Galatasaray - Fenerbahçe derbisi sonrasında spor yazarlarının yorumları
KOEMAN ÜMİTSİZLİĞİ ALIP GÖTÜRDÜ (RÜŞTÜ REÇBER - HÜRRİYET)
Koeman’ın kadrodaki iki dokunuşu maç öncesi taraftarda oluşan ümitsizliği alıp götürdü. Neydi bunlar? Uzun zamandır 11 yüzü görmeyen Valbuena’yı kanata yerleştirmiş ve ileride pres gücü yüksek olan Frey’i tek santrfor olarak düşünmüştü. Fenerbahçe’de hücum hattındaki 4 oyuncudan Frey hariç hepsi birbirinin bölgesinde oynabilecek futbolcular.
Dönüşümü, aksatmadan bir düzen içinde yaparlarsa hücumda çeşitlilik yapacaklardır. Burada tek sorun Valbuena’nın maç eksiğiydi. Bir de hücuma destek vermeyi başarabilen Eljif Elmas’ı da eklersek, ofansif bir takıma dönüşüm olmuş. Ve doğaldır ki Koeman ‘Ben kazanmak için çıkıyorum, kaybedersem de bu şekilde kaybedeyim’ diye mesaj verdi.
MAÇTAN SONRA YAŞANANLAR BİR AYIPTIR
Fenerbahçeli futbolcular dün yaptıkları onca hatalara, içinde bulundukları psikolojik ortama ve 2-0 geriye düşmelerine rağmen dün akşam kişilik ve onur mücadelesi verdiler ve benim nazarımda kazandılar.
Ama maçtan sonra yaşananlar bir ayıptır. Galatasaraylı futbolculara bir söz diyeceğim... Evet, maçın bu noktaya gelmesi insanın sinirlerini bozar ama bu, sizlere maç bitiminde saldırma hakkı vermez..
Fenerbahçeli futbolcular ne yapmış olursa yapsınlar onlar sizin evinize gelen misafirlerdir. Onlar size emanettir.
Ümit ediyorum ki, Türkiye Futbol Federasyonu’nun ilgili birimleri iki takımdan da olaylara karışan futbolculara ve antrenörlere gereken cezayı verir.
PAYLAŞILMIŞ DERBİ (HAKAN ÜNSAL- HÜRRİYET)
Her iki takım için de kritik ama bir o kadar zor bir derbiydi. Derbilerde her zaman kaybeden sıkıntı yaşar ama Fenerbahçe’nin kaybının normal sonuçlarının olmayacağı belli. Galatasaray açısından ise, kendi sahasında ve taraftarın gücünü alarak oynadığı bir maçı kazanamaması, güven, moral, lig yarışına etkisi açısından önemliydi. Olası bir kayıpta özellikle taraftarın vereceği tepki ve gelecek haftalara yansıması kırılma noktası olacaktı.
FATİH HOCA GEÇ KALDI...
Her şeyin iyi gittiği anda gelen penaltı, kırılma noktası oldu. Panikleyen Galatasaray, kontrolü Fenerbahçe’ye kaptırdı ve beraberlik golü geldi. Fatih Hoca’nın hem bu bölümde hem de öncesinde oyuna ve takıma müdahale etmemesi sorunu büyüttü. Eren’in oyunda olmaması bir yana, Selçuk ile yaptığı hamle bir yana, Rodrigues’in çıkması kazanmak isteyen bir teknik adam tercihi değildi.
Maçın son bölümü net Fenerbahçe pozisyonları içinde geçerken, hala golü atacak adamı kenarda tutan Fatih Hoca maçın kaybedeniydi. Eğer Eren sahaya çıkamayacak kadar kötüyse niye kadroda?
İlk yarısını Galatasaray’ın, ikinci yarının son bölümünü Fenerbahçe’nin iyi oynadığı bir derbiydi. Galatasaray maçı erken koparacak pozisyonları buldu ve harcadı. Elbette bir golcü eksikliği bariz şekilde hissedildi. Bu eksikliğe Fatih Hoca’nın kötü performansı da eklenince, rahat kazanılacak bir derbi kaybedilecek hale döndü. Aslında bu sonuç Galatasaray için kayıp. Moral, sıra, özgüven ve prestij kaybını telafi etmek ilk yarıda çok zor olacak.
