Artık... Belki...

Haberin Devamı ›
Tigana artık gidebilir. Elbirliğiyle Tigana’nın yerine aday adayı isimler yazılıp çizilebilir. Adaylar kendilerini kamuoyuna yazılarıyla tanıtabilir.Fenerbahçe kaybetseydi Zico’nun defteri dürülürdü. Real Madrid Sevilla’yı yenmese Capello Fenerbahçe’deydi!Transfer pazarı artık açılabilir. Insua, Gallerdo, Roberto Carlos, Baptista kafaları kopartılıp, altına çubuklu parçalı forma konup sınırdan geçirilebilir.Artık yeni kahramanlar seçilebilir. Tatsız gündemin içinde ışık gibi parlayanlar diye pazarlanabilir. Röportajlar yapılır, geleceğimiz onların kimliğinde kurtarılır. Birkaç aylığına! Gündem onların istediği kıvama gelene kadar! Sonra bas tekmeyi Ersun Yanal’a, Aykut Kocaman’a, Yılmaz Vural’a. Artık 2 sezondur Galatasaray, Beşiktaş ve Türkiye Ligi hakkında konuşulmayan teknik gerçekler konuşulabilir... Taktiği ve oyun anlayışı, performansı fazla değişmeyen Galatasaray’ın neden bu sezon nefesinin yetmediği; Beşiktaş’ın transfer hataları, kadro karmaşası, yönetim felsefesindeki çarpıklıklar... Okuyucu “Bunları daha önce niye yazmadınız da bizi kandırdınız” derse bir özür kaleme alırlar. Belki!Artık bol bol vakitleri var küsenlerin. Konuştukları, konuşmaktan sadistçe zevk aldıkları, konuştukça hırslarına ve popüler olma heveslerine mağlup oldukları Fenerbahçe heyecanlarını azalttı zira. Hiçbir şey bitmemiş olsa da onlar için bitmiş herşey, belli. Üsttekiler bu kadar az puan alıyorken kalitesiz herşey, belli. Onlara göre! Geçen sezon değildi ama. Dipteki, ortadaki mücadelenin çetinliğine kafa yormaya gerek yok. O takımların futbollarında taşıdıkları farklı denemeleri tartışmaya gerek yok. Yıllardır sindirilip bireyselliğini kaybetmeye ve yakın dönemde kukla olmaya zorlananların hafiften başkaldırışını tartışmaya gerek yok. Belki de tesadüftür. Yani yürütüldükleri çizgiden sapmalarının sebebi değnekler kısa geldiği içindir. Hem tartışırsak medyanın ve kurumların kamuoyunu nasıl hipnotize ettiğini, düşmanlık beslenecek hedefler yarattığını, futbolcu ve teknik direktörleri saha içinde gündeme boyun eğmeye zorladığını ortaya çıkarırız. O neşesiz yüzler işsiz kalır!Artık küme düşen Charlton taraftarının, takımını alkışlarla ve gözyaşlarıyla nasıl uğurlandığını ve biz niye böyle değiliz şikayetine bezeyip destansı kelimelerle anlatabilirler. Şahsına münhasır İngiltere Ligi’nden gıpta ettikleri kişilik derslerine başlayabilirler. Haa, okuyuculardan biri birgün çıkıp “Siz Charlton’a gösterdiğiniz şefkati Türkiye’deki kaybedenlere gösteriyor musunuz? Siz niye o ülkelerin medyası gibi olamıyorsunuz?” diye sorarsa somurtmaktan vazgeçip belki verebilecek bir cevap bulabilirler. Belki!