MENÜ

Fenerbahçeli eski yönetici Metin Sipahioğlu'ndan çarpıcı sözler!

Fenerbahçe'nin eski yönetici Metin Sipahioğlu, sarı lacivertlilerle ilgili birçok konuyla ilgili açıklama yaptı. Sipahioğlu, Fenerbahçe'den ayrılık sürecinden, futbol şubesindeki gelişmelere, TFF'ye sundukları 1959 yılı öncesi şampiyonluklardan, bu zamana kadar gelen teknik direktörlere kadar merak edilen tüm sorulara yanıt verdi.

Fenerbahçeli eski yönetici Metin Sipahioğlu'ndan çarpıcı sözler!

Fenerbahçe eski yönetim kurulu üyesi Metin Sipahioğlu Sports Digitale Youtube kanalındaki Sadece Fenerbahçe programına konuk oldu. Üç yıllık yönetim sürecini en samimi şekilde anlatan Sipahioğlu, futboldaki başarısızlığı madde madde nedenleriyle anlatırken, Fenerbahçe’nin mevcut borç yüküne karşı devlet ve şirket takımlarına karşı amatör branşlarda ortaya koymaya devam ettiği başarıları anlattı. Futbol şube yönetimini eleştiren Metin Sipahioğlu, Galatasaray’ın Fenerbahçe’nin 1959 öncesi şampiyonlukları ve 3 Temmuz’daki duruşu için “Bu samimiyetsiz yaklaşımlarıyla onlarla dost olmamız mümkün değil, onların dertleri bambaşka” dedi.

Haberin Devamı

1959 öncesi şampiyonluklarla ilgili Türkiye Futbol Federasyonu başkanı Nihat Özdemir’e seslenen Sipahioğlu; "Bu gerçekten kaçamazsınız! Bir senedir karar vermek için bekliyorsunuz çünkü hayır diyemiyorsunuz. 1 takımın lobisinden bu kadar korkmayın, korkak olmayın! Yoksa tarihe tersten geçeceksiniz! Nasıl Beşiktaş’a verildiyse Fenerbahçe’nin de diğer takımların da hakkı verilmek zorundadır, dedi.

Fenerbahçe’de yönetimden neden ayrıldığını da açıklayan Sipahioğlu; eğer ciddi bir aday çıkarsa Ali Koç kongreye gitmekten çekinmez, kongre yapacaktır dedi.

İşte Metin Sipahioğlu'nun Sports Digitale Youtube kanalındaki sorulara verdiği cevaplar:

Murat Zorlu: Maçla ilgili bir Arda Güler konuşup, sonra Metin’e soru soralım. Çok keyif aldık, çok uzun dönemdir belki ilk defa bir şeyden ümitlendik. Sen yöneticilik döneminden Arda’yı takip ediyor muydun?

Haberin Devamı

Metin Sipahioğlu: Biliyordum, altyapı ile ilgilenen yönetici ben değildim ama biliyordum, çok konuşulan bir oyuncuydu. Çok yetenekli bir oyuncu olduğu konuşuluyordu, bazen maçlarına gidip izliyorduk, sosyal ortamda videoları geliyordu izliyorduk, çok önemli bir oyuncu burada şu yanlışı yapmamak lazım, bizim camiamızın en önemli bence en önemli rahatsızlıklarından biri; çok çabuk zirveye çıkarıyoruz. Şuna katılıyorum; bence hiçbir oyuncu genç olduğu için oynatılmamalı, gerçekten formayı hak ettiği için oynatılmalı. Bence Arda da genç olduğu için değil, o formayı yeteneğiyle hak ettiği için oynatılıyor. Benim burada kendisine eski bir yönetici olarak naçizane tavsiyem, çok çabuk göklere çıkaracak insanlar olabilir onu yanlarında, onlara uymasın, performans olarak, fizik olarak, özel hayatına dikkat etsin çünkü o bize de, Türk futboluna da çok uzun yıllar lazım. Yolu açık olsun, şansı bol olsun, inşallah da hep bizde olsun.

Murat Zorlu: Belki ilk yarıda Ozan Tufan’ı yuhalayarak oyundan çıkarttığı için seyirci, belki onu çıkarttım, buna da attırırım diye mi düşündü? 3 sene boyunca Ali Koç yönetiminde iletişimden ve kadın basketbol şubesinden sorumlu yönetici olarak görev aldın, öncelikle neden ayrıldın onu sorarak başlayalım, hiçbir yerde duymadım neden ayrıldığını?

Haberin Devamı

Metin Sipahioğlu: Şu ana kadar hiç konuşmadım. Ben başkanımızın verdiği görevler neticesinde 3 yıl boyunca 5 ana sportif branşımızdan biri olan kadın basketbol şubenin yöneticiliğini yaptım, bunun yanı sıra bana göre kulübümüzün omurgası olan iletişim yönetiminin başındaydım. Son sene de basın önünde kulübümüzü birçok konuda temsil ettim. Çok büyük tecrübeler, kazanımlar elde ettim. Birçok yanlışımız da, doğrumuz da olmuştur, olumlu olumsuz tüm görüşlere benimle ilgili, hepsini takdir ediyorum, saygıyla karşılıyorum. Üç senelik yöneticilik tecrübemin sonuna geldiğimde yeni dönem öncesi yönetim kurulumuzda, hep olur bu, yeni dönem için planlama, görev dağılımları yapılıyordu.

Bu noktada benden kadın basketbola devam etmem ama iletişimin de başka bir yöneticimize devredileceği söylendi. Ben de bu noktada düşündüm, bazı şeyleri tadında bırakmak güzeldir, tadında bırakmam gerektiğini düşündüm, medeni şekilde ayrılmam gerektiğini düşündüm. Zira kongreden önce kadın baskette tarihimizde ikinci kez namağlup şampiyon olduk, Avrupa üçüncüsü olmuştuk, ki o maçta Yekaterinburg’u yensek şampiyon da olurduk zaten. Kongre öncesinde de başkanımızın verdiği yetki ve onun bilgileri dahilinde 11 tane oyuncuyla kadromuzu yapmıştık. Bizden sonraki dönemde de iki tane zorunlu ama çok iyi takviye yapıldı. Bu doğrultularda baktığınız zaman ben isimlerden bağımsız bu takımın zaten bu sezon başarılı olacağına inanıyordum, isimlerden bağımsız. Sadece kadın basketbolda kalıp görevime devam etmek Fenerbahçe’ye bana göre yeterince katkılı olabileceğim bir yer olmayacaktı. Daha da önemlisi iletişimde biz üç sene boyunca çok kelle koltukta, gövdemizi de koyarak birçok işler yaptık.

Haberin Devamı

İletişim birimindeki arkadaşlarla çok yakın çalıştık, çok ciddi bir duygusal bağımız vardı aramızda. Bir de benim tarzım, tonum zaman zaman farklıdır, iletişimi devralacak yeni yöneticimizin tarzını, tonunu, kendi yaklaşımını iletişime daha iyi yansıtabilmesi, kulübümüze o anlamda yapmak istediklerini daha iyi yapabilmesi için içeride ben kalsaydım benden kaynaklı bir huzursuzluk çıkmaması adına, ki benim öyle mücadeleci de bir karakterim vardır maalesef, benden kaynaklı bir huzursuzluk çıkmaması adına görevi bırakma ya da devam etmeme kararı aldım. Fakat Fenerbahçe gibi kulüplerde nasıl görevler veriliyorsa görevler değiştirilebilir, keza altını çizmek isterim ki yöneticilik görevine devam etmek kadar etmemek de normaldir. Bu noktada en önemlisi üç sene yol arkadaşlığı yaptığımız başkanımızla gayet medeni bir şekilde, konuşarak ayrılmaktı. Biz de bunu yaptık, üç senelik yol arkadaşlığımıza yakışan şekilde ayrıldık, durum en şeffaf, en samimi haliyle her şeyiyle bundan ibarettir.

