Alayına isyan!
Türk futbolunun en renkli simalarından Teknik direktör Yılmaz Vural, Çapraz Ateş'te İdil Janet Huvaj ve Gökay Akgün'ün sorularını yanıtladı. Yapıcı eleştirilerini samimiyetle aktaran Vural, güncel durumlara değinmekten çok, sisteme dair eleştirilerde bulundu.

Yılmaz Vural, meslektaşlarının ve futbolcuların sorunlarına değindi, düzelmesi için neler yapılması gerektiği hakkında çözüm önerileri sundu. Elbette Yılmaz Hoca sadece bunlardan söz etmedi; çocukluğunu, gençliğini, görüşlerini de anlattı.
'Türkiye'de teknik direktörlük yapıp herkes tarafından sevilen, her statta sevgiyle karşılanan, adından söz edildiğinde duyanın yüzünde tebessüm oluşturan tek kişi kimdir?' diye sorsak, muhtemelen pek çok kişiden 'Yılmaz Vural' yanıtını duyarız. Peki, Yılmaz Hoca bunu nasıl sağladı? Nefretin sık sık kendini gösterdiği, insanların farklı renklere gönül verdiği için birbirinin yaşama hakkına tecavüz ettiği ülkede futbol seyircisinin büyük çoğunluğu tarafından sevilmek nasıl sağlanır? Bu sorulara karşılık 'Suya sabuna karışmayarak' denilse hak verilebilir. Ancak Yılmaz Hoca, suya da, sabuna da karışıyor. Hatta suyu, sabunu eline alıp Türk futbolunda kir gördüğü yerleri temizlemeye aday olduğunu söylüyor. Buyurun...
Çocukluğunuz nasıl geçti? Hangi takımlıydınız?
"Çok güzeldi, çok keyifli bir çocukluk geçirdim. Sokaklarda oynadım; çelik çomak, kovboyculuk ve daha bir sürü oyun... Sık sık ağaçtan düşer bir yerimi kırardım."
Futbol?
"Mahalle takımımız vardı. Kendimi bildim bileli futbolun içindeyim. Hangi takımı olduğum meselesine gelince Sakaryasporluyum. Benim bütün ailem Sakaryaspor taraftarıdır. Tabi Türkiye'de futbolun lokomotifi olan ve insanlara futbolu sevdiren üç büyük kulübümüzden birine gönlüm daha yakın ama açıklamam bana yakışmaz. Şöyle söyleyeyim; benim babam Beşiktaşlı, Türkiye'de gelip antrenör olmamama en büyük katkıyı veren kişi Galatasaray'ın eski yöneticisi Ergun Gürsoy'dur, yaşadığım yer ise Kadıköy."
Çapkın mısınız?
"Oldukça çapkınımdır. Çok güzel bir eşim var. Çapkın olmasam nasıl benimle olsun? Kadınlar bizden çok daha zeki. Bunu kabul etmek gerek. İşler iyi gittiğinde kadınlar da iyidir, işler kötü gittiğinde ise onların canavar yüzünü görürsünüz."
Kitap okur musunuz, yeri sizin için ayrı olan bir roman var mı?
"Samimiyetle söylüyorum roman okumam. Gençlik dönemimde, ki Türkiye'de herkesin politik olduğu döneme denk gelir- çok kitap okuduk. Hepsi politik eserlerdi. Düşüncelerimiz doğrultusunda oluşan bir duruşumuz vardı ve durmadan okuyarak kendimizi geliştirmeye çalışırdık. Sonrasında da mesleki kitaplar okumaya başladım. Roman okumayı açıkçası vakit kaybı olarak gördüm."
Siyasi tavrınız hangi yönde?
