MENÜ

Parlak Gelecek: Sarp Yiğit

Genç yaşında önemli teknik adamlarla çalışmış Sarp Yiğit ile altyapı ve A takım arasındaki adalet eşitsizliğinden futbola dair planlarına kadar açıklamalarda bulundu.

Parlak Gelecek: Sarp Yiğit

Genç yaşında önemli teknik adamlarla çalışmış Sarp Yiğit ile altyapı ve A takım arasındaki adalet eşitsizliğinden futbola dair planlarına kadar açıklamalarda bulundu.

Haberin Devamı

Merhaba Sarp bey. Nasılsınız? Pandemi gölgesinde tamamlamaya yaklaştığımız 2020 sizin için nasıl bir yıl oldu?

Merhabalar, çok teşekkür ederim. Evet, maalesef yaşanan bu pandemi süreci herkesi olumsuz etkiledi ama yaşanan bu sıkıntılı durumdan herkesin öğrendiği bir çok şey oldu. Dilerim en kısa zamanda bu günleri atlatırız ve yeni yılda pandemi etkilerini yaşamayız.

Ülkemizde mahalle arası sohbetlerden, yayıncı kuruluşa kadar, futbol konuşulan her yerde altyapıya önem verilmesi gerektiği ve kurtuluşun doğru altyapı planlamasında, gençlerde olduğu söylenir. Siz Beşiktaş gibi ülkemizin en çok taraftara sahip olan birkaç kulübünden birinin alt yaş kategorilerinde de görev almış birisiniz. Altyapı kurtuluş mudur? Ya da altyapının kurtuluş olması için nasıl bir model izlenmelidir?

Haberin Devamı

Evet, yıllarca Beşiktaş gibi büyük bir camiada görev yapmanın gururunu yaşadım, futbol oynadığım yıllarda da bu büyük kulübün altyapısından profesyonel olup A takıma çıktım. Bu yolun nasıl olduğunu, bu hedefe ulaşmak için nasıl mücadele ve karakter sergileneceğini, çalıştığım bütün oyuncularıma aktarmaya çalıştım. Ülkemizde çare hep altyapı denir ama maalesef sadece lafta kalır. Oyuncu gelişiminde teori ve pratik eğitim birçok altyapı takımlarında yeterli düzeyde verilmiyor, verilse bile imkanların kısıtlı olması, fiziki şartlar ve maddi olanaklar, sonuca varılmasına müsaade etmiyor.Sarp Yiğit'in hedefi teknik direktörlük!

Bir binanın temeli sağlam olursa siz onun üstüne yapacağınız katları güvenle inşa edebilirsiniz, kulüplerimizin de altyapılara bu gözle bakıp önem vermesi gerekiyor. Kulüplerimizin altyapıya yönelmeleri için günlük başarıları bir kenara koyup uzun vade de hedef belirlemeleri ve yukarıya verdikleri maddi manevi desteği altyapıya da vermeleri gerekiyor. Birçok kulübün altyapı antrenörleri ay başını zor getirirken, oyuncular antrenman öncesi bir simit yiyerek antrenmana çıkıyorken, kulüp yetkililerinin “Biz altyapıya çok önem veriyoruz” söylemleri pek samimi gelmiyor. Kurtuluş tabii ki altyapılardır, ancak ne verirseniz onu alırsınız. Avrupa'ya baktığımızda başarılarının en temel parçasının altyapılar olduğu açıkça gözüküyor, hayranlıkla izlenilen birçok üst düzey oyuncunun temel eğitimi iyi, sistemli altyapılardan alarak buralara geldiğini biliyoruz. Ülkemizde de mutlaka altyapılara kaynaklar bulunmalı. Bunlar sponsorlar olabilir, gelen kaynakların bir bölümünün doğru aktarımı olabilir, tesisleşme ve antrenörlerin gelişiminin doğru sağlanması altyapılara olan değerin bir göstergesi olabilir ve ancak böyle başarıya giden yolda sağlam adımlarla ilerlenebilir.

Haberin Devamı

Kariyerinizde başta Mustafa Denizli olmak üzere, Sergen Yalçın, Tayfur Havutçu gibi teknik direktörlerle çalıştınız. Size, oyun görüşünüze, futbola bakışınıza bu isimler neler kattı? Kimin hangi özelliklerini kendinize yansıttınız?

Bu bahsettiğiniz 3 önemli isim futbolumuza hem oyuncu hem antrenör olarak önemli katkılarda bulundular ve devam ediyorlar. Onların futbolculuk deneyimleri ve teknik adamlıklarından örnek almamak ve faydalanmamak büyük kayıp olur. Ben her üç hocamdan da pek çok şey öğrenmeye, onlardan aldıklarımı kullanmaya çalıştım ve çalışacağım. Bunların kariyerime önemli etkilerini, kendi kariyerim, vizyonum, kişisel yetenek ve yorumlarımla yoğurarak bir üslup ortaya koymaya gayret ediyorum.

Haberin Devamı

Ülkemizde sizin de içinde yer aldığınız çok sayıda yetenekli, bilgili, modern oyunu savunan ve bu doğrultuda uluslararası isim yapabilecek genç antrenör, teknik direktör var. Ama madalyonun diğer tarafında yer alıp hem yaş olarak hem de oyun olarak geride kalan ama sürekli çok kısa süreli görev yapan herkesin tanıdığı ve bir mizah konusuna evrilen antrenörler de mevcut. Bu doğrultuda size sormak istediğim temel soru şu; ülkemizde genç antrenörlerin ilerlemesinin önündeki engellerden biri de yeniliğe kapalı olup ‘risk’ almaktan uzak yöneticiler olabilir mi?

