Arama

Popüler aramalar

Volkan Demirel: 2 senedir sırtımızda iftira yükü taşıyoruz

Fenerbahçe'nin '1 numarası' Volkan Demirel'le '10 numara' bir röportaj yaptık...

Volkan Demirel: 2 senedir sırtımızda iftira yükü taşıyoruz

"Salzburg belki isim olarak Avrupa’nın duyulmayan, bilinmeyen, önde olmayan takımlarından bir tanesi, ama açıkça şunu söyleyeyim ki; ben hayatımda bu kadar sahayı dolduran bir takım görmedim. Hem genç hem dinamikler. Rakibi her an rahatsız eden bir takım. Fakat, Kadıköy, RedBull Arena’ya benzemez. Şampiyonlar Ligi, bizim ligimiz. Orada olacağız..."

"14 senedir sahamızda, olanlar belli. TT Arena açıldığından bu yana orada aldığımız sonuçlar da ortada. Hâl böyleyken, değişen ne peki? Galatasaray’ın hangi üstünlüğü varmış! Hani derler ya; gazozuna bile oynasan Fenerbahçe- Galatasaray maçları büyük önem taşır. Doğru... Ben yokum, ama arkadaşlarım sezonun ilk Galatasaray galibiyetini Kayseri’de alacaktır..."

"3 Temmuz süreci benim için ‘üstümüze iftira atılan’, ‘bazı şeylerin üzerimize yıkıldığı’ bir dönem, bir süreçtir. İki senedir sırtımızda bunun yükünü taşıyoruz. Bu ağırlıkla mücadele ediyoruz. Bizler, Fenerbahçe’nin futbolcuları olarak, yeşil sahanın üzerinde o şampiyonluğu nasıl kazandığımızı bildiğimiz için, hiçbir zaman bu sürece inanmadık.”

Mustafa Denizli’nin “Muslera’nın elleri küçük” sözü aklıma geldi. Çaktırmadan göz ucuyla baktım; 100 kiloluk bir adamım, kafam da büyüktür hani... Fakat adamın elleri benim yüzümden büyüktü! Sahadaki duruşu, yürüyüşü, konuşması falan biraz iticiydi! Ukala gibiydi sanki... Bunu yüzüne söylemedim tabii ki! Fakat ‘Merhaba’ dedim, soru sordum, anlatmaya başladı. Kırk yıllık dostmuşuz gibi ev sahipliği yaptı. ‘Değilim öyle, samimiyim’ dedi, inandırdı. ‘3 Temmuz’ dedik, önce öfkelendi sonra gülümsedi; “Alıştık artık” dedi. ‘Salzburg’ dedik, “Eleyeceğiz” dedi. ‘Galatasaray’ dedik, “Yeneceğiz” dedi. Endirekt falan değil, direkt bir adammış meğer ki... Volkan Demirel konuğumuz... Fenerbahçe ve Türkiye Milli Takımı’nın ‘1 numarası’na sorduk, ‘10 numara’ yanıtlar verdi...

Bugün Salzburg ile çok önemli bir maça çıkacaksınız. Ancak izin verirsen, biraz geçmişe dönerek başlamak istiyoruz. Elbette 3 Temmuz’dan! 3 Temmuz süreci senin için ne ifade ediyor?

3 Temmuz süreci benim için ‘üstümüze iftira atılan’, ‘bazı şeylerin üzerimize yıkıldığı’ bir dönem, bir süreçtir. İki senedir sırtımızda bunun yükünü taşıyoruz. Bu ağırlıkla mücadele ediyoruz. Bizler, Fenerbahçe’nin futbolcuları olarak, yeşil sahanın üzerinde o şampiyonluğu nasıl kazandığımızı bildiğimiz için, hiçbir zaman bu sürece inanmadık. Özellikle de ben, her şeyi en geride, kalede yaşadığım için neyin ne olduğunu biliyorum, görüyorum. Ben zeki bir insanım, futbolu da iyi biliyorum. Öyle olmasa buralara kadar gelemezdim zaten. Bu süreç ne kadar sürerse sürsün, sonucunda hangi karar verilirse verilsin; ben kendi yaşadıklarıma inanacağım. Oynadığımız zor maçları gözönünde tutarak, hiç unutmayarak, hep kendi bildiğim ve aslolan doğrulara inanacağım.