"Ben çok farklı kültürlerin içinde yaşadım. Evim 33 yıldır yurt dışında. Düşüncem şudur; yoksulun olmadığı, herkesin payına düşeni alabildiği, paylaşımın yüksek olduğu, herkesin inançlarını özgürce yaşayabildiği, inançların siyasete alet edilmediği bir düzenden yanayım. Bu düzenin sağlanması için insanların sıradan yaşamlarının dışına çıkmaları gerek. Toplumun daha entelektüel bir yapıya sahip olması gerek. Gönül ister ki; herkes, her şeyi takip edebilsin ve görüş edinsin. Türkiye'de farklı bir siyasi parti göremiyorum destek verilecek. Bakın yerel seçimler geliyor. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, CHP'ye katıldı. O da artık sözlerine dualarla, dini söylemlerle başlıyor. Anladı ki, seçim başka türlü kazanılmıyor. Siyasetin tarzını hoş bulmuyorum. Samimi bir siyasetçi göremiyorum."
Gezi protestolarına katıldınız mı?
"Almanya'dan Türkiye'ye döndüğümde gördüğüm en büyük sıkıntı, insanların bireysel egolarını sosyal egolarının önüne koymasıydı. Beraber hareket etme, hak arama, hesap sorma durumu bu ülkede gelişmemişti. Hâliyle bir kamuoyu yaptırımı da söz konusu olmuyordu. Gezi olaylarında şunu gördük; her görüşten insan bir araya geldi ve bir şeye karşı çıktı. Tazyikli suya, sert polis müdahalesine ve birçok sıkıntıya rağmen direndiler ve dediler ki, "Hayır kardeşim, biz bunu istemiyoruz!" Beni en çok bu ilgilendirdi. Türkiye'de insanlar birlikte bir şeye 'Hayır' demeyi başardı. Toplum böyle gelişir. Ben bu yüzden Gezi'deki duruma çok mutlu oldum."
Gezi Parkı'na gittiniz mi?
"Gitmedim. Ben ülkenin çeşitli kesimlerinde sevilen biriyim. Spor adamıyım. Görünüp tarafımı orada belli etmek istemedim. 'Yılmaz Vural' denildiğinde insanların aklına önce siyasi tavrım gelmemeli, spor adamı yönüm gelmeli."
Yaşanan halk hareketindeki durumu futbolla bağdaştırabilir miyiz? Her görüşten, farklı gelir seviyesindeki insanlar statlarda bir arada aynı amaçla, omuz omuzalar...
"Gayet tabii. Söylediğiniz gibi bu kadar 'başka' insanı buluşturabilen başka bir olay daha yok. Futbolun böyle mucizevi bir hâli var. Dolayısıyla bir futbol adamı olarak bana saygı duyan birçok kesimden insan karşısında bir taraf belli edip onlarda rahatsızlık oluşturmak istemedim."
Haziran'da yaşanan protestoların ardından statlarda, maçların 34. dakikasında 'Her yer Taksim, her yer direniş' diye bağırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Herkes bağırıyorsa hiçbir sorun yok ama o slogan yüzünden maç keyfini çıkaramayan biri olursa bunu destekleyemem."
'EMRE'NİN YAPTIĞI YANLIŞTI'
Futbolcuların taraf belli etmesi sizce doğru mu? Fenerbahçeli Emre'nin attığı golden sonra 'Rabia' işareti yapması için ne diyeceksiniz?
"Kesinlikle yanlış. Stadın içine siyaset sokulmamalı. Hele futbolcu bunu hiç yapmamalı."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan son dönemde spora siyaset karışmasına yol açtığı yönünde eleştiriliyor. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?
"Bana göre spora siyaseti Başbakan sokmuyor. Güçlüden tarafa olmak isteyen spor adamları, Başbakan'ın yanında olduğunu göstermeye çalışarak sporun içine siyaset bulaştırıyor. Mesela Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu... Başbakan'ın partisinin mitinglerinde yer alıyor. Bunun sorumlusu bana göre Hacıosmanoğlu'dur, Başbakan değil."
Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic, sosyalist olduğunu açıklamıştı ve takımına sosyalist futbol oynatmaya çalıştığını söylemişti. Siz, futbol anlayışınızı ideolojinizle bağdaştırır mısınız?