Haberin Devamı

Murat Zorlu: Kadın basketbolda bir başarı vardı, devam, iletişimde başarısızlık vardı demeyeceğim ki öyle bakmıyorum ama şu mu acaba; iletişimde daha sonuçta senin tonun biraz daha sivriydi, acaba yeni dönemde Fenerbahçe kulübünün iletişimi biraz daha tonu düşürüp, biraz daha dostane, biraz daha şey mi yaklaşmak istedi?

Metin Sipahioğlu: Bununla ilgili başkanla aramızda konuştuklarımız aramızda kalsın, onu söylemem de doğru olmaz. Ben en şeffaf haliyle bu kadarını söyleyebilirim. Neden benden alındı da neden Erol Bilecik var şu an iletişimin başında, neden Erol Bilecik’e verildi, bu konuda bir yorum yapmak istemiyorum ama en şeffaf haliyle benim görevi bırakma, devam etmeme kararım bundan sebeptir.

Murat Zorlu: Senin döneminde iletişimde başarılı ve başarısız bulduğun?

Metin Sipahioğlu: Başarı ve başarısızlıkları konuşurken bence burada en önemlisi temel ilkelerdir. Herkesin gözünün önünde, kulübün yüzü olan bir departman Fenerbahçe’deki iletişim, özellikle sosyal medyada herkesin bir yüzü. En çok eleştiri, en çok tavsiye alan departmanlardan biri. Bizim burada bu işi yaparken kendimize belirlediğimiz 4 tane ilkemiz vardı. Bir tanesi, siz olumlu olumsuz bütün görüşlere saygı duymak zorundasınız. Kulağınızı tıkamadan, alacağınız bütün yapıcı eleştirileri bir katkı olarak alıp cebinize koymak zorundasınız. Ama bunları alırken de asla gelen eleştirilerden duygusal anlamda etkilenmeden, bir yıkım yaşamadan icra etmek istediklerinizi icra etmeye devam etmelisiniz, birinci madde bu.

İkinci madde, siz bu iletişimi yürütürken öyle bir ekibiniz olmalı ki camia dinamiklerine, kurumsal hafızasına çok hakim bir ekibiniz olması lazım ve bu ekibin mümkün mertebe farklı bireylerden, farklı görüşlerden olması lazım ve önemli kararlar vermeden evvel bütün bu ekibin içerisinde istişare olması lazım, mümkünse konsensusa varıp büyük kararları öyle vermek lazım.

Üçüncü, ki bence en önemlisi bu, kendi camiamızın tamamına karşı hiç kimseyi ötekileştirmeden, kulübe yanlı yapılsa bile tabiri caizse affedici bir baba olup, bütün camiayı kapsayıcı, kucaklayıcı bir durumda olmanız lazım. Bizim dönemimizde bu hep böyle olmuştur, buna inanıyorum en azından, kucaklayıcı, baba konumunda olması gerekir Fenerbahçe figürünün.

Dördüncüsü de, bu da en önemlilerden biri, kulübü temsil ettiğiniz alanlarda her şeyden önce Fenerbahçe diyerek gerektiği zaman Fenerbahçe için gövdenizi, kellenizi ortaya koyup Fenerbahçe için gereken herkesle de zaman zaman düşman olmayı göze alarak bu işi yapmanız gerekir. Bunlar benim ilkelerim, herkesin ilkesi olacak diye bir şey yok ama biz başkanımız liderliğinde iletişimi yürütürken bu 4 maddeye bağlı kalmaya çalıştık.

Mutlaka birçok hatamız da olmuştur, sonuçta iletişim öyle bir organizma ki, 7/24 süren bir süreç, sürekli gündemi takip etmeniz lazım, gündemi takip etmekle de kalmayıp sürekli gündeme yön veren stratejiler geliştirmeniz lazım. Burada bunları yapabilmek için 7/24 takip ve 7/24 karar vermeniz lazım. İcraat yapmanız için karar almanız lazım, çok karar alınan yerlerde de yanlışlar olur, bizim de birçok hatamız, yanlışımız olmuştur ama ben temelde bu 4 maddeye tamamen bağlı kalarak yaptığımızı düşünüyorum.

Amiral gemi futbolda başarı olmayınca, uzun yıllardır şampiyonluk gelmeyen bir iklimde, biz de başarısız bir dönem geçirince iletişimi yönetmek gerçekten zaman zaman çok yorucu ve yıpratıcıydı. Ben sadece şunu çok isterdim bir daha o günlere gitsem, bu iklim yerine şampiyonluk ya da şampiyonluklarla dolu bir iklimde Fenerbahçe’nin o agresif iletişimini yansıtmayı çok isterdim, tek içimde kalan ukte budur.

Alp Eralp: Kelleyi koyduğunuz bir FB TV’de Fenerbahçe- Galatasaray maçından sonra tarihte görülmemiş cinsten bir toplantı oldu. Eleştirilere bazen cevap verirsin ama görüntülerle ve kanıtlarla cevap verilen, bu kadar doyurucu ve bu kadar haklılığını katmerleştirecek bir toplantı hiç olmamıştı, yani farklı bir iletişim stratejisi vardı orada. Karşı taraftan çok eleştiri gördü, Metin Sipahioğlu iki camiayı karşı karşıya getiriyor dendi, fakat görüp bakıldığında orada verilen cevapların hepsi doğruydu, hepsinin görüntüsü ve kaydı vardı.

Metin Sipahioğlu: Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, yalanların da er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Biz sadece o toplantıda kanıtlı yalanları belgeleriyle ortaya koyduk.

Alp Eralp: O gün bugündür mesnetsiz iftira yok farkında mısınız, Fenerbahçe Galatasaray arasında. Belki çok tepki gördü, belki bundan sonra pabuç pahalı dendi, olur olmadık şeylere iftira atılmamaya başlandı.

Metin Sipahioğlu: Bütün basın da, taraflı yorumcular hariç, zaten ortada kanıtlar vardı, biz hayret ederek karşılamıştık o günkü açıklamaları, kanıtlarıyla ortaya koyduk, kanıtlar konuştu zaten biz de konuşmadık. O yüzden ondan sonra da herhalde pabucun pahalı olduğunu biraz anladılar.

Murat Zorlu: Senden sonraki dönem Galatasaray ile ilişkiler, bir kadın dostluk maçı yapıldı, onunla ilgili bir sürü spekülasyon var, bana da gelen bir sürü bilgi haber var. Sen olsan nasıl davranırsın, Galatasaray ile olan ilişkilere nasıl bakıyorsun?

Metin Sipahioğlu: Benim gerek yöneticiyken, gerek öncesi, gerek sonrası Galatasaray Spor Kulübü ile ilgili yaptığım açıklamalar nezdinde şunları anlatmak istiyorum. Bir kere her ailede Galatasaraylı akrabalarımız, eşimiz dostumuz var, hepimiz aynı toplumun insanlarıyız. Fenerbahçeli insanlarla Galatasaraylı insanlar elbette dost olabilir, ona en ufak bir laf yok. Ama şahısları bir kenara koyarsak bu iki kurumun özellikle son 10 yılda yaşadıkları, yaşadıkları da değil bize yaşatılanlar karşısında, geçmiş ilişkileri ile ilgili çok ciddi sıkıntılarım var, her Fenerbahçelinin de olduğunu düşünüyorum. Nedir bunlar, biz 3 Temmuz 2011’de Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük saldırılarından birini yaşadık. Yanlış hatırlamıyorsam tam 9 gün sonra, olayın daha ne olduğu belli olmadan müdahil olup bizzat başkan seviyesinde resmi sitelerinden “Bu ateş üfleyerek sönmez” diye Ünal Aysal imzalı bir yazı yayınlandı, bunu bir kenara koyuyoruz, daha neyin ne olduğu belli değil, 9.gün.