Her Fenerbahçeli artık hemşehri

Bu süreç nasıl geçti ya da geçiyor Fenerbahçe camiası için?

Tekrar ediyorum; bu süreç benim, bizim, Fenerbahçe’nin üzerine atılan bir iftiradır. Her kötü günde insanlar birbirlerine daha fazla sarılırlarmış. Bizim de bu süreçte Fenerbahçeliliğimiz pekişti. Taraftarlarımız daha önce de kulübüne çok bağlıydı. Ben tribünlerden geldiğim için Fenerbahçe taraftarlığının ne olduğunu iyi bilirim. Küçüklüğümde kavradım çünkü bu gerçeği. 3 Temmuz’dan sonra futbolun dışına çıkan bir birliktelik oldu. Şöyle izah edeyim; Ben Artvinli’yim. Ben bir Artvinli hemşehrimle nasıl içten, sıcak ve samimi olabiliyorsam, Fenerbahçe taraftarlılığı da böyle oldu. Artık hemşehri gibi Fenerbahçeliler. Kötü şeyler yaşadık, kâbus gibi günler geçirdik ama her kötü gün, bizi birbirimize biraz daha çok bağladı.

Bu davada da tecrübe kazandık!

Kolay değil elbette, her yeni başlayan güne ‘bugün ne olacak’ sorusuyla, endişesiyle başlamak. Nasıl geçti iki yıla yaklaşan bu süreç?

Ağabey, biz önce çok yadırgıyorduk. Her maçtan önce bir karar açıklanması ya da her maçtan önce ortaya atılan yepyeni asılsız iddialar falan... Fakat zaman geçtikçe tecrübe kazandık! Yaşaya yaşaya tecrübe kazandık yani. Ben ilk sene çok kafama takıyordum, ikinci sene ise yaşananları takmamaya başladım. Yaşadıkça bu konuda da olgunlaşmaya başladık! Önceleri hep düşünürdüm; Nasıl olacak, ne olacak, Fenerbahçeliler atılan bu iftira sebebiyle yaşananların yükünü omuzundan nasıl atacak diye. Şimdi kafamız çok daha rahat. Hakkımız olan Şampiyonlar Ligi’ne kalmak istiyoruz. Hayat devam ediyor.

Aziz Başkan’ı anlatmak güçtür...

Bu sürecin başaktörü elbette Başkan Aziz Yıldırım... Fenerbahçe Kaptanı olarak onun hakkında neler düşünüyorsun?

Transferim gerçekleştiği günden beri benim Başkanım’la aram çok iyidir. Zaten Aziz Başkan, biz futbolcuların gözünde çok başka yere sahiptir ve bu durumu anlatmak çok güçtür. O, futbolculara, oğulları gibi davranır. Biz de baba sıcaklığından öte davranırız kendisine. Şuna çok eminim ki, dışarıda farklı bir algı var, ama biz içerideki yüzünü çok iyi biliyoruz. Dışarıya göre sert bir mizacı var gibi görünüyor, olabilir; ama bizler nasıl biri olduğunu çok iyi biliyoruz.

Futbol bu... Hep tepeye gidemezsin!

Geçen sezon özellikle ligin ikinci yarısında çok eleştirildin. Performasındaki düşüşün nedeni olarak omuzundaki sakatlık gösterildi.

İlk yarıda iyi oynadığım zamanlarda omuzumdaki ağrılar daha çoktu. İkinci yarı daha da azaldı aslında! Onlar sadece yazılanlar çizilenler. Futbolcuların hayatlarında düşüşler yaşanabilir. Her zaman tepeye doğru gidemezsin. Arada sırada aşağı doğru da inersin! Bunu da yaşamak lazım zaten. Geçen sezon ona denk geldi, ama ben yine de çok kötü bir performans gösterdiğimi düşünmüyorum. Böyle düşünenler olabilir, onlara da saygı duyuyorum.

Ben böyleyim! Ağzıma geleni anında söylerim


Her konuşman Fenerbahçe taraftarları arasında slogan oldu. Tişörtlere basıldı. Konuşmadan önce ‘şöyle bir iddialı cümle kurayım’ diye düşündüğün oluyor mu?