"Türkiye'de takım oyununu benden daha iyi oynatan ikinci bir teknik direktör olduğunu düşünmüyorum. Takım oyunu oynatabilmek için paylaşımcı bir görüşe sahip olmak gerek. Aynı şeye üzülerek, aynı şeye sevinerek, bütün takımın tek kişi gibi davranmasını sağlayarak bu başarılabilir. Antrenörün yaşam felsefesi elbette futbola yansır. Benim oynattığım futbol, insani yapımla doğru orantılı."
Yavaş yavaş futbol konuşmaya başlayalım... 27 senedir teknik direktörlük yapıyorsunuz ve çok sayıda takım çalıştırdınız...
"Bakın, Yılmaz Vural olmak kolay değil. Ben hep imkânları kısıtlı takımlarda çalıştım. Son 12 hafta bana teklif geldi, 'Takımı kurtar' dediler gidip bunu başardık. Bütçesi yüksek, iyi yönetilen takımlarda çalışabilseydim belki ortaya daha iyi şeyler koyabilirdim ama olmadı. Demek ki buna rağmen bir şeyler üretmeyi başardık ki, insanlar bize iyi sıfatlar yakıştırdılar.
Türkiye'de en fazla resmi maçta görev yapan teknik direktörüm."
Çok takım çalıştırdınız, çok da futbolcu yetiştirdiniz. Sizin eğitiminizden geçen oyuncular kimler?
"En başta Hakan Şükür'ü söyleyebilirim. Sakaryaspor'un genç takımındaydı. Babası benim çocukluk arkadaşımdır. Ben de o dönem Bursaspor'un başındaydım. "Böyle bir çocuk var, bir baksana" dediler. 15 dakika izledim, sonra onu Bursaspor'a götürdüm. 2 yıl Bursa'da, çok zor şartlarda beraber çalıştık. Türk futboluna onu kazandırdığım için kendimle gurur duyuyorum. Sonra Ümit Karan var. Eski Fenerbahçeli Tuncay Akgün, Volkan Yaman, Ali Bilgin, Burak Yılmaz, Necati Ateş, Serdar Gürler var. Serdar'ı ortaya çıkardım, nerede şimdi o çocuk? Geçen sene Beşiktaş'tan Serdar için 7 milyon euro istendi. Şimdi bedava gönderilse kimse almaz. "
Herkes sizi maç esnasında saha kenarında heyecanlı tavırlarınızla tanıyor. Tribünde taraftarlar nasıl maç izliyorsa, siz de saha kenarında öyle izliyorsunuz. Tribün atmosferini yaşadınız mı?
"Sakaryaspor maçlarına duvarlardan tırmanarak biletsiz girerdik. Kale arkasında izlerdik. Tribünden taraftar olarak çok maç izledim. Hepimiz kitaplardan okuduk, okullarda öğrendik. Türkiye'nin İstiklal Savaşı, türlü imkânsızlıklar içinde kazanıldı. Kadınlarımız kağnılarla cepheye silah taşıdılar. Savaşan askerler karınlarını bile doyuramıyorlardı. Yürekleriyle savaşıp, ülkeyi kurtardılar. Ben, durumumu buna benzetiyorum. Elimde çok az para kazanan ve onu da çoğu zaman alamayan kalitesiz oyunculardan kurulu bir kadro var ve benden 160 milyon euro değerinde kadrosu olan takımı yenmem isteniyor. Karşı takımın teknik direktörü yılda 4,5 milyon euro kazanıyor. Bizim anlaştığımız para ondan çok daha az ama zaten o paranın da 1 lirasını bile alamıyoruz. Bizim oradan galip çıkmak için kendimizi çok aşmamız lazım. E hâliyle kenarda bunun heyecanı yaşanıyor. İmkânların iyi olduğu, her şeyin güzel gittiği yerde elbette kendini yerden yere vurmanın anlamı yok. Ama bizim durumumuz farklı. Tabi, futbolcularımın motivasyonu için benim saha kenarındaki vücut dilim de çok önemli. Yine İstiklal Savaşı'ndan örnek vereyim; Gazi Mustafa Kemal, "İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" dedi, insanlar müthiş bir coşkuyla düşmanı yerle bir ettiler. Dolayısıyla futbolcular benim yapacaklarımı, söyleyeceklerimi bekliyor. Yaptıklarımdan etkileniyorlar. Beni oyuncularımı kamçılamak için abartılı davranıyorum."
