MENÜ

Yabancı krizi nasıl çözülür

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Yabancı sınırı Türkiye’deki sorunu çözmez. Sıradan futbolcular büyük futbolcu parası kazanır. Daha önemlisi Türk futbolcu yetiştirme makinesi Alman kulüpleri zengin olur... Halbuki ödüllendirmemiz ve teşvik etmemiz gereken bizim çocukları yetiştiren Alman kulüpleri değil, Türkiye’de iyi futbolcu yetiştiren kulüpler olmalı. Önce şunu bilmek gerekir: Gelişmiş doğal kaynağa sahip olan ülkeler koruma tedbirleri uygulamazlar. Onu işlemeye çalışırlar ve diğerleri koruma uygulamasın isterler. Türkiye, Avrupa’nın potansiyel oyuncu zenginidir. Avrupa’nın Brezilyası olabilir. Sorunu, bunu performansa çevirememektir.
Türkiye’deki altyapı sorununu, bununla birlikte yabancı krizini kısıtlamalarla çözmek mümkün değildir. İngilterevari kriterlerle de bu mümkün değildir. Milli olma oaranı gibi bir kriterler kaliteli yabancı oyuncu alabilmek olası değildir. Bu sorunu ancak ekonomik tedbirlerle çözebilirsiniz...

Şöyle ki:

1- Bir altyapı havuzu kurulur.
2- Yabancı kısıtlaması kaldırılır.
3- Ülkede yetişmiş 10 oyuncuyu 24 kişilik kadroda bulundurma şartına uyulur. Pasaporta bakılmaz. Böylece Alman üretimi Türkler tembellik yaratmaz.
4- Altı yabancı standart doğal hak olur.
5- Beşinciden sonraki her yabancı için kulüp belli bir miktarı kurulan altyapı havuzuna aktarmak zorundadır.
6- Yedinci yabancı için yıllık maaşının yüzde 15’i, sekizinci yabancı için yüzde 20’si, dokuzuncu yabancı için yüzde 30’u, onuncu için yüzde 40’ı, onuncudan sonraki her futbolcu için yüzde 50’si.
7- Havuzda biriken para en az yabancı kullanan kulüplerden başlamak üzere belirli oranlarla kulüplere dağıtılır.
8- Sekiz yabancıdan fazla oyuncu istihdan edenlere ödeme yapılmaz.
9- Dağıtılan paranın öncelikle altyapı faaliyetlerinde kullanılma şartı aranır.
10- Geri kalan bölüm ise doğal olarak sadece yerli transferde kullanılacağı için alt lig takımları da bu havuzdan dolaylı olarak yararlanır.

Sonuç ne olur?

Bunun doğal sonucu Galatasaray ve Fenerbahçe’nin parasına bakmadan transfer yapmaya devam etmesi olacaktır. Beşiktaş ve Trabzonspor arada gidip gelir ama 8 yabancıyı çok sıkışmadıkça geçmez. Anadolu’dan arada sırada bir müsrif çıkar. Ancak ekeonomi geneli doğru yola sürükler. Misal Gençler bu işin peşini bırakmaz. Çözüm kısıtlama, baraj, yasak değil teşviktir. Türkiye’de kulüpleri ekonomik olarak iyi denetlemek ve heveslendirmek, yüreklendirmek teşvik etmek gerekir. Ortaya bir para koyar hızlı ve güvenilir bir şekilde dağıtırsanız sorun çözülür. Çözüm kısıtlama değil teşviktedir.

Peki nasıl olacak


Bildiğiniz gibi Fenerbahçe yabancı kısıtlaması takviminin yumuşatılmasına karşı çıktı. Bunun sebebi şu: “Alper’e takasla verdiklerimizi de sayarsak 13 milyon Euro ödedik. Halbuki Türk futbolu konvertibl olsa ederi maksimum 3’dür. Üstüne 3 yerli oyuncuyla kontrat yeniledik. Şimdi kısıtlamayı kaldırırsanız biz gereksiz bir 20 milyon Euroluk yükün altına girmiş oluruz. Böyle şey olmaz”dır. Alper’i Galatasaray alsa, bu kez onlar karşı çıkardı. Dolayısıyla bu tip bir değişiklik hemen yapılamaz. Ancak 2015-2016 sezonuyla birlikte bu işe girilebilir. Bakın görün ülke futbolu nasıl değişiyor.

Aysal ya bu işi bilmiyor ya da...

-Liseci işi yalandır. “Liseciler yok” demiyorum. Tüm liseliler lisecidir. Ama baktıkları lise değildir. Futbol takımıdır. Kim iyi götürüyorsa o seçilir. Kötü götüren liseli olsa da gider. Gerisi hikayedir. Bugün tartışmanın tarafı olan bir çok kişi liseli ayrı taraflardadır. Ama Ünal Aysal seçilir. Çünkü takım iyi gidiyor.

-Ünal Aysal bir kulüp yönetimi değil, bir şirket yönetimi istiyor. Sorun karşıt fikirlere sahip kişiler olması değil, toplantılar dışında icraya yansıyan çatışmalar.

-Bu hedef birliğinde sorun yaratıyor.

-Hedef ise bu hedef birliğine ve kalite kıstaslarına uygun yöneticilerle işi yürütmek. Yöneticiler sadece genel politika kararlarında oy kullananlar olacak. Bu zor bir yol ama asıl zoru takım bu adar iyi giderken buna karar vermek. Ünal Aysal ya bu işi bilmiyor ya da bu işi hepimize öğretecek.

Hacıosmanoğlu


Serhat Demirtaş’a sormuştum 1 ay kadar önce kim kazanır diye... Cevabı netti: Salonda olursa Usta, statta olursa Hacıosmanoğlu kazanır. Yani Trabzon’da tribün kazandı... Bu seçimi Trabzonsporlular dışındakiler şöyle tartmaya çalışsın: İnsanlar adaleti damarlarında hissetmezlerse aşırı söylemlere itibar ederler. Politika değil savaş ve zafer isterler. Hacıosmanoğlu Trabzonspor tribünlerine bunu verdi işte. Hepsi bu! Şimdi düşünmeye başlamak vaktidir. Trabzonsporlular’ın tezlerini kabul eder ya da karşı çıkarsınız. Mevzu bu değildir. Mevzu olup bitendir. Sadece resmi okuyun. 2 yıl önce aşırı bulunan söylemler bugün neden normale döndü. Sadece bunu düşünün. Trabzonsporlular da biraz böyle: Sadece 2010/2011 sezonuyla ilgili bir seçim bu... Trabzonspor’un sadece o sezonla ilgili bir ideolojiyle yönetilmesi kulübe ne kazandırır? Hâlâ soğukkanlı olabilmek mümkün mü? Çünkü bu en çok lazım olan...

YORUM YAZ