Hiçbir hazırlığım yoktur benim. Ağzıma geleni konuşmaya, yüreğimde hissettiklerimi en samimi haliyle söylemeye çalıştım bu güne kadar. Ben söylemek istediklerimi hiç saklamam. Bu ailemde de böyle, takım içinde de, basın toplantılarında da... Hep açıksözlü davrandım. Neler hissettiysem, ağzımdan en açık haliyle açıklamalarıma yansıttım. Belki de bu samimiyet nedeniyle taraftarlardan hep olumlu geri dönüşler aldım.

Milli forma giyen futbolcu, Fenerli diye ıslıklanır mı?

3 Temmuz süreci garip bir kutuplaşmaya neden oldu. Herkes karşısındakine ‘benden’ ya da ‘benden değil’ gözüyle bakıyor. Bakın, Avni Aker’de Milli forma altında Salih ıslıklandı, küfür edildi.


Çok yanlış bir davranıştı bu. Bu gencin nerede ıslıklandığının ya da hangi takımdan olduğunun ne önemi var ki? Sonuçta bu ülke için hizmet ediyor. Maalesef hep bir saf tutma alışkanlığımız var. Genel doğrulara bile; saf tuttuğumuz cephelerden bakarak, yanlış diyebiliyoruz. Kıskançlık ve çekememezlik her alanda oluyor. Milli takım diyorsak, herkesin Türk bayrağı altında toplanması lazım. Herkesin bu bilinçle statlara gelmesi lazım. Holiganizm o kadar hortladı, renklerin farklılığı o kadar ayrıştı ki, istenmeyen görüntüler ortaya çıkıyor.

Ben, Egemen kadar çalışan oyuncu görmedim

Çalıştığın en profesyonel futbolcu hangisi?


Kesinlikle Egemen Korkmaz... Ben bu kadar çalışan bir oyuncu daha görmedim. Biz Kartalspor’da da beraber oynadık. 12-13 senedir tanıyorum. Orada da öyleydi, şimdi de öyle. Hani insan biraz değişir diye düşünürsün, ama aynı adam... İnanılmaz çalışıyor. Her zaman kendisine bakar, yemesine içmesine de dikkat eder. Gerçek bir profesyonel...

‘Galatasaray bu süreci yaşasa ben ağzımı açmazdım’

Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sürecinde ‘ezeli rakip-ebedi dostlarınız’ olan kulüplerden sürekli açıklamalar geldi, geliyor. Bu süreci onlardan herhangi biri yaşasa, sen konuşur muydun, yorum yapar mıydın? Duruşun nasıl olurdu?

Ben asla yorum yapmazdım, konuşmazdım. Bu benim karakterimle alakâlı aslında. Ben hiçbir zaman, karşımdaki insanın açığını, zayıf yönlerini yakalamaya çalışmam. Sırf futbol için değil söylediklerim... Türkiye’de genel anlamda söylüyorum bunu; kim işini iyi yaparsa, kim sivrilmeye başlarsa, ona karşı bir kampanya başlatılır. Dikkat çekmeye başladığın anda, sana karşı bir kıskançlık başlar hemen. Bu her alanda böyle. Ben hiçbir zaman karşımdaki insanın kötü zamanında onun üzerine gitmem. Çünkü yarın benim de başıma gelebileceğini düşünürüm. Sonuçta kimsenin ne zaman ne olacağı belli olmaz!

Ameliyat olsam bu kadar iyi olmayabilirdim!

Omuzunda bir sakatlık vardı geçen sezon. Ameliyat olmak istemedin. Şimdi ne durumdasın?

Ameliyat olmak istemiyorum değildi aslında gerçek olan. Ameliyat olsaydım da omuzumun tamamen iyileşmesi söz konusu olmayacaktı. Onun da bir riski olacaktı. Ayrıca o sezonu kapatacaktım. Buna rağmen tamamıyla geçtiği anlamına gelmeyecekti. Yine çıkma riski var olacaktı. Diğer omuzumda da buna benzer bir sakatlık yaşamıştım. Onun tedavisinden tecrübeliyim. Bu tedaviyi bu omuzuma da yapmayı tercih ettim ve şimdi hiçbir sıkıntım yok.