Meşhur Akhisar maçı var. Hakeme 'Hocam maç bitti' diye bağırdığınız...
"Evet, o maçta durmadan bağırdım. '6 dakika oldu' diyorum hakeme. Bitti çünkü maç, bitmesi lazım. Son 5 senede 25'ten fazla maç kaybettim ben son dakikalarda. Top orada direkten dönüyor, golü yesek emeğimiz gidecek. Hakeme maçın bittiğini anlatmaya çalıştım. Tabii ki kontrolü elden kaybetmedim ama insanlar işin o boyutunu fazla önemsediler."
Diğer hocalar işler iyi gittiği için mi o kadar heyecanlanmıyor?
"Gelsin bakalım 'Türkiye'nin en iyi hocası' diye söylenen teknik direktörler, Elazığspor'u ligde bıraksınlar da göreyim. Kolay değil. Ben 22 senedir bilmem ne kadar takım düşürmüşüm, öyle söylüyorlar. Takım yerin dibinde, kalmış 10 maç. 'Hocam gel' diyorlar, 'Elinden geleni yap, bir umut belki ligde kalırız' diyorlar. Ben kalan 10 maçtan 8'ini kazanacağım ki, takım ligde kalacak. Her maç ölüm kalım maçı. Ben daha fazla heyecanlanacağım tabi. Takım 24 maç oynamış, dipte. Ben 10 maç kala geliyorum, son maçta takım düşüyor, ben düşürmüş oluyorum... 'Gitme o zaman o takımlara' diyorlar. Niçin gitmeyeyim? Ben profesyonelim. Kulüp bana 750 bin euro para teklif ediyor. Gitmezsem boş kalmam söz konusu. Bizim meslekte boş kalırsanız, hemen unutulursunuz."
Totem yapar mısınız?
"Yapmam, hiç inanmam."
Bu sene neden takım çalıştırmıyorsunuz?
"Gençlerbirliği'nden teklif aldım. Başkan İlhan Cavcav aradı, kaç paraya çalışacağımı sordu, sonra pahalı bulduğunu söyledi. Sonra Mehmet Özdilek'le anlaştılar. Şanlıurfaspor 1 ay peşimde koştu. Boluspor'dan, Samsunspor'dan da teklif aldım ama üst ligde çalışmak istedim. Geçen sene beni birkaç dergi 'Yılın antrenörü' seçti. Ben bu sene işsizim. Başarısız olsam anlayacağım..."
Hakemler maç sırasında bariz hata yapınca ne hissediyorsunuz?
"Eskiden sahanın ortasına gidip hakemin boğazına yapışırdım. Kaç kere 5,10 maç ceza aldım. Şimdi şunu biliyorum ki, kasıtlı yapmıyorlar. Kasıt olduğunu düşününce insan çileden çıkıyor. Yoksa hakem de insan, hata yapar. Eskiden tabi kasıtlı yapan çok hakem vardı. Artık durum farklı. Aslında hakemlerin günahı yok. Türkiye'de büyük kulüplerin hem basın üzerinde, hem de federasyonun üzerinde kurduğu bir baskı var. Herkesin güçlüden yana olduğu bu sistemde hakemler de baskıya dayanamayabiliyor. Sistemi değiştirmek için de kimse çabalamıyor. Kulüpler Birliği toplantısında Anadolu kulüplerinin başkanları, büyük kulüplerin başkanlarıyla fotoğraf çekilebilmek için yarışıyor."
Ne yapmak gerek?
"Artık Anadolu kulüplerinin de büyüdüğü kabul edilmeli. Tamam, Türk futbolunun lokomotifi olan kulüplerimiz başarıya daha yakın. Ama diğerleri de 50 senelik kulüp. Artık çocuk değiller. Buna göre değerlendirilmeliler."