Bu konuda bizden büyük meslektaşlarımızı suçlamak yerine sisteme bakmak zorundayız. Maalesef toplumda PR yapmak için maddi gücü ile bir kulübün başına gelenler birkaç ayda veya birkaç günde bile antrenör değiştirebilmektedirler. Yönetim ve futbol bilgisi olmayanlar piyasada özellikle düşme hattındaki takımları hasbelkader kurtardı diye bu hocaları birkaç kez takımlarının başına getirebiliyorlar. Üzülerek söyleyebiliriz ki bu çalıştırıcıların aralarındaki dayanışma bir tekelleşme oluşturmuştur. Bunların arasına girmek genç hocalar için mümkün değildir. Birkaç aylık anlaşmalarla ve cüzi paralarla gençlerin önünü tıkamaktadırlar. Bugün futbol tablosuna bakarsanız birtakımı üç beş kere çalıştıran teknik adamları görebilirsiniz.

Haberin Devamı

Antrenörlük hayatınızdaki en unutamadığınız maçı sormak istiyorum. Saatler süren Eskişehirspor-Göztepe play-off finali belki bir adaydır?

Evet 16 senelik antrenörlük hayatımda belki onlarca unutamayacağım anılar var ama en önemlileri sizin de dediğiniz gibi Eskişehirspor ile Göztepe arasındaki Süper Lig’e çıkma finali ve Kasımpaşa Trabzonspor maçlarını söyleyebilirim. Eskişehirspor gibi mazisi ve taraftarı büyük camia da çalışmanın mutluluğunu yaşadım gönül isterdi ki bu büyük kulüple Süper Lig’e çıkmanın mutluluğunu yaşamak ama nasip olmadı. O günkü final hala dün gibi gözümün önünde. Binlerce taraftar, inanılmaz bir atmosfer vardı. Oyunu her iki yarıda da üstün götürürken şampiyonluğu getirecek golü de bulmuşken oyunun son dakikalarında yediğimiz bir gol maçı uzatmalara götürdü. Uzatmalarda gol olmayınca maçın kaderini penaltılar belirleyecekti.

O gün penaltıları da topun başına geçen usta ayaklarımız maalesef bu atışları değerlendiremeyince lige çıkma şansını kaçırmış olduk. O gün yaşadığım üzüntü hala hatırladıkça içimi sızlatır. Antrenörlük hayatım boyunca unutamayacağım maçlardan bir diğeri ise Kasımpaşa-Trabzonspor maçıydı. Maçın başlarında iyi oynamamıza rağmen ilk yarının son anlarına doğru yediğimiz 2 gol bizleri çok üzdü ve etkiledi. Mustafa (Denizli) hocamız da bu durumdan etkilenerek bir tansiyon rahatsızlığı yaşadı ve kulüp doktorunuzun tavsiyesi ile hastaneye yönlendirildi. Hocamız hastaneye gitmeden önce ona bir söz verdim hocam dedim bugün burada yenilmeyeceğiz ve bu maçı sana armağan edeceğiz. Oyuncularımıza ikinci yarıya çıkmadan maçı çevirebileceğimizi, bu oyunu ve inancımızı kaybetmememiz gerektiğini söyledim; ikinci yarıya bu anlayışla başlayan takımımız Trabzonspor gibi büyük bir takıma karşı 2-0 geriden gelip maçı 2-2 bitirmeyi başardı. O akşam verilen mücadele hocamızdan aldığımız iyi haber ve en önemlisi verdiğin sözü tutmanın gururu çok önemliydi benim için. Bu maçları ömrüm boyunca unutamam.

Güncel bir tartışma konusunu size de sormak isterim. FIFA Yılın Teknik Direktörü ödülünü Liverpool’un çalıştırıcısı Jürgen Klopp kazandı ama Hansi Flick’in Bayern ile yaptıkları da dikkat çekti. Bu ödülü sizce hangi hoca daha çok etti ve neden?

Jürgen Klopp, bu ödüle daha yakın bir teknik adam olarak ön plana çıkıyordu. Çünkü hem Liverpool’da daha öncesinde de Dortmund’ta yaşamış olduğu başarılar ile bu ödülü kazanmasında etkin bir yol oldu. Liverpool’da da aynı şekilde, aynı sistemle, takım dinamiklerine ve grup dinamiğine çok önem vermiştir. Mental çalışmalar üzerine düşerek oyuncu grupları üzerinde çok etkili bir bağ kurduğunu düşünüyorum. Tabii bunun yanı sıra da hem fiziksel anlamda hem teknik anlamda takima kazandırdıkları da göz ardı edilemez.

Oyuncuların oyun kimliği ve hocanın da içeride istedikleri teknik ve taktik anlamda işledikleri Bence bütünleşti ve bu da hem Şampiyonlar Ligi’nde hem Premier Lig’de başarılı olmalarına sebep oldu. Takımın başına geçtiğinden beri güzel bir momentum yakaladı. Çok uzun süre 3-4 kulvarda yarışarak özellikle namağlup bir şekilde devam ettirdiler. Kazanma düzeyi, kazanma arzusu olan bir takım yarattı. Hans Flick ise uzun süre milli takımda yardımcı antrenörlük görevi üstlenirken takımın başına geçtiği günden beri güzel bir ivme yakaladı. Bu kadar çok yıldızın bulunduğu bir oyuncu grubuna oynatmak istediği oyunu benimsetmesi takdire şayan. Bu şekilde devam ederse bundan sonraki ödüllerde favorilerin başında geleceğini düşünüyorum.

YORUM YAZ