‘Yemin ederim ki, üzülmek bile Fenerbahçe ile güzel’

Fenerbahçe’de 12. yılın... Şampiyonluklar gördün, son haftada kaybettiğin şampiyonluklar da oldu son haftada kazandıkların da... Sonrasında 3 Temmuz’u yaşadın. Yani bir futbolcunun yaşayabileceği her travmayı tattın! 12 sene önceye dönsek ve ‘Volkan, sen bunları bunları yaşayacaksın’ deseler, yine ‘Fenerbahçe’ der miydin?

İlk geldiğim sezon Galatasaray’ı 6-0 yenmiştik, ama sezonu altıncı tamamlamıştık. Sonrasında bir de Aragones döneminde ilk iki dışında kalmıştık. Geride kalan bütün sezonlarda ilk iki içinde olduk. 4 şampiyonluğum var. 2 kez de son maçta kaçırdık. Sorunun ikinci kısmına gelince... Fenerbahçelilik bana çocukluğumdan kalan bir miras. Ben eğer burada, yani futbolcu olarak kalede olmasaydım, kesinlik statta, tribünde taraftarlarımızın arasında olurdum. Bu sevinci ya da hüznü, sahada olmazsa tribünde yaşardım. Çünkü babamdan, dedemden gelmedir benim Fenerbahçeliliğim. Bu forma altında yaşadığım her şey benim için çok gurur ve onur verici. Fenerbahçe ile sevinmek güzel, ama üzüleceksem de Fenerbahçeli olarak üzülmeyi tercih ederim. Çünkü üzülmek bile Fenerbahçeli olunca güzel. Yine ‘Fenerbahçe’ der miydim? Bu kadar sözden sonra herhalde yanıtımı vermişimdir, ama tekrar edeyim; Sonsuza dek Fenerbahçe...



11 Ağustos'ta sezonu açarız

"Kadıköy, RedBull Arena’ya benzemez... Bu statta ne tarz takımları saf dışı bıraktık, herkes biliyor. Salzburg gerçekten iyi takım ama Şampiyonlar Ligi, bizim ligimiz... Orada olmak istiyoruz, olacağız..."

"14 yıldır Kadıköy’de aldığımız sonuçlar belli... TT Arena’da oynadığımız maçlar da ortada... Galatasaray’ın kurduğu üstünlük nerede peki? 11 Ağustos’ta sezonun ilk Galatasaray galibiyetini alırız.”

Bugün Salzburg ile çok önemli bir rövanşa çıkacaksınız. Düşüncelerin neler?
Salzburg belki isim olarak Avrupa’nın duyulmayan, bilinmeyen, önde olmayan takımlarından bir tanesi, ama açıkça şunu söylemeliyim ki; ben hayatımda bu kadar sahayı dolduran bir takım görmedim. Hem koşu anlamında hem de baskı anlamında söylüyorum bunu. Takım arkadaşlarım pas alıyor, arkasını döndüklerinde başlarında 3 oyuncu var. O kadar genç ve dinamikler ki... Futboldan anlayanlar ne demek istediğimi anlarlar. Koşan, basan ve rakibi son derece rahatsız eden bir takım. Bizi rahat oynatmadılar. Ama şunu da unutmamak lazım, onların alıştığı bir saha ve ortamdı. Bizim stadımızda her şey farklı olacaktır.

Tek yumruk olalım, yeter...

Taraftarın içi rahat olsun mu yani?

Elbette... Bizim ambiyansımız RedBull Arena’ya benzemez. Bu statta biz ne tarz takımları saf dışı bıraktık, herkes biliyor. Belki orada bizi zorladılar, ama burada işler daha farklı olacak. Tedirginlik yaşamaya gerek yok. Sadece tribünlerdeki kenetlenmeye, coşkuya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Hep söylüyorum, biz tek yumruk olalım, kimse önümüzde duramaz. Salzburg karşısında da taraftarın ilk onbir oyuncusu gibi davranması lazım. Sahadaki Fenerbahçeli oyunculara karşı en ufak olumsuz bir tepki, bir slogan olmasın. Bu, tüm takımın ritmini bozuyor. Pozitif enerjimizle rakibimizi boğalım, zafer şarkıları söyleyelim.

