Kazanma hissi veriyoruz

Eksiklerimiz fazla. Avrupa Şampiyonası’nda başımız ağrıyabilir. En büyük artımız ise yaptığımız üst düzey savunma. Herşeyden önemlisi kendilerine güveniyor ve büyük takım gibi hareket ediyor olmaları... Kerem Gönlüm’ün kötü haberiyle sarsılan Milli Takım, Türkiye’ye bozulan moralleri bir nebze olsun düzeltmiş olarak dönüyor Londra’dan.Öyle ki, takımın en tecrübelisi, en sevilen, herşeyden öte tek gerçek 4 numarası olan Gönlüm’ün kaybı, gerek teknik, gerekse mental anlamda olumsuz etkilemişti 12 Dev Adam’ı.
Haberin Devamı ›
Takımın güveni yüksek
Bu durum aslında Londra’daki maçlara da yansıdı. Yaptığı işten fazla keyif almayan oyunculardan kurulu bir ekip görünümündeydik turnuvada. Takıma hem ağabeylik yapan, birleştirici bir unsur olan Kerem’in yokluğuna karşın, 3 maçta alınan 3 galibiyet takımın kendine olan güvenini pekiştirmesi açısından önemliydi. Önce noksanlardan başlayalım... Bir kere İsrail, Polonya ve Büyük Britanya her ne kadar önemli takımlar olsalar da, Avrupa’da ilk sekiz içinde yer alan ekipler değiller. Bu takımlara karşı hücumda yaşanan aksaklıklar, ileride daha sert ve güçlü takımlara karşı çok fazla zorlanabileceğimizi gösterdi.
Haberin Devamı ›
Londra’da akıllı oynamadık
Ayrıca, bu turnuvada gördük ki Ersan dışındaki diğer tüm uzunlarımızın 5 numara özelliği taşıyor olması, yüzü dönük oynayan, dışarıdan şut alan uzunları savunmakta güçlük çekeceğiz. Nitekim son Polonya maçında, Lampe ve Wojcik özellikle ilk yarıda isabetli şutlarıyla başımızı fazlasıyla ağırttılar. Sadece bir tane şutör forvetimiz var, o da Ömer Onan. Ömer de, ilk planda rakibin en skorerini savunmakla sorumlu olduğu zamanlar, hücumda hiç üretken olamıyoruz. Londra’da hiç akıcı basketbol oynayamadık, kolay sayı bulamadık. Bu şampiyona öncesi tehlike sinyali.
Gelelim, olumlu taraflarımıza...
Sıkıntı yaşadığımız her maçta, bir kaç oyuncu bireysel olarak sıyrıldı. Bu alternatifli bir kadro olmamızın bir avantajı. Gerektiğinde iki oyun kurucu ile sahada yer alabiliyoruz, gerektiğinde Hidayet 2 ve 3 numara, gerektiğinde Ersan hem forvet hem de 4 numara pozisyonunda oynayabiliyor. Sahada bazen 4 kısayla, bazen de 4 uzunla yer alabiliyoruz. Bu bizim düzenimizi hiç etkilemezken, rakipleri oldukça şaşırtıyor.
Oyunun geneline yaydığımız üst düzey ve baskılı savunma, bazen denediğimiz ve genelde sonuç veren yarı saha pres, savunma konsantrasyonumuz ve isteğimiz bizim ‘ Game on O2 ’ turnuvasını kazanmamıza neden oldu.En önemlisi de takımın rahatlığı. Fazla rahatlık iyi değildir belki ama bizimkisi kıvamında. Kendine son derece güvenen, kendinden emin, paniklemeyen, ‘ne olursa olsun ben bu maçı kazanırım’ havası veren bir takım görünümündeydik.
Kendine güvenen bir takım
Polonya karşısında o kadar kötü oynayıp 15 sayı geri düşmemize, teknik anlamda hiç olumlu sinyal vermemize karşın, Polonyalılar dahil tribündeki herkes maçı Türkiye’nin kazanacağını seziyordu sanki. Rakiplere bu hissi vermek çok önemli. Kazanacağına inanmak, kendine güvenmek, bu güveni etrafına hissettirmek, büyük ve tecrübeli takımların işi.Son olarak, kişisel performanslara değinecek olursak, Ersan ve Ömer Aşık Londra’nın yıldızlarıydı. Ardından Oğuz Savaş. Tanjeviç, Fenerbahçe’de vermediği şansı ve sorumluluğu Milli Takım’da veriyor Oğuz Savaş’a. O da üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor.
Haberin Devamı ›
Zor zamanların adamı ‘Hido’
Hidayet, gerektiği anlarda sahne aldı. Takımın bu rahatlığında ve kendine güveninde onun çok ama çok büyük payı var. Herkes biliyor ki, zor zamanlarda Hidayet çıkıp birşeyler yapabilir. Fazla ön plana çıkmadı ama topu eline her aldığında, durdurulması çok güç olduğunu bir kez daha kanıtladı. Sonuç olarak faydalı bir turnuvayı geride bıraktık. Ankara’daki Efes Cup’ta Almanya ve Hırvatistan gibi daha ciddi rakiplerle karşı karşıya geleceğiz. Buradaki performansımız, Milli Takım’ın Polonya’da neler yapabileceğini görmemiz açısından daha belirleyici olacaktır.