Ondan sonra TFF’deki bir sürü, ismini burada zikretmek istemediğim ama eminim ki sayın Başkan Aziz Yıldırım da bunu yapacağını açıkladı, kulüp de yapacak, hepsi mahkemede birer birer hesap verecek o insanları Galatasaray Spor Kulübü aldı, kendi kulübüne getirdi. Üçüncü olaya geçiyoruz, 12 Mayıs 2012’de bizim kadınlarımız, çocuklarımız orada biber gazları, coplar yerken, stat o durumdayken biz burada kupa alacağız diye direttiler, aramadıkları, ülkenin en tepesindeki insana kadar, insan kalmadı. Geliyoruz 4 Nisan, Fenerbahçe otobüsü kurşunlanıyor, ondan sonra takım otobüsünde verilen yönetici bazında pozlar, şampiyonluk tişörtlerinde kurşunlu göndermeler, patlaşmış yıldız göndermeleri. Onu da geçiyoruz, 28 şampiyonlukta geçen sene kendi haklı davamızı biz ne kadar açık ve net kendi haklarımızı savunurken, Türkiye’de sadece bir kulüp cansiparane bir şekilde çıkıyor, bu organizasyonlar asla tescil edilmemeli diye kulüp politikası haline getirip, büyük bir panikle bizim haklı davalarımızın peşinden gidiyorlar, başvuru yapıyorlar.

Onu da geçiyoruz, bizim başkanımızın bir demeci var, “Fenerbahçe ile Galatasaray arasında ya da diğer kulüpler arasında yaşanan hiçbir olayı biz spor adaleti, spor mahkemeleri dışına taşımayacağız, TFF, Tahkim karar verir” diyor, onlar Futbol AŞ’nin bazı yöneticilerini, dernek yöneticilerini, içinde ben de varım, mahkemelere veriyorlar. Buradan onu da bilsinler, bizim için Fenerbahçe uğruna onlarla girilen bu mahkemeler bize ancak şeref madalyası olur. Mahkemede hesaplaşacağız da onun da ötesinde bunlar bize şeref madalyası olur, bunu bilsinler. Bunu da geçiyoruz, 3 Temmuz 2011’den 9 gün sonra başkan nezdinde yaptıkları açıklama hala resmi sitelerinde var. Siz o gün hiç alakanız olmayan bir olaya müdahil oluyorsunuz, Fenerbahçe 10 sene neler çekiyor, aklanıyor Yargıtay bazında, sen bugün de müdahil olup desene biz o gün hata ettik, şimdi de çıkıyoruz delikanlı gibi Fenerbahçe aklanmıştır, özür dileriz desene. Ama bunların bütün derdi başka, bunlar samimi değiller. Benim de bütün meselem Metin Sipahioğlu olarak malum kulüple bütün meselem budur, duruşum budur, her zaman da böyle olacaktır, bunu da bilsinler.

Murat Zorlu: Ben senin bu bütün söylediklerin içerisinde 28 şampiyonluk konusunda çok eleştirmiyorum, adamlar şöyle bakabilir; ezeli rakibimiz, 28 şampiyonluğu alırsa önümüze geçecek, bunun önüne geçmek için her şeyi yapabilirler.

Metin Sipahioğlu: Sence peki 3 Temmuz’a neden müdahil oldular?

Murat Zorlu: Buna katılıyorum ama diğerlerinin hepsinde %100 haklısın. Diyorsun ki 3 Temmuz’a da müdahil oldular yoksa fersah fersah geçiyorduk.

Metin Sipahioğlu: Bu kadar basit, niyet hep aynı.

Murat Zorlu: Buna katılıyorum. Zaten 3 Temmuz 2011 olmasaydı, bugün Fenerbahçe 1 milyar Dolar piyasa değeri, Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılmış, Galatasaray bir sene önce sekizinci olmuş, çok ciddi bir fark açılacaktı. O yüzden burada bu duruşu sergileyen bir kulübe karşı seninle kesin hemfikirim, ben de minimum ilişki yaparım. Ya bu değişecek ya da Fenerbahçe’nin (Sipahioğlu araya giriyor)

Metin Sipahioğlu: Bunlar değişmez.

Murat Zorlu: O zaman bizim değişmemiz lazım.

Alp Eralp: Benim açımdan mesela “Bu ateş üfleyerek sönmez” daha vahim olan Türk spor tarihinin en büyük arkadan bıçaklama operasyonu, Lütfi Arıboğan, Ebru Köksal, İlhan Helvacı’nın Galatasaray kulübünde istihdam edilmeleri.

Metin Sipahioğlu: İtiraftır aslında bu.

Murat Zorlu: 3 Temmuz kırmızı çizgimiz diyen herhangi bir Fenerbahçeli, ki çoğumuz bunu söylüyoruz, bu konuda Galatasaray ile olan ilişkileri belirli bir seviyede tutmak durumundadır, bunun üstü hiçbirimizin hoşuna gitmiyor.

Alp Eralp: Geçen sene Beşiktaş şampiyon oldu, şampiyon olurken de çok enteresan bir iletişim stratejisi izlediler, çok ciddi algı operasyonları yaptılar. Fenerbahçe-Beşiktaş maçı öncesi hakem Koç grubunda çalışıyor algısının yanında, bütün sezon boyunca algı operasyonu vardı.

Metin Sipahioğlu: Ahmet Nur Çebi’nin açıklamalarında Demba Ba’nın bize karşı Başakşehir maçında oynamayışından dem vurdu, Josef de Souza teşvik primi iddiası yaptı. Ben o zaman başkanımızın verdiği görevde FB TV’de de çıkıp bu konulara değinmiştim, bunlar son derece yanlış işler, göründüğünüz gibi olmanız lazım, ya olduğunuz gibi görünün ya göründüğünüz gibi olun.

Murat Zorlu: Bu sezon bilhassa eleştiriler çok fazla artmaya başladı. Bu dönemin başarı ve başarısızlık olarak güzel bir röntgenini çekip değerlendirmeni istiyorum senden.

Metin Sipahioğlu: Başkanımızın yaptığı icraatleri, Fenerbahçe adına ortaya koymaya çalıştıklarını aslında üç ana başlıkta incelemek lazım. Bir tanesi futbol, ikincisi finans, üçüncüsü de amatör şubeler. 4-5-6 diye gidebiliriz ama üç majör bence bunlar. Şunu da kabul etmemiz lazım, futbol bu ülkenin %90-95’i. Yeni nesilleri, hepimizin çocuklarını Fenerbahçeli yapan futbol. Her ne kadar diğer branşları sevsek de, gitsek de biz futbol ülkesiyiz, bunu kabul edelim. Futbola gelirsek, her ne kadar benim içinde bulunduğum yönetimde görev alanlarım demin anlattığımız alanlar olsa ve futbol şubesiyle bir ilgim olmasa da benim de içinde olduğum üç sezona bu sezon dahil dördüncü sezonu eklersek, biz gerek skor anlamında, gerek yönetimsel faaliyetler anlamında maalesef futbol yönetimi anlamında ciddi şekilde başarısız olduk, biz önce Fenerbahçe diyorsak bunu ortaya net şekilde koyacağız. Camiamıza hiç yakışmayan bir tablo ortaya çıktı, başkanımıza da hiç yakışmayan bir tablo ortaya çıktı. Burada birçok faktör var aslında sayabileceğimiz ama ben bu olaylara şahit olmuş, yönetimden çıkmış birisi olarak üç temel faktör görüyorum bizim futboldaki ciddi başarısızlığımızda. Bunları da başkanımıza gerek yönetimdeyken, gerek de sonrasında ilettiğim için burada rahatlıkla söyleyebiliyorum. Bence bizim birinci yanlışımız kadro mühendisliğini yapan akıllarla sahada onları oynatan akılların farklı olması oldu. Bu nedir, sportif direktörlük sistemi. İstisnalar vardır ama Türkiye’de şampiyon olan hiçbir takımda sportif direktör olduğunu çok hatırlamıyorum, özellikle bizim camiamızda hiç olmadı. Bizim ülkemizde sportif direktörlük maalesef tutmayan bir yapı. Bizim ilk senemizde Comolli ile Cocu çift başlılığın iki ismiydi, iki farklı akıl vardı.