Bursaspor, söylediğinizi ispat etti. 4 büyükler dışında bir takım ilk kez şampiyon oldu...
"Oldu ama kendileri de inanmıyordu. Zaten mümkün değil. Fenerbahçe'yi ve Bursaspor'u kıyasladığınızda, 'Bursa şampiyon olur' diyebilir misiniz? Hem şampiyonluk geldi ama Avrupa'da ne oldu? Hemen elendiler. Ülkeyi temsil edemiyorsun ki mucize yaratıp şampiyon bile olsan."
Anadolu takımlarını çalıştırmanın zorluğundan ve büyük kulüplerle aradaki uçurumdan söz ettiniz. Bursaspor ve Fenerbahçe şampiyonluk mücadelesi verirken, Anadolu takımlarının hocalarında ve futbolcularında Fenerbahçe'ye çelme takma isteği olmuş mudur sizce? Yani yıllardır büyük takımların hegemonyası altındaki ligde, diğer kulüpler Bursaspor'a daha 'anlayışlı' Fenerbahçe'ye ise daha 'tahammülsüz' oynama psikolojisine girmiş midir?
"Bursaspor şampiyon olduğunda, bu kesinlikle hissedildi. Elbette böyle bir psikoloji olmuştur ve sahaya yansımasını da gördük."
'ONLAR SİSTEMDEN NEMALANIYOR'
Şike teklifi aldınız mı?
"Kimse bana şike teklif etme cesaretini gösteremez. Ben, Türkiye'de şikeye karşı reaksiyon göstermiş tek hocayım. Bir takımı çalıştırırken, maç sırasında bırakıp gittim. Sonra nedense konunun üzerine gidilmedi."
Peki, sizin gibi göz önünde olan spor adamlarının sürekli söylediği bir söz var; "Bir konuşursam yer yerinden oynar", "Bildiklerimi anlatırsam, kimse koltuğunda oturamaz" gibi... Neticede hiç kimse konuşmuyor ve bir şey anlatmıyor. Bu sizin aranızda bir şifre mi? Bu sayade mi haberleşiyorsunuz?
"Olağanın dışında konuşmak kolay değildir. Bu sözleri söyleyenler Fatih Terim, Aziz Yıldırım, Aykut Kocaman mesela... Bu kişiler hiçbir zaman futbolun sıkıntılarını konuşmazlar. Ben bu zamana kadar hiç duymadım. Mustafa Denizli de var. Onlar üst düzey çalışırlar, maddi durumları hep iyidir ve bu sistemden nemalanırlar. O yüzden sistemle ilgili konuşamazlar. Hepsi zeki insanlardır. Bir ben konuşurum böyle... Konuşurlarsa yer yerinden oynar belki de, konuşmazlar."
Sistemi eleştiren kimse yok mu?
"Ben göremiyorum. Şaşırıyorum da. Bir lokma ekmek her yerde bulunur. İnsan, mesleğinin sorunlarından bahsetmez mi? Konuşmuyorlar çünkü sistem tarafından dışlanmaktan korkuyorlar. Bunları söylemek yürek ister. Dediklerimi anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar. Ama halk anlıyor. Bizi o yüzden seviyorlar. İkinci Yılmaz Vural yok. Ben siyasi eleştiri de yapıyorum. Bunlar herkesin harcı değil. Yaptığım marifet de değil. Yanlış görüyorsam eleştiririm. Varsın onların gözünde eleştirilerim itibar görmesin. Halk nezdinde dediklerimiz anlaşılıyor."
Sosyal medyada da çoğu zaman gündemdesiniz...
"Halk onaylıyor işte. Biz, onlara tâbi olarak iş yapıyoruz. Bizi ödüllendirecek ve cezalandıracak olan da halkımız. Hangi büyük takımın hocası ayrılsa hemen insanlar 'Yılmaz Hoca gelsin' diyor. Demek ki anlaşılmışız. Milli Takım'a da söylediler en son. Sağ olsunlar halk beni her mevkiiye yakıştırıyor."
Seçenler neden tercih etmiyor sizi?
