MENÜ

Formula 1 – Pilotlar ve Patronları

Formula 1 camiasının en önemli isimlerinden Fırat Keskin, "Formula 1 – Pilotlar ve Patronları" yazısıyla karşınızda.

Formula 1 – Pilotlar ve Patronları

Formula 1, dünyada olimpiyatlar ve futbol kadar çok seyircisi olan bir spor. Kökeninde Avrupalı, zengin, beyaz adamın olduğu spor globalleşen dünyayla birlikte tüm kitlelere ulaştı. Spor, ilk otomobil yarışının yapıldığı 1906 yılından beri teknolojik anlamda da devamlı ilerledi. İlk otomobil yarışlarının Fransa’da yapılmış olması belki de FIA’nın neden Fransa merkezli bir kuruluş olduğunu da anlamamıza yardımcı olur.

Haberin Devamı

Formula 1 – Pilotlar ve Patronları

Resim: Enzo Ferrari, vasat bir yarış pilotu çok büyük bir patrondu.

Pilotlar

Geçmişten günümüze Formula 1 ile ilgili değişmeyen tek şey belki de zenginlere hitap eden bir spor olması. Bugün alt serilerden başlayarak Formula 1 pilotu olmanın maliyeti yaklaşık 2 milyon dolar olarak hesaplanıyor. Bu maliyet, dünyada pek az kişinin ödemeye hazır olduğu bir bedel. Belki de başka hiçbir sporda olmayan “Pay driver” denilen kavram da bu nedenle var. Varlıklı aileler, çocuklarını alt serilerden itibaren maddi anlamda destekliyorlar. Gencin yeteneği veya sponsorları yeterli olmazsa da aileler çocuklarının Formula 1’de yarışabilmeleri için takımlara para ödemeye devam ediyorlar.

Formula 1 – Pilotlar ve Patronları

Resim: Maldonado, Venezuela petrol devinin (PDVSA) sponsorluğunda yarışan renkli bir karakterdi.

Haberin Devamı

Burada biz izleyiciler açısından çok hoş olmayan bir durum ortaya çıksa da takımlar açısından mantıklı olduğunu kabul etmeliyiz. 145 milyon dolar bütçe denkleştirmeye çalışan takımlar bu tip yan gelirlere ihtiyaç duyabiliyor. 2017 yılında Lawrence Stroll, Lance’ın Williams’ta yarışabilmesi için senelik 80 milyon dolar ödemeyi kabul etmişti. Bu bedele takımın en iyi mühendislerinin Lance’ın arkasında yer alması ve onu desteklemesi de dahildi. Lawrence, daha sonradan maddi anlamda zora düşen Force India takımını satın alarak Lance’e takımında koltuk verdi. Bu arada Lance’in bu koltuğu hak etmediğini de söyleyemem, zira alt serilerde başarılı yarışları ve şampiyonlukları (Formula 3) da vardı. Dolayısıyla “Pay Driver”ları şeytanlaştıranlarla da hemfikir değilim. Ama Lance Stroll, Lawrence’ın oğlu olmasa bugün nerede olurdu, başka bir mesele.

Bugün Mazepin’in Haas’a getirdiği rakamın 105 milyon dolar seviyesinde olduğundan bahsediliyor. Arabanın Rus bayrağının renklerinde olmasını açıklayan bir durum. Formula 1’in ilk Çinli pilotu Guanyu Zhou, Alfa Romeo’ya 48 milyon dolarlık bir sponsorlukla birlikte geliyor. Her ne kadar Alfa Romeo’nun CEO’su pilot tercihinin sponsorlukla ilgili olmadığı söylese de paranın sıcak yüzünün etkili olduğunu söylemek mümkün. Bu işten sadece yarış takımı da fayda sağlamayacak. Alfa Romeo için Çin otomobil pazarında muhteşem bir pazarlama fırsatı. Hele bir de başarılı olursa, fayda daha da çok artacaktır. Roy Nissany sadece test sürüşlerinde yer alabilmek için test yaptığı her gün için 2 milyon dolar bedel ödüyor.

Haberin Devamı

Bu arada bu konu çok eskilere gidiyor. 70’lerde Niki Lauda da kendi aldığı krediyle Formula 1’e girebilmişti. Varlıklı ailesi onun yarışmasını istemediği için ona gerekli bütçeyi sağlamamıştı. Niki ise kendi çabalarıyla kredi alarak spora girmişti. Kafasına koyduğunu yapan, azmin vücut bulmuş hali. Tabii sonradan bir Ferrari’nin içinde vücudu yanınca ailesi, “Biz sana demiştik.” cümlesini kurmuş mudur, bilemiyorum. Ve 1991’de Mercedes, alt yapı pilotu olan Michael Schumacher’i Jordan’da yarıştırabilmek için 205.000 dolar ödemişti. Sıkı pazarlıkçı Eddie Jordan, daha ilk antrenmanlarda bu “paralı pilotun” göz kamaştırıcı yeteneğine vurulmuştu. Mühendisler de geri bildirimlerine... Henüz 10 yaşındayken Ron Dennis – Norbert Haug (Mercedes motor sporları direktörü) ikilisi Hamilton’a sahip çıkmasaydı, siyahi bir işçi çocuğunun bu sporda hiç şansı olmazdı.