Murat Zorlu: Transferi Comolli mi yaptı?

Metin Sipahioğlu: Ben futbol şubenin içinde olmadığım için net bir şey söyleyemem ama bence hocanın yeteri kadar ağırlıkta olması gereken şekilde hocanın yaptığını düşünmüyorum, o yüzden Comolli- Coco, çift başlılık diyelim. İkinci senemizde Comolli - Ersun Yanal vardı, üçüncü senemizde Emre Belözoğlu- Erol Bulut vardı ki Emre Belözoğlu’nun o kadro mühendisliğinde payı büyükken sonradan kendi kafasındaki o kadroyu son 8 haftada oynatıp şampiyonluğu kaçırdığımız da ortada. Aslında kadro mühendisliğini yapan ağırlıklı kişinin kadroyu oynattığı zaman ne olabildiğini de gördük. Bu son senemizde de yönetimde değildim ama dışarıdan gördüğüm kadarıyla sportif direktör yoktu ama hocamız gelmeden bazı transferler yapılmıştı. Örneğin Caulker hiç yakışmayan bir şekilde daha çim sahaya ayak basmadan, hoca tarafından beğenilmeden gönderildi. Ben demiyorum ki anahtar teslim bir hoca olsun, %100’ünü hoca yapsın. Tabi ki kulübün bazı denetim mekanizmaları olacak, bu son derece tabii bir şey.

Ağırlıklı olarak ben, futbolun aklını, kadro mühendisliğinden, teknik anlamda sahadaki dizilişe, formasyona, oyunculara kadar her şeyi bir futbol aklı olarak anahtar teslim teknik direktörün yapması gerektiğini düşünüyorum çünkü aksi takdirde hesap da soramıyorsunuz. Bence birinci hatamız futbol aklında çift başlılıktı, bu benim görüşüm. Bana göre ikinci hatamız, biz dört sezonda Emre Belözoğlu’nu da sayarsak 5 tane ana hocayla çalıştık. Biz bu 5 hocanın da arkasında kararlıca duramadık. Camiada uzun sürelerdir gelmeyen bir şampiyonluk baskısı var, bunu kabul etmek lazım, bu iklimde yönetimlerin de işi kolay olmuyor ama yönetimin de işi dirayetli ve kararlı durmaktır. Bence biz yönetim olarak o anlamda yeterli dirayeti ve kararlılığı gösterip hocaların arkasında duramadık. Özellikle kötü giden günlerde, iyi zamanlarda durmak kolaydır, önemli olan kötü günlerde sahip çıkmak, arkasında durmaktır. Ben sportif bir branş yönetmiş biri olarak şunu söyleyeyim, oyuncu grupları cin gibidir, yönetimle, başkanla hoca arasında en ufak bir sızıntı, soru işareti görürse bütün ipleri eline alır, cin gibidir.

O yüzden bizim bence ikinci hatamız özellikle kötü günlerde hocaların arkasında duramamak oldu. Eğer biz bu dört sezonda bu 4-5 hocayla çalışmak yerine, bunlardan herhangi biriyle 4 sezon çalışmış olsaydık üst üste bu tablodan çok daha iyi bir tablo olurdu, en az bir şampiyonluk da alırdık diye düşünüyorum. Benim yaptığım üçüncü analiz bizimle ilgili, sporda doğru kararları vermek kadar hızlı ve zamanında karar vermek de önemlidir. Siz doğru karar verebilirsiniz ama aylar sonra verirseniz o karar çok tartışılır bir karar da olabilir. Biz futbol özelinde, kendimi de içine kattığım yönetim oldukça yavaş kararlar aldık, gereken hızda karar alamadık diyeyim. Bazı bekleyerek aldığımız kararları daha en başında da alabilirdik. Olandan geç karar alma neticesinde de şöyle bir tablo ortaya çıktı; hem oyuncu gruplarında, hem spor yazarlarına, hem camiaya, kamuoyuna karşı kararsız bir görüntü ortaya çıktı. Biz geç aldığımız kararları erken alabilseydik daha sağlam, daha inançlı gidebilirdik. Bütün bu üç tablonun neticesinde de hocalar anlamında net bir istikrarsızlık yaşadık, çok fazla gelen giden hoca oldu. Futbol akıllarımız değişti, onlara bağlı olarak çok fazla transferler geldi gitti, ortaya birazcık karmaşık bir yapı çıktı.

Murat Zorlu: Bu iş çok basit gözüküyordu değilmiş diyecek misin? 2017-2018 müthiş bir kadro değildi ama oturmuş bir sistem vardı, orada biraz şöyle mi düşünüldü sence; futbolcular da kötü, hoca da kötü, bu iş 1-2 dokunuşla hayli hayli yapılır diye düşünülmüş olabilir mi?

Metin Sipahioğlu: Bütün bu anlattıklarımızdan istisna olarak ilk sezonumuzda da çok değişiklik yaptık aslında. 2017-2018’den sonra devraldığımızda çok fazla değişiklik yaptığımızı başkan da söyledi zaten. Önemli olan bundan sonrası. Ben ayrıldıktan sonra başkanla sağlıklı bir ilişkimiz var ama öyle sürekli görüşüp, sürekli istişare de yapmıyorum. Zaman zaman fikirlerimi anlatıyorum, eleştirim varsa onları yapıyorum, karşılıklı görüş alışverişinde kimi zaman bulunuyoruz ama çok derinlemesine konuşmadım o yüzden bu anlatacaklarım duyum ya da bilgi kesinlikle değildir. Ama bence başkan da benim bu tüm anlattığım tabloların farkında, başkan çok akıllı, bütün bu tabloların farkında olacak bir insan, bu işi buradan çevirebilecek tek kişi de kendisi. Bence o da artık anahtar teslim bir hoca arayışında, o yüzden kulüp yalanlamadığı için konuşabiliyorum, Löw ya da Jesus gibi isimlerin peşinde, anahtar teslim bir şekilde bir sistem inşa edebilecek, anahtar teslim bir hoca arıyor, inşallah da getirebilir. Diğer kulüplerin hocalarının halini de görüyoruz, bu ortamda bu hocaları getirebilecekse de bir tek Ali Koç getirebilir onu da söyleyeyim. İnşallah getirebilir. Ona da söylediğim için buradan söyleyebiliyorum, sadece hoca getirmekle bu işin kesin düzelir diye bir tarafı yok. Bence başkanın özeleştirileri yapıp, kendisinin de eminim birçok notu vardır, futbol şubesinde, futbol şubesinin yönetim anlayışında gerçekten radikal değişiklikler yapması lazım. Çünkü bu işin %90-95’i futbol, orada bir başarısızlık var, o noktada başkanın radikal hamleler yapması şart. İnşallah güzel şeyler yapar, biz de destekleriz.

Murat Zorlu: Fenerbahçe’nin bugünkü mevcut kadrosu, Löw ya da Jesus geldi, seneye Fenerbahçe’yi şampiyon yapabilir mi sence? Yapması bana sorarsan kolay değil.