ŞAŞKINIM (ŞANSAL BÜYÜKA - MİLLİYET)
Galatasaray’ın maçı 2-0’a getirdiği dakikaya kadar Fenerbahçe takımının sahadaki çaresizliğine şaşkınım.
Galatasaray’ın 2-0 öne geçtikten sonra bu kadar dağılmasına, bu kadar paniklemesine, hatta çoğu pozisyonda çaresiz kalmasına şaşkınım.
Çok uzun yıllardır görmediğimiz çirkin görüntülerin maç bittikten sonra “hortlamasına” şaşkınım.
Galatasaray maçı iki farka getirene kadar gerçekten rahat oynadı. Kalesinde tehlike görmedi, pozisyon yaşamadı. Üstelik attığı iki golün çok daha fazlasını bulabilirdi. Ancak kabul edelim ki, sahada 2-0’ı yakalamış olsa bile, öne çıkan çok fazla oyuncusu yoktu. Bu fark Galatasaray’ın becerisinden çok Fenerbahçe’nin çaresizliğinden kaynaklandı.
Galatasaray’ın tek kale oynadığı ve maçı önde götürdüğü dakikalarda çok önemli iki Harun kurtarışı olmasa, Fenerbahçe’nin geri dönüşü hayal bile olmazdı.
Ama futbolun şakası yok... Ne kadar rahat oynarsan oyna, ne kadar gol atmış olursan ol, yetinmeyeceksin, girdiğin pozisyonlarda yeni goller bulmaya çalışacaksın. Ama Galatasaray büyük ihtimal “maç bitti, bu Fenerbahçe bize direnemez” anlayışının çok ağır bir faturasını ödedi. Fenerbahçe’nin 2-0’a kadar gelen çaresizliğini nasıl çok ciddi anlamda eleştiriyorsak, 2-0’dan sonra ayağa kalkışını, geri dönüşünü de çok ciddi anlamda alkışlıyoruz. Bu kadar sıkıntılı durumdayken, 2-0 yenikken, her şeyinle rakibe teslim olmuşken, bu ayağa kalkışı, her babayiğit başaramaz, beceremez.
Üstelik oyun 2-2’ye geldikten sonra bir Eljif şutunu Muslera mükemmel biçimde önlemese, hemen sonrasında Fenerbahçe özellikle biri Skrtel’den olağanüstü iki fırsatı kaçırmasa, hatta bunlardan birini gol yapabilse, tarihine çok çok önemli bir Galatasaray zaferi daha ekleyebilirdi.
Ancak kabul edelim ki bu geriye dönüş hem Fenerbahçe hem de çok büyük bir avantajını yitiren Galatasaray adına kolay kolay unutulmaz...
Galatasaray beş maçtır Fenerbahçe’ye gol atamıyordu, iki gol birden attı. Fenerbahçe’yi 7 maçtır yenemiyordu, bu maçla özlem 8 maça çıktı. Bu kadar avantajı yakalamışken, bunu nasıl kaçırırsın? Açıkçası maçın eleştirilecek bir tarafı varsa, o da Galatasaray...
Fenerbahçe sıkıntılar içinde boğuşarak geldiği, kaybederse belki de tehlike bölgesine gireceği bir haftada, üstelik tam dağılmışken, tam bitmişken, böyle çarpıcı biçimde silkinip ayağa kalkmasıyla, hem rakibinin moralini ciddi anlamda bozdu hem de bir maçlık beyliği olan Erwin Koeman, önümüzdeki maçlar için takımın başında kalma konusunda kendine avantaj sağladı. Maç berabere bitti ama şartlara baktığınızda bu maçın kazananının Fenerbahçe olduğunu söylemeliyiz.
YARISI KIRMIZI, YARISI LACİVERT, SONU MOR! (ERCAN GÜVEN - MİLLİYET)
Derbiden önce Fenerbahçe’nin de en az Galatasaray kadar şansı olduğunu iddia eden biri olarak gerekçelerimden en önemlisi iki takım arasındaki fizik farktı.
Yoksa geçmiş on hafta Fenerbahçeli futbolcuları da o hale getirmiş olmalıydı ki, onlardan ekstra motivasyon falan beklemiyordum.
Zaten ne kulübede onları ateşleyecek biri vardı, ne de sahada gerçek Fenerbahçeli!.. Nereden bilsinler Galatasaray derbisinin özelliğini.
Neyse ki, otobüste yanlarında oturan, soyunma odasına kadar refakat eden Ali Koç bu açığı kapatmaya çalışmış ve belli ki başarmıştı maçtan önce.