"Çünkü sürekli kendilerini eleştiren biriyle çalışmak istemiyorlar. Beni kendilerinden görmüyorlar. Dünyada iki tane üniversite bitirmiş, futboldan gelen, bu işin okulundan mezun bir futbol adamıyım. Bu sistem ve sistemden nemalananlar yüzünden Türkiye beni kaybediyor. Gerçekten üzülüyorum, Türkiye beni hiçbir konuda kullanamıyor. Artık yaşlanıyorum. Yazık. Yurt dışına gidip spor akademisini bitirsinler bakalım."
Futbolun içinde olmak idealiniz miydi?
"Profesyonel futbolculuk yaptım gençliğimde. Üniversite öğrencisiyken bir yandan da futbol oynuyordum. Hem okuyordum, hem de para kazanıyordum. Aileme yük olmuyordum. Sonra da teknik adamlık meselesi gündeme geldi. Futbol dışı bir mesleğe yoğunlaşacak fırsatım olmadı."
Maçları neden statta izlemiyorsunuz?
"Giremiyorum çünkü. Üç büyük kulübün stadında maç izlemek için bir tane bilet bulamıyorum. Arıyorum, parasıyla alacağımı ifade ediyorum. Çalışmayan bir teknik direktör olarak maç izlemek istediğimi aktarıyorum. Bana interneti işaret ediyorlar. Oradan alabilirmişim. Aziz Yıldırım'ın sekreteri, bana bilet bulamayacağını söyledi."
Anadolu'da da aynı mı?
"Orada bizi görür görmez hemen ağırlıyorlar. Anadolu kulüplerinde kapılar hep açılır. Ben 28 senemi Türk futboluna verdim. Çok şükür onlar gerekli misafirperverliği gösteriyor."
'ELAZIĞ'DAN HÂLÂ ALACAĞIM VAR'
Fenerbahçe ve Galatasaray için söyleyecekleriniz var mı?
"Önce Galatasaray'dan başlayayım. Teknik direktör değişikliği yaşadılar, bu önemli bir faktör. Mancini takımı tanımıyor. Fatih Hoca'nın şans vermediği Aydın ve Sabri, sürekli takımda şans buluyor. Sol bekte Dany'yi, Riera'yı, Hakan'ı ve Dany'yi denedi. Drogba, Burak ve Umut'u beraber oynatıyor. Hâlâ takımı çözemedi. Galatasaray zaman kaybediyor. Mancini sürekli arayış içinde. Bu bir dezavantaj onlar adına. Drogba'nın etkisiz hâle getirilmesi Galatasaray'ın sıkıntı çekmesi anlamına gelir. Oyun, Drogba'ya göre oynanmıyor Galatasaray'da. Selçuk İnan'ın durumu kötü. Geçen seneki Selçuk yok. Demek ki iletişimsizlik var. Böyle giderse sorun büyür.
Fenerbahçe ise derli toplu oynuyor. Bununla beraber müthiş bir hücum gücüne sahip. Kuyt, Sow, Webo, Emenike, bekler Caner ve Gökhan... Rotasyon şansı da fazla Ersun Yanal'ın. Fenerbahçe çok iyi hücüm ediyor kaliteli ayakları sayesinde. Ama bunu organize olarak yapmıyor. Aziz Yıldırım yeniden başkan seçildi ve Fenerbahçelilere verdiği sözleri tutmaya çalışacaktır."
Ersun Yanal derbi kısa süre önce kalp rahatsızlığı yaşadı. Siz de daha önce by-pass olmuştunuz. Mesajınız var mı?
"Ersun Hoca'nın doktorları benim de doktorum. Onlara çok güvenirim. Taburcu ettiler ve Ersun Yanal, derbide takımının başına geçti. Zor tabi böyle şeyler yaşamak. Ben Ersun Hoca'ya ulaşıp 'Geçmiş olsun' dedim, buradan sizin aracılığınızla yeniden söylüyorum."
Yabancı hocalar mı daha başarılı, Türk hocalar mı?
