Arama

Popüler aramalar

Rüzgar gibi geçti!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda ilk hedefi 12’den vurduk. Gerek organizasyon, gerek tribünlerin takıma inanılmaz derecede sahip çıkması, gerekse takımın gösterdiği performans tek kelimeyle harikaydı.

Hedefi tutturduk
İlk hedefimiz grubu lider bitirmekti. Tüm hazırlık dönemi boyunca konuştuğumuz her oyuncunun ağzından, grup maçlarının final niteliğinde geçeceği cümleleri dökülüyordu. Bu amaca ulaşıldı. Hem de Yunanistan gibi yıllardır yenemediğimiz son derece tecrübeli bir takımı ezerek mağlup etmek, özgüvenleri de fazlasıyla yerine getirdi ki bu fazlasıyla önemliydi.

Taraftar görevini yaptı
Takım kendine inandı, en önemlisi Türk halkı bu takıma sonuna kadar inandı. Oyuncular ve tribünlerin hep bir ağızdan ‘Dağ başını duman almış’ marşını söylemesi, takım ve taraftar bütünleşmesinin ne denli yoğun olduğunun bir göstergesiydi. Ankara seyircisi görevini şahane bir şekilde yerine getirip, bayrağı İstanbul’a teslim etti. Söz artık İstanbul seyircisinde.

Herkes tek yumruk oldu

Bir başka önemli nokta da, medyanın takımın arkasında tek yumruk haline gelmesiydi. Turnuvanın başlayacağı son gününe kadar sırf muhalefet yapmak için takıma inanmadığını söyleyen bir kısım basketbol medyasının da artık şampiyonluk şarkıları söylemeye başlaması oldu. Halk, yönetim, takım ve medya şu an tek yumruk halinde. Bu da başarı için önemli bir artı.

Sizi gidi üçkağıtçılar sizi...
Geçen yıl Avrupa Şampiyonası’nda olduğu gibi turnuvaya 5’te 5 yaparak başladık. Asıl olay şimdi başlıyor. Artık yenilginin telafisi yok. İlk rakibimiz de Fransa. Biz Yeni Zelanda’yı beklerken, takımlar üçkağıt yapayım derken, elleri ayaklarına dolandı. Yunanistan, dünyaya rezil olduğu maçta İspanya’dan kaçmak isterken, İspanya’nın merhametine kaldı. Yunanistan’ı gören Fransızlar, ‘Sen yaparsın da ben yapamaz mıyım’ deyip, Yeni Zelanda’ya mağlup olmak istedi ama ayarı tutturamadı. Son dakikalarda canlarını dişlerine taktılar, 12 sayıdan az farkla yenilip bizim karşımıza çıkmamak için ama beceremediler. Dürüstçe oynayan Rusya da, bunun karşılığını Yeni Zelanda’yla eşleşerek aldı.

Fransa çok eksik geldi
Şimdi bu üçkağıtçılardan Fransa ile karşılaşacağız. Eşleşmeyi analiz edelim. Dünya Şampiyonası’na sorunlu geldiler. Tony Parker, Rony Turiaf, Yakhubo Diawara, Roderigue Beaubouis, Ajinca, Petro, Mickael Pietrus gibi NBA oyuncuları çeşitli nedenlerden dolayı kadroda yok. Çok kötü bir hazırlık dönemi geçirdiler. İlk maçta İspanya’yı yendikten sonra grup lideri olacağı tahmin ediliyordu ama Litvanya ve Yeni Zelanda’ya mağlup olunca üçlü averajdan 4’üncülüğe düştüler. 70.2 ile ilk 16’ya kalanlar arasında en az sayı atan takım. Maç başına ise 67.8 sayı yediler. Bizse 78.6 atıp, 57 sayı yiyoruz. En az sayı yiyen takımız.

İstatistikler ‘Türkiye’ diyor
Rakibin en büyük özelliği atletik performansı. Savunma sertliği ile temposuz maç oynayıp kendilerine avantaj sağlamaya çalışıyorlar. Hücum güçleri çok kısır. Gerçek bir oyun kurucu olmayan Nando de Colo, bu pozisyonda uzun bir süre görev yapmak durumunda kalıyor. Yedek guardları vasat. Biz 40.2 ribauntla ABD ile beraber ikinciliği paylaşıyoruz, onlar 32.6 ile 24 takım arasında 23’üncü. Maç başına 10 tane hücum ribaundu veriyorlar ki, burayı çok iyi değerlendirmeliyiz. Onlardan daha çok top çalıyoruz. Fransa maç başına 16 top kaybı ile yine tur atlayan ülkelerin en kötüsü. Genel olarak da 24 ülke arasında, 22.’ler. Biz ise 12 ile en az top kaybı yapan 4’üncü takımız. Ve geldik en büyük hastalığımıza. Tabii ki serbest atış kaçırmada zirveyi kimseyi bırakmadı. İlk turda yüzde 54 gibi inanılmaz kötü bir yüzde ile dibe vurduk. Fransa maçının düşük skorda ve sert geçeceğini göz önüne aldığımızda bu istatistik başımızı fazlasıyla ağırtabilir. Tabii ki bu istatistikte en büyük pay yine Ömer Aşık’ın. Ömer, 28 kere çizgiye gitmiş, sadece 7 isabet bulabilmiş. Yüzde 25 ile faul atıyor Ömer. Aman dikkat Ömer, stres yapma rahat ol. İdmanlarda atıyorsun, maçlarda da atarsın.

Ben de ‘Türkiye’ diyorum
Sonuçta Fransa’dan her hattımızla üstünüz. Ömer Onan, Nicolas Batum’u kilitler. Uzunlarımız pota altında ağır basacaktır. Gelabele, Diaw, De Colo takımın diğer etkili isimleri. Ama bizim Ersan, Hidayet, Kerem Tunçeri, Ender Arslan, Sinan gibi kısalarımız rakibe üstünlük sağlayacaktır. Kağıt üstünde kesin favoriyiz. Ama maçlar sahada oynanıyor. Tribün avantajı da bizde olacak. Çok kötü günümüzde olmazsak, Arjantin ve Porto Riko maçlarında olduğu gibi ciddiyeti elden bırakmazsak, serbest atışlarımızı da biraz daha düzeltirsek, hayal kırıklığı yaşamayız, çeyrek finalde de Slovenya-Avustralya galibini beklemeye başlarız.