Metin Sipahioğlu: Bir kere şunu kabul etmek lazım, ben bunları eleştirilerim yumuşatmak için söylemiyorum, herkes bilsin ki ben futbolcu şube yönetimini ciddi şekilde eleştiriyorum, başkanın yüzüne karşı da söylüyorum. Şimdi söyleyeceklerim bunu yumuşatmak için değil ama bir de hayatın gerçekleri var. Artık 2006’lardaki Alexler, Anelkalar, Appiahlar zamanı kalmadı, bir tek Fenerbahçe için değil. Bugün muhtemelen bu saatlerde yayıncı kuruluş ihalesi açıklanacak, bambaşka rakamlar olacak. Büyük takımlarla Anadolu takımları arasındaki oransal fark da azalıyor, onlar oralarda çok daha baskısız işler yapıyorlar. YDK’da başkanın konuşmasını duydum, FFP biraz muallakta bir durum, galiba Mart ayında belli olacak, bizim önümüzdeki seneki transferlerimizi tabi ki TFF’nin de limitleri var, insanlar zannetmesin ki FFP kalkacak ve rahat olacağız çünkü TFF’nin de limitleri var ama en azından limitlerden bir tanesinden kurtulmuş olacağız, eğer öyle olursa elimize bir nebze de olsa transferde rahatlama gelir. Futbolda açıkça üç maddede en sert şekilde eleştirimiz yaptık.

Bir de işin finans boyutuna gelelim. Bir söz vardır, kimin sözü olduğunu hatırlamadım ama, “Hayatta sahip olduğun her şey için yan yana sıfır koy, sağlığın varsa da en başa bir koy” derler, bizim ülkemizde de o bir futbol oluyor. Siz ne kadar finansı, amatör branşları, gemiyi yüzdürmeye koyarsanız koyun başa bir koymadığınız zaman anlamsız gözükebiliyor. Ama bu durum anlamsız gözükebiliyor diye de ben bizzat şahit de olduğum, bildiğim, finansal durumun nerelerden nerelere geldiğini de anlatmayacak halim yok, bunlar da bence Fenerbahçe’nin geleceği için çok önemli, mutlaka anlatmam lazım. Birazdan anlatacağım bilgileri de şuradan biliyorum, ben bir sportif şube branş yönetiminde görev aldığım için, ödemeleri yaptırmak, kulübün nakit akışı ne, kulübün bütün finans omurgasına da hakimimdir. Beni hepiniz tanıyorsunuz, benim rövanşist bir tavrım asla yoktur, sayın Başkan Aziz Yıldırım’ın da bu kulüpte 2003’ten 2014 Ersun Yanal şampiyonluğuna kadar 10-11 sene çok büyük başkanlık yaptığını düşünüyorum.

Bu kulübün keza belini kıran hem maddi hem manevi olarak, 3 Temmuz alçak Fetö saldırısı olmuştur. Az sonra anlatacağım tablolar, kimden alındığından bağımsız Ali Koç’un 2018’de göreve gelip nasıl tablolar aldığı, bu tablolar karşısında cansiperane şekilde neler yaptığı ile ilgilidir, önce bunu temiz bir şekilde ortaya koymak istiyorum. Biz geldiğimizde konsolide borçlar 612 milyon Euro’ydu. Birçok faktoring şirketine yaklaşık 25 milyon Euro’ya yakın faktoring borcu vardı sanırım. Bu borçların ortalamaları çok kısa vadeliydi ve %40-45 gibi piyasa faizlerinin çok üzerinde borçlar gözüküyordu. Bizden önceki dönemden 30 -35 milyon Euro’ya yakın sporcu alacakları aylarca ödenmemişti, duruyordu. Buna karşılık kasamızda bu tutarı ödeyebileceğimiz bir miktar yoktu, zaten olsa ödenmiş, bize öyle teslim edilmiş olurdu. Stat ismimiz Ülker’e 90 milyon Euro’dan 10 seneliğine satılmış ve parası o günkü nakit ihtiyaçlarda evvelden kullanılmıştı.

Murat Zorlu: Bunu 612 milyonun içine koyuyor musun?

Metin Sipahioğlu: Koyuyorum. Onu anlatacağım birazdan, Şekip Bey’i de dinledim, değerli bir Fenerbahçelidir, birazdan onu da anlatacağım. Diğer gelirlerden de, stat gelirleri, Fenerium’un post gelirleri, yayıncı kuruluş gelirleri, tam emin değilim bunlarda, birçok da temlik edilip kredi almakta kullanılmış, gelecekte bizim sayamayacağımız, temliğini belli bir süre alamayacağımız temlikli gelirler vardı. Biz gelmeden iki ay evvel Fenerbahçe Doğuş basketbol sponsorumuzdu, biz olsak da olmasak da o bizden bağımsız bir durum, sponsorluktan çekileceğini açıkladı. Keza Adidas bizim yine en büyük sponsorlarımızdan bir tanesi, geldiğimiz ilk sene her sene onların ödediği belli bir tutar vardır, hava parası gibi, onunla yapılacak anlaşmayla ödemeyecek hale geldi.

En büyük iki sponsorun, Doğuş ve Adidas çekildi. Bütün bu tablolara, pandemiye rağmen bizim bu borcumuz 612 milyon Euro’dan, Euro bazından konuşuyorum çünkü bu 612 milyon Euro olan borç bizden önceki dönemlerde de her sene üzerine koyarak artmaktaydı, bu bir anda oraya gelmedi, 2014’ten sonra özellikle, demin de anlattık nedenlerini. 612 milyon Euro olarak alınan ve sürekli artma ivmesinde olan borç bizim dönemimizde şu an geçen açıklanan verilere göre 400 milyon Euro’ya gelmiş durumda. Bunlar nasıl indi, bir kere ben burada rakamları açıklayamayacağım çünkü başkanımızın bence en büyük hatası, bunu kendisine de söylüyorum, bu verileri açıklamıyor, bence açıklaması lazım. Birazdan başka kulüp başkanlarının nasıl açıkladığını da açıklayacağım burada. Başkanımız maalesef bu sayıları açıklamıyor.

Başkanımız çok ciddi miktarlarda geri almamak üzere hibeler yaptı. Kendi şirketlerinden ağırlıklı olarak, dört sezonda kulübü sırtlayan transferler yaptı. Fener Ol, FB Token gibi projelerle, taraftarın da desteğiyle kulübe çok ciddi bir para soktu. Sadece bu üçüyle kulübe sokulan paranın rakamını size veremeyeceğim ama şöyle bir örnek vereceğim, anlamanızı sağlarım belki; ismini vermeyeyim, ezeli bir rakibimizin başkanı geçen izliyorum, ben kulübe 70-80 milyon TL para verdim diyor, bütün kongre salonu ayakta alkışlıyor. Versin, daha çok kazansın daha çok versin. Bizim başkanımız bu rakamları açıklamıyor ama bir gün Ali Koç yönetimi bıraktığı zaman yeni gelen yönetim belki açıklar, başka bir kulüpte 70-80 milyon TL verilip ayakta alkış alan konuşmalardan sonra onların verdiği bu rakamın, bizim başkanımızın 5 katı mı, 15 katı mı yoksa 25 katı mı olduğunu Ali Koç’tan sonra gelen yönetim açıklamak isterse açıklar. Son zamanlarda sosyal medyada görüyorum, başkanımız için borç vermiş geri alacakmış vs. yazılıyor, başkan bu borçların hiçbirini geri almayacak, bunu herkes bilsin. On milyonlarca Euro kasa kolaylığı da sağlıyor. Biz geldiğimizde %40-45 faktoring borçları vardı, bütün bu borçları başkan normal piyasa şartlarına indirdi ve vadelerini azalttı, kulübü rahatlattı.

Murat Zorlu: Gelmeden bu tablo bilinmiyor muydu?