"Benim bu konudaki tavrım kesinlikle Türk hocalardan yana. Kafatasçı biri değilim, gerçekler ortada. Bir sürü hoca geldi. Hani nerede Del Bosque, nerede diğerleri? Hani Beşiktaş'ı, Fenerbahçe'yi şampiyon Daum nerede? Demek ki büyük hoca değilmiş. Üç büyük kulüpten birini çalıştırınca üçte bir şampiyonluk şansın oluyor zaten. Veselinoviç, Fenerbahçe'yi 103 golle şampiyon yaptı, sonraki sezon Gaziantepspor'la küme düşmekten son anda kurtuldu. Fatih Terim'e bakalım; Ankaragücü'nde, Göztepe'de ne yapabildi? Galatasaray'da başarı geliyor tabi. Yabancı hoca yıllık 4,5 milyon euro garanti para alıyor. Biz, 1 milyon euro'yu telaffuz edemiyoruz. Bir de tabi, paralarını günü gününe alıyorlar."
Alacağınız var mı?
"Ben hâlâ Elazığspor'dan paramı alamadım. Takımı ligde tuttum, kulüp bu sayede dünyanın parasını kazandı ama benim paramı Başkan ödemedi, ödemiyor. O kadar emek verdik, takımın geldiği hâle bakın... Yazık değil mi?"
Neden ayrıldınız Elazığ'dan?
"Yetki istemişim diye rahatsız olmuş Başkan. Ne isteyecektim? Antrenörüm ben, yetkisiz mi çalışacağım? Adamın canı sıkılıyor başımıza birini getirmeye kalkıyor, canı sıkılıyor soyunma odasına giriyor. Ben böyle bir şeye izin vermem. Şimdi takımı Okan Buruk çalıştırıyor. Bu da bir facia. Teknik sorumlu başkası sahaya Okan çıkıyor. O çocuğa da yazık.
Federasyona başvurdunuz mu?
"İlgilenmiyorlar ki. Eskiden Çözüm Kurulu vardı. Her 6 ayda bir paramızı alırdık. Paramızı ödemezlerse transfer yapamazlardı. Sonra kulüpler baskı yaptı, Çözüm Kurulu'nu kaldırttı. Hepsi borçlu çünkü, transfer yapamazlar. Futbol emekçileri, paralarını alma konusunda hep sıkıntı yaşıyor. Adam bana diyor ki, "Vermiyorum paranı, mahkemeye git." Mahkemelerin yoğunluğu zaten ortada. İş mahkeme süreciyle de bitmiyor. İtirazı var, Yargıtay'ı var... Davanın sonuçlanması 3-4 sene sürecek. Sistem bize yardım etmiyor."
Primler ödendi mi?
"Elazığ Başkanı primleri de vermedi. Futbolculara geçen sene Kasım ayında çek vermiş, onlar da karşılıksız çıkmış. 1 kuruş para ödenmiyor. Derdini kimseye anlatamıyorsun."
Belki Başkan değişince sorun çözülür...
"Değişmez. Başkan orayı şirket hâline getirmiş. Yüzde 100 hissesini de almış. Artık Elazığspor eşittir Selçuk Öztürk. Ülkenin sistemine bakar mısınız? Böyle olmaz. Şehir takımları devlete milyonlarca lira yük bırakarak kapanıyor. Nerede Vanspor, Sakaryaspor, Ankaragücü? Bunların konuşulması gerek."
Antrenörler Derneği, Futbolcular Derneği var...
"Yardımcı olmuyorlar. Koltuğa gelen bırakmıyor. Benden aidat alıyorlar ama hiçbir katkı vermiyorlar. Alsınlar işte benim paramı. Avukatları yok mu? Kollasınlar bizi. Futbolcular da çekiyor aynı sıkıntıları. Yabancı topçular paralarını alıyor, olan bizimkilere oluyor. Koskoca Real Madrid'in kalecisi Casillas, ülkesinde ikinci ligde bir futbolcu parasını alamadı diye maça çıkmadı. Burada böyle şeyler yok. Sosyal bilinç yok."
İdil Janet Huvaj / Gökay Akgün
3