Beşiktaş'ın tuhaf işleri

Haberin Devamı ›
Yıldırım Demirören yönetiminin son 2 aylık döneminin ibra edilmemisiyle birlikte yönetim eline 103 milyon TL için bir 'hibe kozu' geçirmiş gibi algılanıyor. Dün Avukat Ali Rıza Dizdar, Fanatik'te "Eğer elde belge varsa ve mahkemeye vermiyorsa bu yönetim suç işliyor" diyordu. Sanırım "103 milyonun hibesi için alttan alta pazarlık yapılıyor" türü şantaj algısını değiştirmenin tek yolu var. O da, yönetimin kendinden önceki dönemle ilgili yaptırdığı denetimde herhangi bir usulsüzlük tespit edilip edilmediğinin açıklanması. O denetim raporları açıklanmadıkça bu tür şüpheler öyle ya da böyle sürekli dile getirilecektir.
* * *
Kongrede Fikret Orman konuşuyor; "Yeni statla beraber kartı olmayana bilet satmayacağız." 'Taraftar kartı' olmayana bilet satmamak muradı hayli aşan bir ifade. Bilindiği gibi maça gitmek tıpkı 'seyahat özgürlüğü' gibi anayasal hak. Yani, her vatandaş istediği maça biletini almak koşuluyla gidebilir. Temel ilke bu. Ancak özel durumlarda güvenlik gerekçesiyle tribünde 'grup oluşturmak', yerel idare tarafından kısıt altına alınabilir. Haliyle 'Beşiktaş Taraftar Kartı'na sahip olmayan bir Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzon, Diyarbakırspor ya da her hangi bir takım taraftarı biletini almak koşuluyla stata girme hakkına sahiptir. Bırakın hayatımızı kuşatmış olan bu 'kimlikçi, ayrımcı dil' bari statlara girmesin... Umarım bu mesele benim anladığım gibi değildir!
* * *
Öte yandan, 'taraftar profili'ni değiştirmek için incelikli bir politik çizgi izleyen Beşiktaş yönetimi son olarak Fenerbahçe maçı için bilet fiyatlarına 'çaktırmadan' yüzde 25 zam yaptı. Örneğin 120 liralık biletler bir hokus pokusla 150 liraya fırladı. Neden? Maç önemli! Eeee, hangi maç önemli değil ki? Bazı maçlar önemli değilse, o zaman kayıp puanlara neden bu kadar yanıp yakılınıyor!
'DÜRÜST'ÇE BİR HATIRLATMA!
İşlerin sarpa saracağının hissedildiği noktada memleket futbol yöneticisi - takım adı fark etmez - hakemleri taraftarlara hedef gösterip, 'kurtarma filikası'yla güvenli sulara doğru yolculuğa çıkar. Bu şaşmaz bir gerçektir. Son olarak Galatasaray İkinci Başkanı Ali Dürüst, Ordu maçının ardından ''Hakemin bütün kötü yönetimine rağmen tahriklere kapılmayan taraftarlarımıza teşekkür ediyorum" dedi.
Aşina olduğumuz bir kavram 'tahrik.' Ve tuhaftır, onu 'hafifletici sebep' haline dönüştürerek el birliğiyle meşrulaştırdığımızın farkında olamıyoruz bir türlü. Ali Dürüst de öyle yapıyor. Hakemi 'örgütlü bir karşı faaliyet'in unsuru olarak gösterip tüm derdinin maç idare etmek değil de, Galatasaray'ı imha etmek olduğunu ima ediyor alttan alta! Ve taraftarlarını da gelecek günlerin olası olumsuz sonuçlarına karşı ajite ediyor.
İşler iyi giderken hakemler için 'gık çıkmayanlar', ayakları bir parça tökezlendiğinde derhal hırçınlaşıp, o bildik provokatif bir dile meylediyorlar. Bu bugün Galatasaray için böyleyse emin olun yarın bir başka takımla gündeme gelecek. Üstüne üstlük bu tür girişimleri engelleyeceği iddiasıyla hazırlanmış bir de kanunu var bu ülkenin!
Peki, hakemlerin 'kötü yönetimi'nden bu kadar rahatça söz edebilen Ali Dürüst'ün onca yıldır yönetiminde bulunduğu Galatasaray'ı 'doğru yönettiği' ileri sürülebilir mi? Örneğin, mali konularda... O kadar ödemeye rağmen son olarak hala 200 milyon doları aşan bir borçtan söz ediliyor ve "Şu kadar borç temizledik" diye övünülüyordu malum!
Beri yandan hakemin 'kötü yönetimi'nden şikayet ettiği maçın oynandığı stadın zemini de sanırım kendilerinin sorumluluk alınında! Stat hizmete girdiğinden bu yana üç kez 'el atılmak' zorunda kalınmasına rağmen Olimpiyat adayı bir ülkede tablo hala böyleyse, burada hakem yönetiminden önce konuşulması gereken bambaşka şeyler olmalı değil mi?..