MENÜ

Küçük bir kentin büyük savaşı

Lider'in patronu Şenol Güneş, Trabzonspor'un şampiyonluk yarışını işte bu sözlerle özetledi: Küçük bir şehrin büyük savaşı...

Küçük bir kentin büyük savaşı

Sezen Aksu’nun muhteşem bir albümünün adıdır: “Güneş doğudan yükselir...” Yalan da değil hani! Doğudan doğar, batıdan batar güneş! Peki bu röportajla bu sözün ne alâkası var? Var... Seul’deydi, Şenol Güneş... Belki de Türkiye Milli Takımı’nı Dünya Üçüncüsü yaptığı için ‘sürgün’e göndermiştik elbirliğiyle O’nu! Doğru ya; Bu ülkede ‘başarılı olanlar’ mutlaka cezalandırılmaz mı! Fakat hayat, hep iyinin yanında... Seul’de de bir ‘fenomen’ olmayı başardı. Sonra... Karadeniz’den çıkıp Türkiye’yi sarstıkları; Edirne’nin ötesinde de Ay-Yıldızlı bayrağı layıkıyla taşıdıkları bir ‘Efsane’den aradılar. “Trabzonspor istiyorsa pazarlık yapılmaz” dedi, geldi. Geldiğinden beri o ‘Efsane’ye yeniden hayat verdi. Şimdi Bordo-Mavi renkler ‘Lider’ diye yazmıyoruz bu satırları. Çünkü bu evren, bu galaksi varolduğundan beri tek bir kural vardır: Bütün gezegenler, Güneş’in etrafında dönmeye mecburdur.. Tıpkı her sabah Güneş’in doğudan doğması gibi!

MEHMET DEMİRCAN: Kore macerasından sonra sizde neler değişti?
ŞENOL GÜNEŞ: Biz hep değişiriz zaten. İnsanlar değişir. Fakat insanların bakışı da değişiyor size karşı. O yüzden farklı görünebiliriz. Olgunlaşma var. Buradan biraz ayrılmak gerekiyordu. 2-3 sene kaçalım dedik. Orada ayrı, çok güzel bir dünya var. Ama buraya dönmem gerektiğini de biliyordum. Burada bir devrim gerekiyordu. Zaten kahramanlar da böyle ortaya çıkıyor. Bakınız; Atatürk de böyle ortaya çıkmıştır. Değişim ve devrim için öne çıkmıştır. İnanın kendimi dünyanın en şanslı insanı olarak görüyorum; çünkü, çalıştırdığım ve büyük başarılara imza attığım 2 takım da benim her şeyim. Birisi yuvam, Trabzonspor. Diğeri ise ülkem, Türk Milli Takımı...

MD: Trabzon’un son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞG: Şehir gerçekten çok değişmiş. Kentte bir çok yol yapılmış. Bunlar güzel şeyler. Büyük bir gelişme var. Bakanımız sağolsun. Beni daha çok sevindiren kentte eski ‘holiganizm’ yok, eski agresiflik yok. Eskiden düşünmeden davranan çoktu. Bazı taraftarlar doğru dürüst konuşmayı bile bilmiyordu. Bakın şimdi iki taraftarımız kitap yazmış. Bunlar olağanüstü güzel gelişmeler. Biz bir aileyiz. Aileden kişiler aile içinde birbirlerine zarar veriyorlardı eskiden. Şimdi bunun yavaş yavaş ortadan kalktığını görüyoruz. Şimdi taraftarlarımızın arasında olgun insanlar, işadamları ve üniversiteli gençler var. Bu beni çok sevindiriyor.