Ali Koç çalışıyor, Comolli maaş alıyor yani.
Neyse... Cocu gidince şansın yüzüne güldüğünü düşünen Koeman, Galatasaray’ın sakat ve eksiklerini de hesaplayıp Fenerbahçe’yi Arena’da kazanmaya oynayacak bir stratejiyle sahaya sürdü.
Resmen hücum oynamak istiyordu ama evdeki hesap Arena’ya uymadı.
Henüz takımlar ısınırken Galatasaray’ın sakatlarına Eren de eklenip yerini Sinan’a bırakmasına karşın, Galatasaray ofansif Fenerbahçe takımını aldı, kendi yarı alanına hapsetti.
Nasıl mı?..
Birincisi pasla, ikincisi Belhanda-Linnes ikilisiyle.
Tam anlamıyla iplere yaslanmış savunma yapan bir Fenerbahçe vardı sahada.
Maçın ilk yarısında pas sayısı Fenerbahçe’nin iki katından fazla olan Galatasaray baskı yaptıkça Fenerbahçe’nin gol atmak için
Tek şansı kalıyordu; kontratak...
Ancak yirmi kişinin sıkıştığı Fenerbahçe sahasından pasla çıkmak imkansızdı. Uzun paslara ihtiyaç vardı. Ama o toplara koşacak ve sürecek adamlar değildi ne Ayew ne Valbuena.
Hele Frey hiç değildi.
Fenerbahçe savunma yaptı ama duran toplarda ne yapacağını bilemedi bir türlü. İki duran toptan biri gol oldu ilk yarı, diğeri kale direğinin dibinden döndü.
Galatasaray özellikle sağ kanatta o kadar üstündü ki, şaşılacak şey Fenerbahçe’nin soyunma odasına nasıl olup da tek farkla gittiğiydi. Rahatlıkla üç farklı bitebilirdi ilk 45 dakika.
İkinci yarı, Koeman tıpkı Cocu gibi maç içinde takımı yavaş yavaş düzeltmeye çalıştı ve kafasındaki şablon için asıl gereken futbolculardan Alper’i (diğeri de Barış olmalıydı) Benzia’nın yerine soktu.
Seyirciyi de arkasına almış Galatasaray için önce değişen bir şey olmadı; 50. dakikada Linnes skoru ikiledi.
Artık Fenerbahçe’nin tek ümidi maçın sonlarına doğru Galatasaray’ın düşmesi, üstün olan kendi fizik gücünün devreye girmesiydi.
Tabi bir de üstün olan Fenerbahçe yedek kulübesinin farkı...
Bekledikleri gibi de oldu. Galatasaray’ın baskısı zayıfladıkça önce Eljif’e oyun alanı açıldı. Sonra Alper’in hızı Galatasaray’ın zaaflarını iyice ortaya çıkardı. Isla ve Hasan Ali de kanatları çalıştırıp oyunun içine girince Fenerbahçe maçın son üçte birlik süresinde baskın taraf haline geldi.
66’da VAR desteği ile penaltı ve Valbuena’nın golüyle durum 2-1 olduğunda Fenerbahçe oyuna geri döndü
Ardından Jailson’un golüyle ortak oldu.
Fatih Terim Rodrigues ile Selçuk’u değiştirip sönmüş Galatasaray orta sahasını alevlendirmeye çalışırken Valbuena’nın pili bitti ve yerini Soldado’ya bıraktı. İşe yarayan değişiklik Koeman’ınkiydi.
Maçın son on dakikası Galatasaray’ın dibi, Fenerbahçe’nin ışığı gördüğü süreçti. Üst üste goller kaçırdı Fenerbahçe. Özgüveni zirve yaptı ki, bundan sonraki haftalar için Fenerbahçe’ye Galatasaray galibiyetinden daha gerekliydi.
Hocasız, moralsiz, düşme hattı sınırındaki Fenerbahçe’yi elinden kaçıran Terim ve talebeleri sorgulanacaktır artık. Maç sonunda meydana gelen ve skora zerre kadar etkisi olmayan saha içinde her iki takım futbolcularının birbirine girmesi, derbinin tek utancıydı.