Haberin Devamı

Elbette ailenin gelirinin yanında bir de ailede eski bir yarışçı varsa, kapılar daha kolay açılıyor. Hanedanlıklar gibi babadan oğula, amcadan yeğene geçen rütbeleri de bu sporda sıklıkla görüyoruz. Gilles Villeneuve – Jacques Villeneuve, Graham Hill – Damon Hill, Ayrton Senna – Bruno Senna, Nelson Piquet – Nelson Piquet Junior, Michael Schumacher – Ralf Schumacher – Mick Schumacher gibi.

Sonuç olarak Formula 1’de belki de değişmeyen tek konu, bu sporun parayı sevmesi. Pilotların ezici bir çoğunluğu ya varlıklı bir ailelerden geliyorlar ya da varlıklı sponsorlarla geliyorlar. Aksi çok mümkün değil.

Takım Patronları

Pilotlar gibi takım patronlarını da birden fazla gruba ayırmak lazım. Kurucu patronlar, bir şirket tarafından yönetici olarak atanan patronlar ve taşeron patronlar.

Kurucu patronlar, adlarından da anlaşılacağı gibi takımı kuran, büyüten ve yöneten kişilerdir. Bunların en özelleri Enzo Ferrari, Colin Chapman, Frank Williams ve Bruce McLaren’dır. Bu adamlar sadece birer yönetici değil, bu insanlar marka yaratan devlerdir. İlk şampiyonluğunu 1952 yılında kazanan Ferrari, 1968 yılında takımını FIAT’a satmasına rağmen ölene kadar başkan olarak kalmaya devam etmiştir. Çatışmacı bir kişiliğe sahipti. Mühendisleri ve pilotları birbiriyle tartıştırarak (kışkırtarak) başarılı olunacağını düşünürdü.

Haberin Devamı

Colin Chapman, Lotus markasının kurucusu ve sembolüdür. Büyük başarılara imza atan takım, onun ölümüyle birlikte Formula 1’den çekilmiştir. Daha sonradan cılız bir çabayla yarışlara geri dönen takım daha sonra tekrar ayrılmıştır. Colin’i özel yapan nokta, dehasıydı. Formula 1’i bugün olduğu şekle dönüştüren Lotus 72 gibi efsane modellere ve büyük inovasyonlara imza atmıştır.

Aramızdan yeni ayrılan Frank Williams, tarihin en orijinal takım patronlarından biridir. Kazasından sonra engelli olarak yaşamasına rağmen neredeyse ölene kadar yarış pistlerinde kalmıştır. Belki de en büyük hatası, markasını sadece safkan bir yarış takımı olarak tutmak istemesiydi. Markasının zaman içinde bir otomotiv firmasına doğru evrilmesini sağlasa, bugün farklı ve daha iyi bir maddi tabloya sahip olabilirdi.

Bruce McLaren da büyük bir mühendis, harika bir yarış pilotuydu. Kısmen engelli olmasına rağmen pistte kazandığı başarılar göz alıcıydı. Almanya’da Formula 2 arabasıyla, Formula 1 arabalarını geçerek yarış kazanması, kendi zamanında en genç yarış kazanan pilot gibi unvanlara sahip olması onun ne kadar özel biri olduğunu gösteriyor.

İkinci kategoride yer alan, bir şirket tarafından yönetici olarak atanan takım patronları genelde otomotiv firmalarının yarış takımlarında görülen bir uygulama. Sergio Marchionne, Cyril Abiteboul, Mattia Binotto, Frederic Vasseur bu yönetici tipine örnek olarak verilebilir. Bu kategorinin bence en iyisi Luca di Montezemolo’dur.

Son olarak da Flavio Briatore, David Richards ve Christian Horner gibi taşeron yöneticiler mevcut. Bu tip durumlarda takımın sahibi yöneticilik yeteneği olan bir yöneticiyle anlaşarak kontrat yapıyor. Yöneticilik yeteneğinin mutlak teknik anlamda olması da önemli değil. Mesela Flavio Briatore’nin Benetton zamanlarında onunla ilgili söylenen güzel bir söz vardı: “Teknikten hiç anlamıyor. Takımı bir tekstil firması gibi yönetiyor”. Ama buna rağmen çok başarılı oldu ve pek çok şampiyonluğun da mimarıydı.

Toto Wolff gibi taşeron-ortak takım patronları veya Helmut Marko ve Niki Lauda (ortak-danışman) gibi danışmanlarda ara çözümler olarak zaman zaman karşımıza çıkıyor.

Sporun en göz önünde olan ikilisi olan pilotlar ve patronlar, bundan sonra da sporun merkezinde yer almaya devam edecek.

Fırat KESKİN

YORUM YAZ