MD: Siz geldiğinizden beri ne değişti?
ŞG: Ben gelmeden önce takımda bir bıkkınlık, güvensizlik vardı. Yönetim-futbolcu ve taraftar-futbolcu arasında bir kopukluk, bir iletişimsizlik vardı. Kırılganlık vardı. Zaten sonuçlar da kötüydü. Değişimi ve gelişimi sadece sonuçlara bakıp kıyaslarsanız yanlış yaparsınız. Benim amacım burada ilkeli, prensiplere saygılı, cesur ve farklı bir kulüp, bir takım yaratmak. Bu sadece futbol takımından ibaret değil, tümüyle, yani yönetimi ve taraftarıyla mükemmel bir camia yaratmak. Kısacası ben Trabzonspor’u bir Avrupalı olarak görmek istiyorum. Bir Avrupa devini yaratmak niyetim. O yüzden Liverpool maçlarının sonucuna çok üzüldüm. Orada karakterimizi ortaya koyduk, ancak tur atlamış olsaydık, kupalarda iyi bir sınav verebilme imkânı yakalayacaktık...

MD: Süper Lig’in kalitesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞG: Ekonomik büyümeye bakıldığında maalesef ligimizin kalitesinin aynı oranda yükseldiğini söylemek mümkün değil. Bizlerin biraz daha profesyonel düşünmemiz lazım artık. Açık söylemeliyim; futbol olarak bir zenginlik göremiyorum. Futbolumuza aktarılan paralara bakıldığında rakamlar iki misli arttı, ancak futbol konusunda henüz bir olumlu çıkış gözlemleyemiyorum. Tesisleşmede olumlu ilerleme görüyorum, fakat yönetimlerin hâlâ bazı işlere müdahaleleri var. Kısacası, sistem oturmadı. Mesela, Fenerbahçe’de geçtiğimiz yıl Sportif Direktör mevkii ortaya çıktı. Bunun tanımı yapıldı, iyi de oldu; ancak daha sonra üzerinde durulmadı. Bunları düşünmek iyi, arkasında durulsa daha iyi. Umarım bunlar da ileriki dönemde olacak ve Türk Futbolu istediği yere gelecek.

MD: Milli Takım’daki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞG: Benden sonra bayağı bir değişiklik oldu. Hem yönetim açısından hem de teknik direktör konusunda... 2008’deki başarı göğsümüzü kabarttı. O şampiyonadan büyük keyif aldım... Fatih Terim son olarak ayrıldı. Bu olaya çok üzüldüm. Onun ayrılmasından sonra zaten açık ifade edeyim; yine yerli, yine bir Türk teknik adamın takımın başına geçmesini çok isterdim. Ancak olmadı. Zaten Guus Hiddink gibi başarılı bir hoca gelince bizim de ona destek vermekten başka yapacak bir şeyimiz olamaz. Herkes ülke menfaati için Hiddink’e yardımcı olmalı. O da destek istemeli, bu konuda mesajlar vermeli. İkili diyaloglara girmeliyiz. Mesela benim önerim; bütün teknik direktörlerin bulunduğu bir toplantı. Hiddink ile birlikte fikir alışverişinde bulunulmalı. Biz ona yardımcı oluruz, olmazsak hata yaparız, o bizden faydalanmazsa o da hata yapar. Sonuçta milli takım hepimizin. Sadece sonuçlara bakarak bir şeyler söylemek yanlış olur. Azerbaycan’a yenilmek dünyanın sonu değil. İleriye bakmamız lazım. Hatalardan ders almalıyız. Kağıt üzerinde 2’ncilik şansımız sürüyor. Demek ki, bunun için artık savaşmalıyız. Nasıl 2’nci oluruzu düşünmeliyiz. Senci-benci olmamalıyız...

MD: Oyuncularınızla ilişkiniz nasıl?
ŞG: Eskiyle yeni arasında dağlar kadar fark var. Şimdi yeni bir nesil var. Şimdi futbolcular daha çok maddiyatı, yani profesyonelliği düşünüyor. Teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla faydalanmak istiyor. İnternet çağındayız. Ben şu kanıdayım: Çağ değişse de insanlığın ön planda olmasını istiyorum. Herkes hayatını yaşasın. Yaşamalı, çünkü insan hayatı çok değerli. Oyuncularıma da bunu aşılamaya çalışıyorum. Bunları anlatıyorum. Hayatınızı yaşayın, fakat bilerek yaşayın. Profesyonel bir futbolcu olarak da işinizi iyi yapmak zorundasınız. Mesela, hayatınızı yaşarken bazı işleri abartırsanız, bu olumsuzluklara dönüşüp işinizi iyi yapmaya engel oluyorsa o zaman işte ben canınıza okurum! Bunları söylüyorum. Mesela benim futbolcuları en çok eleştirdiğim konu, maç günleri telefonla çok konuşuyorlar. Galiba bunu da yasaklayacağım...

