MENÜ

Ne değişti?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Ligin şu anda kalitesiz olduğunu iddia edenler, herhalde “5 veya 10 yıl önce daha kaliteliydi” diyor. Öyle olmalı. Zira sözlerde hep geçmişe özlem havası seziyoruz. O halde geçmişe bakmakta büyük fayda var. Galatasaray’ın 4 yıl üst üste şampiyon olduğu yılları hatırlayalım: 1997, 98, 99, 2000. Özellikle ilk 2-3 sezon istikrarsızlıklar, kötü başlanan bir lig, geriden gelip şampiyonluğa ulaşma şeklinde geçiyor... O dönemler Fatih Terim ve genel Galatasaray performansı çok eleştiriliyordu. Sezon başı rüya takım denirken, Şampiyonlar Ligi’ndeki hayal kırıklıklarıyla acıların takımına dönüşüyordu. Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi bilançosu da çok ilginç: 1997-2003 arası kesintisiz 7 kere katılıyorlar. Daha önce de 2 kere katılmışlar. 1993 sonrası 10 sezonluk süreçte Türkiye’de 6 kere lig şampiyonu oluyorlar. İlk 3 katılımda 14 maçta 2 galibiyet, 12 mağlubiyetleri var. 4. sezon, 1998-99’da grupta 2. oluyorlar, ama statü henüz 2.leri ödüllendirmiyor. 5. katılım, 1999-2000’de son maçta son dakikada 3. olup UEFA şampiyonluğuna uzanan bir yola giriyorlar. O kadroda, Fatih Terim’in ilk senesinden gelen 11 kişi var ki bunlar zaten takımın özü, çekirdeği. Hasan ve Taffarel hariç hepsi minimum 3 senedir o formayı giyiyor. Esas zirve ise şampiyonluktan ziyade Şampiyonlar Ligi’nde 2002-03’deki performans. Lucescu 6 yıllık kökeni olan, uçları ise 80’lerin sonuna dayanan takımı, bu devamlılık avantajıyla, garantici sistemiyle çeyrek finale taşıyor. Galatasaray ilk galibiyetini 2. katılımında alıyor. Deplasmanda ilk golünü 2. katılımda atıyor. Ilk deplasman galibiyetlerini de UEFA’da şampiyon oldukları 5. katılımda alıyor. Türkiye’de, bir kulüp takımının uluslarası alanda en başarılı olduğu dönemin kısa özetidir bu. Unutanlar için hatırlatma: O zamanlar biri ve diğerlerinin en ağır biçimde hissedildiği yıllardı. Milli takımın bir kulüp takımına endekslenmesiyle, dışlanma en hat safhada yaşanıyordu. Dönelim futbol gerçeklerine. Bu, her takım böyle bir süreç yaşarsa kesinlikle Avrupa’da şampiyon olur demek değildir. Anti bir çok örnek vererek bunlar çürütülebilir. Porto’yu, 2 kere final oynamış Valencia’yı, bunca yıllık emek ve sistem inancına rağmen sadece bir şampiyonluk görmüş Manchester United’ı açıklayamayız. 5 yıldır teknik adam - transfer politikası ve kadro devamlılığıyla adeta ekol olan Lyon’un Şampiyonlar Ligi’nde şimdiye kadar (sonrası için umutluyuz) final oynayamaması bu sistemi çürütür mü? Onlar aslında ‘geleneksel’ olmak istiyorlar. O ligde hep varolmak, yarı finali zorlayacak potansiyeli taşımak. Düşüşler yaşasalar da 2-3 sene sonra tekrar parlayacaklarından emin olmak istiyorlar. Buna bakınca futbol organizasyonu ve iç dengesi, zirvedeki ülkelerin ortalamasının altında olan Türkiye’de 4-5 sene içinde Şampiyonlar Ligi Finali ne kadar gerçekçi? Türkiye’de kulüplerin bireysel başarıları Türk futbolunun düzeldiği veya ilerlediği anlamına gelmez. Şimdi olmadığı ya da 2000’de olmadığı gibi. 1997-2002 süreci sistematik bir başarı değildi. Adeta kısa dönemli, en iyi şartların biraraya geldiği bir projeydi. Devamında bu, sistematik hale getirilebilir ve Türkiye geneline yayılacak futbol kalkınma planına dönüştürülebilirdi. Ama sembolleştirildi, tek kulüp olduğu farkedilemedi. “Ligimiz kalitesiz”, “Türkiye’de başarının ne önemi var” demeden önce bunları tartışıp geçmişi doğru yorumlamalıyız ki, aynı noktada sonsuza dek salınıp durmayalım.

YORUM YAZ