ‘efendice bir yolu bulunamazsa’, yöneticilerin her fırsatta onları ‘ıslah’ etmeye çalışacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın. Şimdilik, ‘merdiveni boşalt’, ‘yerine otur’la başlayan bu ıslah çalışmaları kısa süre sonra ‘tipini beğenmedim, tribüne gelme’ye dönüşecektir, emin olun. ‘Taraftar’ tribünden kovulup, yerler ‘seyirciler’le dolduruldukça da, yine emin olun ki futbolun kalitesi hızla düşecektir...

YORUM YAZ