MD: Size göre Türkiye’de yıldız futbolcu yetişiyor mu?
ŞG: Zaten her şey ortada. Çok yıldız yetiştiği söylenemez. Ama dünyada da böyle. Eskiden yıldız çoktu, şimdi bakıyorsunuz Messi var, Ronaldo var, sonra büyük bir süperstarın ismini veremiyorsunuz. Şimdi futbol daha çok güce ve fiziğe dayalı olduğu için, işe de teknoloji girdiği için dünya yıldızı geliştirmek, yetiştirmek pek de kolay olmuyor. Her şey artık futbolcuların ayağına geliyor. Yaratıcı oyuncu sayısı azalıyor. Mesela, Almanlar’a bakın, müthiş yeteneklere sahip ve inanılmaz yaratıcı olan Mesut Özil’i yetiştirdiler. Ona biraz da güç kattılar ve Mesut gerçeği ortaya çıktı. Bana göre müthiş bir yetenek. Bakınız, bir şey daha söylemek istiyorum. Eğer Sergen şu anki teknolojiden faydalanmış olsaydı, bana göre yaratıcılığıyla dünyanın sayılı yıldızlarından biri olurdu!

MD: Avrupa Kupaları’nda yokuz. Onlardan eksiğimiz ne?
ŞG: Buna katılıyorum. Bu sezon bir tek Beşiktaş var. Geçtiğimiz yıllarda da iyi sonuçlar alamadık. Bu kadar yatırımla Avrupa Kupaları’nda iyi netice alamamamız üzücü. Bu sorun aslında Türk Futbolu’nun en büyük sorunu. Yani 2-3 cümleyle açıklanabilecek bir konu da değil aslında. Bu sorunu temelden çözmek için ‘Türk futbol ailesi’nin bir araya gelmesi gerekiyor. Yöneticisiyle, teknik direktörüyle, oyuncusuyla, medyasıyla hatta taraftarıyla... Masaya oturup fikir alışverişinde bulunulmalı, sorunu enine boyuna tartışmalı. Yeni bir ekol yeni bir felsefe oluşturmak gerekir. Artık herkes birbirini kurbanlık koyun gibi kullanmaktan vazgeçmeli. Örneğin; bazı oyuncular kulüplerden kovuluyor, dışlanıyor. Ben onu alıyorum, ona sahip çıkıyorum. Bu sistem değişmeli. Benim içimi acıtan, mesela biz, Almanya’nın yetiştirdiği futbolculara değil, kendi yetiştirdiğimiz oyunculara sahip çıkmalıyız. Ve ayrı bir konu, futbolun içinde olan teknik direktörler ve futbolcular vatandaşlık görevlerini yapıp, vergilerini ödemeli. Yaptıkları anlaşmadan sonra kendi aldıkları ücretten bu vergiyi ödemeliler. Böylece sorumluluk sahibi olmalılar.

İnsanlar Trabzon formasını giymeyi hayal ediyor
MD: Tekrar Trabzonspor’a dönelim. Takımın en güçlü yanı nedir?
ŞG: Müthiş bir birlikteliğimiz var. Biz birlikte düşünüp birlikte hareket ediyoruz. Bu çok önemli, samimiyiz, aile gibi davranıyoruz birbirimize. Oyuncu grubum müthiş iyi niyetli. Öğrenmeye açık futbolcularım. Yönetimle takım arasında müthiş bir sinerji kuruldu. Başkan Sadri Şener’in desteği, camiayı kenetlemesi inanılmaz. Burada yönetimde olan da olmayan da takıma müthiş sahip çıkıyor. Bunun kötü tarafı ise olumsuz sonuçlarda aynı grubun yarattığı hava. Trabzon sosyal ve ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir kent. Sanayi yok şehirde. O yüzden insanlar Trabzonspor’un başarılarıyla moral bulmaya çalışıyorlar. Bu nedenle verdiğimiz savaşı ben ‘Küçük bir kentin büyük savaşı’ olarak görüyorum. Gençler, çocuklar altyapıya ilgi duymaya başladı. İnsanlar Trabzonspor formasını giyeceği günü hayal ediyor. Çünkü para kazanıp ailesine bakmak istiyor...