Cep telefonumda bile Salzburg var!


Hazırlıklarınız ne aşamada?


Salzburg’u çok ciddiye alıyoruz. Hocalarımızın hazırladığı detaylı analizler var. Cep telefonumuzda bile Salzburg var. Sonuçta biz UEFA Avrupa Ligi’nin son yarı finalistiyiz. Gerekeni yapacağız. Devler Ligi, bizim ligimiz. Orada olmak istiyoruz, olacağız...

Gazozuna da olsa derbi derbidir!

11 Ağustos’ta Galatasaray derbisi var, cezalısın?

Benim için üzücü bir durum. Fakat cezalı olsam da takım arkadaşlarımla Kayseri’ye gideceğim. Ortada bir iddia olsun olmasın, önemi yüksek maçlar bunlar. Hani derler ya; gazozuna bile oynasan Fenerbahçe-Galatasaray maçları büyük önem taşır.

Fenerbahçe’nin Galatasaray üzerindeki üstünlüğü son 2-3 sezonda ortadan kalktı deniyor.

Asla katılmıyorum. Bakın; 14 senedir bizim sahamızda olanlar belli. TT Arena açıldığından bu yana orada aldığımız sonuçlar da ortada. Hâl böyleyken, değişen ne peki? Bizim için önemli olan, her Galatasaray maçında olduğu gibi yine kazanmak. Sahadaki arkadaşlarım da bunu yapacak, sezonun ilk Galatasaray galibiyeti Kayseri’de alınacaktır.

18 kupa yok ki, herkes şampiyon olsun

Yeni bir sezon başlıyor. Galatasaray, 4. yıldızı takmak istiyor. Beşiktaş ve Trabzonspor da iddialı. Fenerbahçe’de yeni sezona bakış nedir?

Her sezon başında şampiyonluğun 4 büyük adayı vardır. Bunların yanına Bursaspor’u da eklemek şart. Fakat bir de gerçek var; Bir şampiyon çıkacak. 18 tane kupa yok sonuçta! Bizim hedefimiz doğal olarak şampiyonluk tabii ki. Galatasaray 4. yıldızı takmak ister, Beşiktaş da diğer takımlar da aynı şekilde. Fakat tek bir kupa var ve kim hak ediyorsa, kim terinin son damlasına kadar mücadele ediyorsa o kazansın demek düşer bana. Gönül ister ki; bu seneki kadromuz, bu seneki kafa rahatlığımızla şampiyonluk kupasını biz kazanalım. İnşallah da kazanırız. Kaliteli kadromuzla bunu fazlasıyla hak ediyoruz ayrıca... Avrupa’da da geçen sezon aldığımız başarıların üzerine koymak ve camiamıza o mutluluğun daha fazlasını yaşatmak istiyoruz.

‘Mahalle maçlarında ya Engin ya Rüştü abi olurdum’


Fenerbahçe’de Schumacher, Galatasaray’da Simoviç vardı bir zamanlar... O günden bu yana Galatasaray’da sayısız isim geldi geçti; fakat Fenerbahçe’de Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber ve sen varsın kalede sürekli olarak... Nedir Fenerbahçe’nin 1 numaralı sırrı?


Schumacher’den beri Engin abi, Rüştü abi ve ben... Demek ki beklentileri karşılamışız bu dönemde. Bizler başarısız olsaydık, Fenerbahçe’de de kaleci değişiklikleri yaşanabilirdi. Elimizden geldiğince Fenerbahçe’ye yakışanı yapmaya çalışıyoruz. Ben; Engin İpekoğlu ve Rüştü abiyle büyüdüm. Mahallede futbol oynarken de kaleye geçtiğimde ‘Engin kurtardı, Rüştü kurtardı’ diye bağırırdım zaten. O kadar şanslıyım ki; sonrasında onlarla çalışma fırsatı buldum. Onların karakterleriyle de nasıl olduklarını gördüm.

Mert’in şanssızlığı benim


Senden sonrası nasıl olacak?