Metin Sipahioğlu: Bu sorunun cevabı gerçekten bende yok, bilmiyorum. Elbet bilinen kısımları vardı ama kulübe gelmeden kulübün kasasında ne kadar var, sporculara ne kadar ödenmesi gerekiyor, bunlar bilinemez ki. Burada en önemli konulardan biri döviz borçları, sanıyorum 7.5 TL’den bütün döviz borçlarımız TL’ye çevrildi. O borç 7.5 TL’den çevrilmeseydi bugün bizim 6 milyar TL açıklanan borcumuz en az 9-10 milyar TL idi. Daha da ötesine gidiyorum, sadece Fenerbahçe için değil, Türk sporu için de bir hamle yaptı başkanımız, diğer kulüpler Bankalar Birliği ile beş yıllık anlaşma yapmışken orada vizyon koydu, bu kimseye yetmeyecek dedi, o anlaşmayı 2+7’ye çıkartıp bütün kulüpleri de, Fenerbahçe’yi de daha feasible olabilecek bir hale getirdi. Sponsorlar demişken şöyle de bir algı var, Ali Koç sadece kendi şirketlerini sponsor yaptı diye.

Biz yönetime geldiğimizde Ali Koç’un bu kadar kendi şirketlerinden sponsor yapma gibi bir niyeti yoktu. Daha ilk sezonun başı, Ali Koç kendi şirketlerinden hiçbirini buraya ilk etapta sponsor yapmadı. Futbolun göğsü, basketin isim, basket kol, futbol çorap, her taraf boştaydı, istedi ki camia içinde herhangi bir sponsor gelirse her tarafı boş tuttu, kim nereye vermek isterse versin, ben diğerlerine katkımı yaparım diye düşündü. Tabi ki bazı sponsorlar kazandık o dönem ama camiada yapılan görüşmelerde maalesef istenen oranda sponsor olmayınca, ilk sezonumuzda başkan Avis’tir, Beko’dur, Tüpraş’tır, Aygaz’dır, hepsini kendi kendine yaptı ve açıkladı.

O esnada bizler de diğer yönetim kurulu üyeleri olarak uğraştık, örneğin ben kadın basketbol şubesine üç senenin iki senesi aile dostum olan Öznur Kablo’yu getirdim. Hatırladığım kadarıyla Simla Hanım ve Sertaç Bey de gayet yararlı işler yaptılar, sponsorlar getirdiler. Ama Koç şirketleri çok yüksek sponsorluk boyutunda kaldı. Bugün baktığınız zaman Avis, Beko, Tüpraş, Aygaz, Opet, bir başkan düşünün ki bütün markalarıyla kulübü her yıl sırtlıyor. Tabi başkanlar kendi gücünü verir ama bu kadar cansiparane veren bir başkan olabileceğini düşünmüyorum. Sponsorlar sayesinde amatör branşlara baktığımız zaman şöyle bir gerçek var, Fenerbahçe diğer büyük rakiplerinin aksine ya birinci ya ikinci oluyor. Erkek basketbola geliyorsunuz rakibimiz Anadolu Efes, hangi branşta yarışıyor başka, sadece erkek baskette yarışan bir takım, ülkenin en karlı kurumlarından biri, on milyonlarca Euro yatırım yapıyor ve sen Fenerbahçe olarak şu durumunda onlarla kafa kafaya düşüyorsun, ya birinci oluyorsun ya ikinci oluyorsun.

Erkek voleybola geliyoruz, devlet kurumlarına geliyoruz, Halkbank, Ziraat Bankası, Spor Toto, bunlar kurum takımları, iki tanesi devletin bankası. Devletin bankası takım kuruyor, vatandaşın takımı Fenerbahçe’ye karşı yarışıyor. Bunlara kafa tutuyorsun, ya birinci oluyorsun, ya ikinci oluyorsun. Kadın voleybola geliyorum, devlet bankası Vakıfbank, devlet kurumu THY, PTT yine kamu kurumu, yanına da Eczacıbaşı gibi bir müessis takımı, Fenerbahçe orada yarışıyor, ya birinci oluyor ya ikinci oluyor. Fenerbahçe’nin şu mali durumunda bu amatör branşlarda bu yarışı gösterebilmesi çok ağırlıklı olarak diğer sponsorlarımızla beraber, başkanın yaptığı bu katkılar ve başkanın inanılmaz kendi kellesini ortaya koyup sponsorlar vermesiyle alakalı bir durumdur.

Murat Zorlu: Bu Ali Koç döneminden sonra oluşan bir şey mi?

Metin Sipahioğlu: Söylemeyi unuttum, çok güzel bir şey söyledin, bu Aziz Yıldırım Başkan’ın kulübümüze getirdiği spor kulübü olma vizyonudur, hatta Türk sporuna çok ağır bir vizyon katarak o başlatmıştır ama içinde bulunduğumuz bu mali tabloda, 612 milyon Euro borç devralıp, şimdi 400 milyon Euro bandına borcu getirip, bu kadar sponsorlukla de Aziz Başkan’dan bu vizyonu sürdürmek de sonra Ali Koç’un çok büyük icraatidir.

Murat Zorlu: Ona katılıyorum, şu anda bunu devam ettirmek bu finansal durumda zor bir şey ama öyle bir algı da oluşmasın ki bu yoktu, Fenerbahçe Ali Koç döneminden sonra diğer branşlarda yarışmaya başladı değil.

Metin Sipahioğlu: Ben Aziz Yıldırım’ı 2003-2014 arası çok başarılı bulan birisiyim, daha evvelki seçimlerde ona da oy vermiş birisiyim, bu vizyonu ortaya koyan odur ama 612 milyon Euro borçla devralıp, bunu 400’e indirirken bu branşlarda ya bir ya ikiyi sürdürebilmek büyük iştir, bunun hakkını da vermek lazım. Son bir şey söyleyeceğim finans ve amatörlerle ilgili, biz borç 400 milyon Euro’ya indi dedik ama bir yandan da baktığınız zaman bizim borcumuz 6 milyar TL, hala az bir borç değil, çok ciddi bir para.

Murat Zorlu: Bunun faiz borcu 1 milyar TL, Fenerbahçe kulübünün cirosu 1 milyar TL.

Metin Sipahioğlu: Burada 6 milyar TL borcumuz varken bizim artık şuna dikkat etmemiz lazım, zannediyorum, ben yönetimdeyken öyle hatırlıyorum, Ağustos 2022’de Bankalar Birliği ile olan anlaşmamız faiz ödemesini başlatacak, Ağustos 2023’te de ana para + faiz olarak devam edecek. 6 milyar TL borcun üzerine Bankalar Birliği’nden önce faiz sonra ana para ödemesi geldiği takdirde bu kulübün bu anlamda nasıl yüzeceğini de tekrar tartışmamız lazım. Benim özellikle YDK üyelerinden ricam, YDK toplantılarında kulübümüzün bu durumlarını konuşsunlar, mali genel kurullarda konuşalım, bu kulüp amatör branşlara nasıl devam edecek, etmesi mi doğru yoksa biraz küçülmeye gitmesi mi doğru bunu herkesin bende yorumlaması lazım, bizim günü kurtaran değil, geleceği de yapılandıran bir durumda olmamız şart.

Murat Zorlu: Bir kongre sence yapılmalı mı, başkanın da böyle bir karar alma gibi bir niyeti var mı, senin izlenimin nedir?

Metin Sipahioğlu: Taraftar bu kulübün tek ve gerçek sahibidir. Taraftar da eğer bir tepki veriyorsa bunda haklıdır çünkü mutsuzdur, burada resmi doğru okumak lazım. Araya provokatörler var, ocudur, bucudur diye cadı avına çıkmak doğru bir yaklaşım olmaz. Bu eylemlerin başına sonuna eklenenler var diye de resmin bütününü yanlış okumamak lazım. Şu anda Fenerbahçe taraftarı uzun yıllardır gelmeyen futbolda başarıdan dolayı mutsuz, başarısız, bunu anlayışla karşılamak lazım. Tablo böyle olunca taraftar isyan ediyor. Aynı insanlar yarın öbür gün şampiyon olduğun takdirde de başta Kadıköy’den başlayıp bütün Türkiye’yi sarı laciverte boyayıp dosta düşmana gövde gösterisi yapacaklar, onu da kabul etmek lazım.