MD: Şu an Trabzonspor’da şampiyonluk potansiyeli var mı?
ŞG: Trabzonspor’da her zaman şampiyonluk potansiyeli vardır. Trabzon’un adı yeter. Çünkü Trabzonspor 4 büyüklerden biridir. Her zaman ona uygun davranmıştır. Ben futbolcularıma da aynı şeyleri söylüyorum. Lider olmak önemli değildir, lider kalmak önemlidir. Lidere daha büyük baskı vardır. Bu nedenle daha çok çalışmalıyız ve mesafe katetmeliyiz. Bu ortamı yakalamak önemli. Bu sezon henüz bunu yakaladığımız söylenemez. Bursaspor mesela, bunu yakaladı. Onlarda bir şampiyonluk havası var. Ona göre mücadele ediyorlar ve bu onların futboluna da yansıyor.

MD: Son olarak Trabzonspor ile hedefiniz nedir?
ŞG: Benim en büyük hedefim Trabzonspor’u bir Avrupa devi yapmak. Trabzonspor’u Avrupa’da zirveye taşımak. Trabzonspor’la şampiyon olup Şampiyonlar Ligi’nde mücadele etmek. Şampiyon olmak istiyorum kısacası. Zaten geçenlerde Özkan Sümer ile konuşuyoruz. Kazandığım kupalardan bahsederken, bir kupanın eksik olduğunu söyledik. Sayısız kupalarım var. Ancak teknik direktör olarak Süper Lig şampiyonluğum yok. Trabzonspor’la şampiyonluk kupasını kaldırmak istiyorum. Bunu da başarırsam dünyalar benim olur ve belki o zaman görevimi bırakabilirim. Avrupa şampiyonluğunu da artık gençlere bırakmak lazım...

‘Kore’de sabırlı olmayı öğrendim’
Güney Kore’de Seul dönemini anlatan başarılı teknik adam “Kore’de sevgiyi, saygıyı öğrendim. Ama öğrendiğim en önemli şey, sabırdı. Sabırlı olmayı öğrettiler bana. Oradaki insanlar bana hayrandı. Yanlış anlaşılmasın, teknik direktörlüğüme değil. Daha çok insanlığıma. O yüzden göreve getirdiklerini belirttiler. Benim kullandığım kelimelere, söylediğim sözlere, verdiğim mesajlara hayran kaldılar. 2 yıllık antrenörlük dönemimde 3 genci de vitrine çıkardım. Şu anda Monaco’da oynayan Park-Chu Young, Bolton Wanderers’da forma giyen Choung-Yong Lee ve Celtic’te görev yapan Ki-Sung Yueng benim dönemimin oyuncuları. Onların ümit takımından A, daha sonra da milli takıma kadar devam eden yolda rehberleri oldum.

Mehmet Demircan / Fanatik Çok Özel

Şenol Güneş’in kazandığı kupalar...Trabzonspor formasıyla kazandığı başarılar (1972-1987)
6 Lig şampiyonluğu
6 Cum.Başkanlığı Kupası
3 Türkiye Kupası
3 Başbakanlık Kupası

Trabzonspor teknik direktörü olarak başarıları
2 Türkiye Kupası
1 Cum.Başkanlığı Kupası
1 Başbakanlık Kupası
1 Süper Kupa

Not: 1978-1979 sezonunda Lig’de tam 1112 dakika gol yemeyen Şenol Güneş’in, bu rekoru hala kırılamadı.

2

Haberin Devamı
YORUM YAZ