HATA PAHALIYA MAL OLDU (OSMAN ŞENHER - MİLLİYET)
Galatasaray taraftarı TT Stadyumu’nu doldurmuş, müthiş bir atmosfer... Maçtan önceki koreografi, tezahürat, herşey sarı-kırmızılıların lehine... Bu ortamda maça da iyi başladı Cim Bom. Fenerbahçe’den daha çok istekliydiler. Bilhassa kenar iki beki Linnes ve Ömer Bayram’ın bindirmeleri, orta sahadaki Donk’un olağanüstü mücadelesi, erken bulunan ilk gol.
Fenerbahçe üçüncü, dördürcü golü bulacak fırsatları da yakaladı. Ne olursa olsun Şampiyonlar Ligi’nde oynayan bir takımın futbolcuları bu kadar kırılgan olmamalı ve paniklememeli. Donk, Ömer, Onyekuru, Sinan, Ndiaye olsun, son bölümde tanınmayacak kadar kötü futbol oynadılar. Evet bir kaleci hata yapabilir ama penaltıdan yenen bir gol bir takımı bu kadar demoralize etmemeli.
İlk yarı Belhanda iyi oynadı diye düşündük. İkinci yarı ise sahada göremedik. Sinan gol pozisyonlarına girdi. Ama son vuruşlarda sıfır, becerisi yok. Onyekuru hiç bir katkı sağlamadı. Rodrigues’i zaten tanıyamıyorum. O her maç takımını sırtında taşıyan oyuncu gitmiş, tanıyamadığımız kadar savruk ve dengesiz futbolcu gelmiş.
Sarı-lacivertlilerin oynadığı futbolu anlayamadım. İlk 65 dakika kaleci Harun, Skrtel ve Ayew hariç sahadaki futbolcular hiç bir varlık gösteremedi. Penaltıdan sonra o sahada yürüyen takım, kötü oynayan futbolcular bir anda sahaya yüreklerini, kalplerini koydular. Ve bu ortamdan puanla çıktılar. Maçtan önce Fenerbahçeli bir taraftar tribünde kalp kirizi geçirip vefat etmiş, çok üzüldüm. Ama maçtan sonraki iki takım futbolcluarının o kavgasını görünce, böyle futbolculuk olmaz diye futboldan tiksindim ve soğudum.
BEKLENMEYEN DÖNÜŞ! (ÖMER ÜRÜNDÜL - SABAH)
Hem maç içinde hem de maç sonunda beklenmedik olayların yaşandığı bir derbi izledik. Galatasaray kendi sahasında maça alışılmış bir şekilde oyunu karşı alana yıkma klasiği ile başladı. Ve de bu anlayışını, temposunu devre sonuna kadar sürdürdü. Fenerbahçe, karşılama görevini alan daraltarak iyi yapıyor ama etkili pres karşısında top kullanamıyor, çıkışlarda aşırı kayıplarla Galatasaray'a hücumda devamlılık şansı veriyordu. Fenerbahçe'nin ilk devredeki görüntüsüne göre organize atak girişimleri yapması zaten mümkün değildi.
Galatasaray kornerden golü bulduktan sonra devreyi 3 farklı önde bitirebilirdi. İkinci devreye de Galatasaray aynı görüntü ile başladı. Fenerbahçe yine duran toplarda ilk devredeki gibi yerleşim hataları yapıyordu. Sonrasında fark Linnes'in güzel golü ile ikiye çıktı. Artık bütün saha içi dengeleri hem skor hem de moral aç-ı sından Galatasaray lehineydi. İşte bu arada Galatasaray'ın kontrol futboluna yönelmesi gerekirdi. Çünkü aşırı 60 dakikalık tempodan bu fiziki yorgunluk baş gösterecekti.
O tempoya ve prese devam etmek mümkün değildi. Sonrasında birçok maçta hakemi atlatan Muslera bu sefer VAR'a takılınca fark bire düştü. Tabii ki bu yorgun Galatasaray'a panik getirirken Fenerbahçe'yi de morallendirdi. Ve kısa süre sonra Jailson'dan mükemmel bir beraberlik golü geldi. Son bölümde Galatasaray değil de üç fırsatı değerlendiremeyen Fenerbahçe galibiyeti kaçıran taraf oldu. Üstelik de penaltı golüne kadar sahada hiç varlık gösterememesine rağmen. Bana göre Terim 2-0'dan sonra Selçuk'u oyuna almalıydı. Ama o dakikaya kadar o kadar kötü bir F.Bahçe vardı ki böyle bir sürpriz geri dönüşü düşünmemiş olacak.