Kongre konusunda benim hiçbir bilgim, duyumum yok, bu konuları başkanla konuşmuyorum. Ama şunu söyleyebilirim, başkan Fenerbahçe demokrasisine çok önem veren birisi. Kongreye üç ay vardı, ben de iletişimin başındaydım, beni bir gün odasına çağırdı, kongre için hazırlıklarına başlayın, aday çıkması halinde Fenerbahçe’nin bütün medya organlarını eşit şekilde kullanmalarını istiyorum, buna göre konseptler çalışmanızı istiyorum dedi. Biz de TV ve iletişim ekibini topladık, Fenerbahçe Demokrasisi idi programımızın adı, logolar çalıştık, konseptler çalıştık ama sonra aday çıkmadı. Sonra kongreye 5 gün kala beni yanına çağırdı, Aziz Başkan konuşacakmış, mutlaka TV’yi göndert, bir saniye bile kesmeden FB TV’de yayınlayın dedi. FB TV de hiçbir zaman eleştirilere kapalı olmadı, en eleştirel yorumculara bile açık olmuş (Sözü kesiliyor)

Murat Zorlu: Ama arada programları kesiyorlar.

Metin Sipahioğlu: Keserler, siz de burada kesiyorsunuzdur, hangi programı kesmişler merak ettim. Ben iletişimin başındayken hiçbir programın kesildiğini zannetmiyorum.

Murat Zorlu: Ara ara program 2 saat çekilip 40–45 dakikaya indirilip bazı şeyler çıkarılıyormuş.

Metin Sipahioğlu: Programların dakikasından dolayı oluyordur. Bir sürü muhalif görüş belirten büyüğümüz var, hiçbirinin ilişkisinin kesilmesini istemedi mesela.

Murat Zorlu: Bu arada bunu başkan istemiştir demiyorum yanlış anlama.

Metin Sipahioğlu: Benim bu şeylerden gördüğüm kadarıyla oldukça demokratik bir insan. Bence Fenerbahçe adına çok büyük talihsizlik 6-7 ay önceki kongreye başkanın tek aday girmesi oldu. Rekabetin olduğu yerde, projelerin olduğu yerde Fenerbahçe kazanır. Ama bizim kongrede rekabet yoktu, rekabetin olmadığı yerde de rehavet oldu. Rehavetin olduğu yerde de projeler daha silik olur. Buradan bütün camiaya çağrım olsun, inşallah bir sonraki olağan kongremize çok adaylı gireriz, projeler birbiri ile yarışır, bundan Fenerbahçe kazanır. Başkan kongre yapar mı ile ilgili bir bilgim yok ama ben başkanı sezinleyen biriyim. Başkan Samandıra’da Galatasaray maçı öncesi bir basın toplantısı yaptı, orada kongre çağrısı yapanlara bir mesaj verdi, “Aday çıksın, gerekirse biz er meydanına gitmeye hazırız” dedi.

İkinci çağrı Hulusi Belgü YDK’da konuşunca, ki bence oradaki karşılıklı atışmalar da Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’na yakışmadı. Hulusi Belgü’nün de orada bence yanlışları vardı, başkanın da üslubu açıkça o olmamalıydı. Ki Hulusi Belgü’nün söylediklerinin birçoğu o gün doğruydu ama üslup biraz farklıydı ama başkanın da üslubu bir başkan olarak öyle olmasa daha iyi olurdu. Ama Hulusi Belgü’ye verdiği cevapta önemsediğim bir şey var başkanın, aday olun biz gereğini yaparız anlamında bir şey söyledi. Biz başkanı her konuda eleştirebiliriz ama başkan hiçbir zaman için Fenerbahçe demokrasisinden, Fenerbahçe mertliğinden kaçacak bir adam değil, benim tanıdığım kadarıyla hiç değil. Ben eminim ki ciddi bir aday çıkıp kongre çağrısı yaparsa olağanüstü kongre kararı alacaktır. Ama genelde insanlar da olağan kongreyi bekliyor.

Murat Zorlu: Yönetim kurulunda futbol konuşulmuyor deniyor, hatta yöneticiler imza vs. de atmıyorlar, fazla yetkileri yok, yönetim kurulunda demokratik bir ortam yok deniliyor.

Metin Sipahioğlu: Burada iki farklı konu var. Önce başkandan habersiz hiçbir şubede bir şey yapılamıyor deniyor, ben şimdi bu konuda acaba ben başka Ali Koç’la mı çalıştım diyorum, buna şaşırıyorum. Futbol özelinde değil, futbol daha başkana da bağlı bir kurumdur Fenerbahçe’de, her zaman da öyle olmuştur. Ben iyi ki kadın basketbol yöneticiliği yaptım, ilk iki sezon o zamanki başkanvekilimiz Semih Özsoy’a bağlı çalıştım, üçüncü sezon da başkanımıza bağlı çalıştım direkt olarak. Sezon öncesinde bir bütçe aldık başkanımızdan, hocamızla ve takım menajerimizle kadroyu kurduk, bütün imzaları ben attım, hiçbir transferde de öncesinden başkanımıza bilgi vermedim, hocamızla ve menajerimizle konuştuk, takımımızı kurduk. En sonda da başkana kadromuz bitmiştir diye önüne belgesini koydum, tamamdır elinize sağlık dedi.

Ne bana sormadan nasıl transfer yaparsın, nasıl imza atarsın, hiç böyle bir şey söylemedi. Sezon içinde de maddi manevi tüm desteğini hep verdi. İletişim görevimde ise biz başkanla beraber çalıştık, gece gündüz telefonla konuşurduk, Can Gebetaş ve Burcu Aydın ile beraber, onlar da çok değerli arkadaşlarımdır. Dördümüz telefonda konuşur ve ciddi bir konsensusa varırdık, başkan sürekli farklı fikirlerin tartışmasına önem verirdi. Hatta bazen başkan bize siz nasıl biliyorsanız öyle yapın derdi telefonu kapatırdı. Radikal bir örnek vereyim size, bir gün malum kulüp, bizim zannediyorum Kadıköy’de kazandığımız bir maçtan sonra “Türk futbolunda karanlık gece” diye bir tweet atmıştı, başkanı aradım hemen, çok ağır cevap vermemiz lazım dedim, neyi uygun görüyorsanız yapın, arkanızdayım dedi kapattı.

Biz ondan sonra Türk futbolunda asıl karanlığı, gerçek karanlığı kimlerin yarattığını açıklayan bir tweet attık, o konuda da bize hiç karışmadı. Basın önünde de son bir sene temsil ettim demiştim, orada da aynı şekilde ben sivri demeçler verdiğim için Fenerbahçe adına, günlerce de gündem olurdu ülke futbolunda. Bu açıklamaları yapmadan evvel başkanımızla ufak bir istişare yapardık, çıkardık konuşurduk, günlerce ülke çalkalanırdı, bir gün bana sen bunu nasıl söylersin demezdi. Dediği tek şey, keşke şunu da söyleseydin, ekleseydin ya da şunu söylemeseydin, bir daha dikkat edersen iyi olur derdi. Ben başkanın hiç demokratik olmayan, farklı fikirlere önem vermeyen, imza yetkisi vermeyen halini hiç görmedim. Futbol özelinde biraz tek başlılık olduğu konuşulabilir ama kulübün diğer taraflarında benim tecrübelerim bunlar.

Murat Zorlu: Bir yönetimde de 20 kişi futbol konuşmaz ki, 3-4 kişilik bir komite vardır yaparsın yani.