Bizden sonra da genç arkadaşlarımız var; Mert, Erten, Serkan, Ertuğrul... Ben isterim ki onlar da oynasınlar. Benim arkamda oldukları için şu an çok fazla ön plana çıkamıyorlar, ama Türkiye’nin en iyi kalecileri arasındalar. Tek dezavantajları, benim önlerinde olmam! Bizim en büyük artımız Murat hocamız. Bizim çalışma ortamımız da çok samimi bir ortam. Kanka ortamı var aramızda. Hiçbir idmanımız somurtarak geçmez.

Kalecilik 30’unda başlar! Yani ben daha başlıyorum!

12 yıldır Fenerbahçe’desin... Yaşın 30 küsur... Kaç yaşına kadar devam edeceksin?


Belirlediğim bir yaş yok. Bence kalecilik 29 ya da 30 yaşından sonra başlar zaten. Çünkü 29’a kadar tecrübe kazanıyorsun. Sonrasında yaptığınız hatalar biraz daha azalıyor. 30’dan itibaren hem yaşın verdiği olgunluk hem de tecrübe ile beraber kalede daha ne yaptığını bilen bir kaleci gibi duruyorsun. Bunu yaşadığım için anlatıyorum. 4 senelik daha sözleşmem var. Sonrası için ne olacağını ise şu an için bilemem.

Gazete de okurum kitap da... Siyaset de ekonomi de...

Birçok sporcu ‘ben gazete okumam, haber dinlemem’ der. Sen de o tayfadan mısın?

Hayır... Elbette gazete de okurum, kitap da. Sadece spor değil, siyaset ve ekonomi haberlerini de takip ederim. Sonuçta sizinle ilgili ya da ülkemizle ilgili iyi ya da kötü haberleri de bilmeniz lazım. Kahvaltılarım gazeteyle birlikte olur genelde. Zaten artık çıkan yanlış haberlerden de etkilenmiyorum! İnanın, etkilenmiş olsam bu işi yapamazdım. Sosyal medya hayatımızda yer aldığından bu yana zaten herkes her ağzına geleni yazabiliyor. Bunlara kafaya takıp yaşarsanız, çok zorlanırsınız.

Bazen şöyle oluyor: Kendimi, basından takip ediyorum!

Seninle ilgili bu zamana kadar yazılan en asılsız haber hangisiydi?


Vallahi benle ilgili yazılan çoğu haber asılsız. (Kahkaha atarak söylüyor ve bir de ek yapıyor:) Ağabey, kötü olanlar tabii ki! Bakıyorum mesela, birkaç gün önce de bir haber çıktı otomobil ile ilgili... Vallahi öyle bir şeyler olsa önce bize haber gelir diye düşündüm! Bize gelen bir şey yok, ama kendimizi gazetelerden takip ediyoruz işte. Açıyorum gazeteyi, ‘Volkan şunu yapmış bunu yapmış’ kendimi oradan takip ediyorum!

‘Bekarken 2, evliyken 4, baba olunca 6 gözle bakacağım dünyaya’
;

Öncelikle tebrik ederiz, yeni bir haber aldınız. Ailenize bir bebek katılacak. Babalık nasıl bir duygu? İlk haberi aldığında neler hissettin?


Evliliğin vermiş olduğu bir ağırlık, bir şans var. Hep bunu kabul edenlerden oldum. İnşallah, şimdi bebeğimiz de gelecek. Onun gelmesiyle kendimi daha da şanslı hissedeğim. Hayata bakış açım bir kez daha değişecek. Çünkü yalnızken farklı bakıyorsunuz hayata, evliyken farklı... Bekarken iki gözle bakıyordum hayata, evlenince dört gözle bakmaya başladım, bebeğim gelince altı gözle bakacağım. Biraz daha farklılaşacak her şey. Eşimle birlikte sabırsızlıkla ve heyecanla onu bekliyoruz. İnşallah Ocak ayının sonu ya da Şubat ayının başı gibi kavuşacağız bebeğimize. Onun kalp atışını ilk duyduğum an bile hayata bakış açım biraz daha değişti . Çok değişik bir duygu bu... Şu anki heyecanım ve mutluluğum anlatılamaz.

Erkek olursa futbolcu olmasını ister misin?

Cinsiyeti belli değil, ama ben karışmam. Bu, onun bileceği iş olur.

Zafer Büyükavcı / Can Gebetaş

2

Haberin Devamı