Metin Sipahioğlu: Futbol, Fenerbahçe’de de, Galatasaray’da da, Beşiktaş’ta da benim gördüğüm başkanlara bağlı oluyor. Futbol, yönetim kurullarında hiç konuşulmadı gibi söylemler oluyor. Yönetim kurullarında futbol o kadar faLa detaylarıyla konuşulmazdı ama başkan çok radikal kararlardan önce yönetim kurulunu olağanüstü toplantıya çağırır teker teker isin alırdı. Ersun Yanal gelmeden evvel olağanüstü gündemle bizi yönetim kuruluna topladı, eksiksiz bütün yönetim kurulu 21-22 kişi katıldı. 21 kişiden sırayla mevcut durum hakkında görüş ve hangi hocayı getirirsin benim yerimde olsan diye öneri aldı, hepsini teker teker not etti. Ama bu şu demek değildir, o oylamadan atıyorum 10-7, 10-6 bir karar çıkar, başkan ertesi gün gidip o hocayla imzalar, böyle bir şey yoktu. Futbol niye yönetim kurullarında konuşulmuyor derken, futbolun şube yöneticileri olur, bu her zaman böyle olmuştur. Bir gün ben Vefa Küçük’ün odasında oturmuştum, Turhan Şahin de olabilir, yönetim kurulunda çok futbol konuşulmamasından dem vuruyorduk,

Metinciğim bu Fenerbahçe’de her zaman böyle olmuştur, bunun nedeni de şudur; eski bir başkan döneminde yönetimde futbol konuşuluyor, ne konuşulsa bir saat sonra basına sızıyor, o zaman böyle cep telefonları da yok. Başkan sinirleniyor, bir dahaki toplantıya Kuran getiriyor, bütün yönetim kurulu üyeleri Kuran’a el basıyor dışarı haber sızdırmayacağım diye. Yarım saat sonra televizyonda haber, flaş flaş, Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nda yöneticiler Kuran’a el basarak bir daha dışarı haber sızdırmayacağım dedi” Bu yüzden de futbol bu işin çok kilit noktası, yönetimde çok detaylarıyla konuşulmazdı çünkü yerin kulağı var derler, başkan bu işi futbol şube yöneticileri ile götürürdü. Futbol şubesinde ketum olmak zorundasınız yoksa sizin yapacağınız transfer 3 milyon Euro iken 10 milyon Euro’ya çıkar.

Alp Eralp: Galatasaray maçından önce başkanın yaptığı açıklamalar için birçok kişi Fenerbahçe için sezonun kırılma anı o toplantıydı diyor, bir de Trabzon dönüşü megafon olayı var.

Metin Sipahioğlu: Ben de televizyondan izledim açıklamaları, başkanın mutlaka kendine göre orada kafasında bir hesap vardır, mutlaka oyuncuların da, hocanın da kulağını çekme anlamında en hafif tabirle onları disipline etme anlamında bir ihtiyaç görmüştür. Ama bence oyunculara veya hocaya medya önünde eleştiri yapmayıp birebirde çok daha yüksek tonda yapıp medyaya karşı da onları kollasa çok daha iletişime yakışan bir hareket olurdu. Ama her başkanın farklı bir yoğurt yiyişi vardır, orada eminim ki başkanın onu yaparken bir hesabı vardır. Unutmayın, o açıklamadan sonra Galatasaray’ı yendik. Medya önünde yapmasa daha şık olurdu.

Murat Zorlu: 28 şampiyonlukla ilgili ne diyeceksiniz, ne vaziyet çünkü sen bu konuda Aziz Yıldırım yönetimi ile birlikte de çalıştın.

Metin Sipahioğlu: Bir kere bu konu Ali Koç, Metin Sipahioğlu, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu meselesi değil. Bu konu bana göre Fenerbahçe’nin 3 Temmuz davasından sonra en büyük ikinci davasıdır. Geçmiş dönemden beri benim de taraftarken komitelerde olduğum, biz yönetime gelince de ivmelenmiş, başkanımız da gerçekten bu konuya seçim döneminden beri çok ciddi hızlanmamız gerektiğini, çok ciddi yetkiler vermiş ve bu konuya çok önem veren birisi. Bizim zamanımızda da geçmişten gelen çalışmalarla hızlandırılıp başvurusu yapılmış bir olaydır. Burada bütün tezleri artık herkes biliyor, malum kulübün taraflı güdümlü medyacıları hariç, Türkiye’nin objektif tüm medyacıları, tarihçileri kabul ediyor, herkes bizi zaten haklı buldu.

Bu konu Fenerbahçe’nin başarı ya da başarısızlığından bağımsız bir konudur, sizin hakkınız olan bir şeyi almak için doğru zamanı beklemenize de bana göre gerek yoktur bu çünkü sizin gasp edilmiş bir hakkınız. Biz ilk resmi başvuruyu zannediyorum Mart 2021’de yaptık, neredeyse bir yıl olmuş. Başkanımız da son Divan Kurulu’nda bu konuyu gündeme getirdi ve bu konunun ciddiyetini hatırlatarak TFF artık karar vermeli, biz de hukuki adımlarımızı buna göre atacağız dedi, burada ciddi bir mesaj vardı. Ben buradan Sayın Nihat Özdemir’e bir çağrı yapmak istiyorum, Nihat Bey korkmayın, bir tane lobisi Türk futbolunu ele geçirmiş kulüpten bu kadar korkulmaz. Burada Fenerbahçe Spor Kulübü dahil kaç tane kulüp emsalleri dünyanın her tarafında sayılan şampiyonlukları, TFF logosunda yazan 1923-1950 arasında oynanmış, sizin oynattırınız ulusal şampiyonluklar için başvuru yapıyor, bir senedir cevap veremiyorsunuz sayın Nihat Özdemir, ayıptır ya. Herhalde bir sene sonra çıkıp reddettik diyecek halini yok, buna kargalar bile güler, Türkiye futbol tarihinin en komik fıkrası olur, tarihe valla tersten geçersiniz sayın Nihat Özdemir. Nasıl evet diyeceklerini düşünüyorlar neden biliyor musun; korkuyorlar. Malum kulübün lobisinden korkuyorlar, bu kadar açık ve net söylüyorum. Fenerbahçe kulübü bir başvuru yapıyor, Türkiye’de bir tane kulüp bu başvuru sayılmasın diye başvuru yapıyor.

Bizim kulübümüz de, hem Fenerbahçe Tarihi diye bir grup var, onların da bulduğu belgeler, bizim de bulduğumuz belgelerle, gidip TFF’ye malum kulübün zamanında kurucusunun, resmi sitelerinin, yüzüncü yıl dergilerinin nasıl kendi şampiyonluklarını ulusal şampiyonluk olarak saydığının belgelerini verdik. TFF’nin bu konuyu reddetmesi gerçekten tarihi bir fıkra olur, zaten bir yıl sonra bu konuyu reddetmeleri trajikomik olur, herhalde bir yıl inceleyip reddettik diyecek halleri yok. Tek bir durum var, malum kulübün lobisinden korkuyorlar. Ben de Sayın Nihat Özdemir’e çağrı yapıyorum; TFF yönetim kurulu üyesisiniz, logonuzda 1923 yazıyor, sosyal medyadan o dönemde oynamış milli futbolcularımız hakkında boyuna tweet atıyorsunuz. Atacaksınız, bunlar Türk futbolunun tarihi ama bu şampiyonlukları da er ya da geç kabul etmek zorundasınız. Korkunun ecele faydası yoktur, lütfen artık o malum kulüpten korkunuzu bir kenara atın, bu işte Fenerbahçe dahil tüm kurumların yaptığı başvuruyu bir an önce tescil edin. Zaten sizin makamınızda bulunduğunuz federasyon Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün iki tane böyle hakkını vermiş durumda, onu verip bunu vermemek zaten olmaz. Kendinizi köşeye sıkışmış hissetmeyin sayın Nihat Özdemir, korkmayın, bir tane kulüp var buna itiraz eden, bütün Türk futbolunu bunlar mı dizayn edecek, yeter artık.

YORUM YAZ