MENÜ

Bana göre, yılın spor yöneticisi...

Hürriyet'teki köşemde, eli ayağı tutan acizler ülkesinin, insanüstü yetenekli evlatlarını... 2012 Londra Paralimpik Olimpiyatı'na katılan, milli takımımızı yazdım. Kimisinin mayına basarak ayağını kaybettiğini, kimisinin çocukken yolda bulduğu mayının patlaması sonucu gözlerinden olduğunu... Kimisinin terörist kurşunuyla, kimisinin maganda kurşunuyla felç kaldığını...

Bana göre, yılın spor yöneticisi...

Hürriyet’teki köşemde, eli ayağı tutan acizler ülkesinin, insanüstü yetenekli evlatlarını... 2012 Londra Paralimpik Olimpiyatı’na katılan, milli takımımızı yazdım.

Kimisinin mayına basarak ayağını kaybettiğini, kimisinin çocukken yolda bulduğu mayının patlaması sonucu gözlerinden olduğunu... Kimisinin terörist kurşunuyla, kimisinin maganda kurşunuyla felç kaldığını... Kimisinin içinde bulunduğu minibüsün devrilmesiyle, kimisinin bindiği motosikletin çarpışmasıyla, çoğunun trafik kazasıyla engelli hale geldiğini... Kimisinin hatalı aşı gibi sağlık skandalları yüzünden, kimisinin de deprem enkazının altında kalarak tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunu anlattım.

Final cümlem ise, şuydu: Hiçbirimiz Usain Bolt olamayız ama, hepimiz engelli olabiliriz... Çünkü, yukarıda saydığım sorunlarını bir türlü halledemeyen Türkiye, sağlam insanlarını engelli yapma konusunda ‘olimpiyat şampiyonu’dur!

Ertesi sabah...
Telefon yağdı.
Bu konuda yüreği yanan insanlarımızın sayısı, tahminimden bile kat be kat fazlaydı.

Arayanlardan biri ise, Galatasaray Başkan Yardımcısı Adnan Öztürk’tü... “Söz konusu yazınızda bahsettiğiniz, mayınla oynarken gözlerini kaybeden ve olimpiyatta 800 metre koşacak olan atletimizi sadece iki bin liraya Galatasaray’a transfer ettik” dedi.

Sadece iki bin lira!
Çocuk bin lira istemiş.
Galatasaray iki bin lira vermiş.

Bunu anlatırken “bakın biz iki katını verdik” demek istemiyordu. Tam tersine, durumun ne kadar vahim olduğunu... Engelli sporcularımızın ekonomik halini anlatmaya çalışıyordu.

“Özellikle Süper Lig’te bulunan kulüplerin inanılmaz bütçeleri var, harcanan paraların yüzde 30’u 40’ı saçma sapan işlere gidiyor. Futbolda 1.5 milyar Dolar dönüyor. Bu paranın 20 milyon Dolar’ını engelli sporculara ayırsak, hepsi kurtulur” diyerek... Şu çarpıcı örneği verdi:

“Futbolcuların en küçük rahatsızlığında kulüpler seferber oluyor, yurtdışına tedaviye filan gönderiliyor. Mesela bu atletimiz, görme engelli... Çocukken yolda bulduğu mayın elinde patlamış. En son dokuz sene evvel ameliyat olmuş. Bir daha hiç kimse gözlerine baktırmamış. Dokuz senedir tıp’ta hiç mi ilerleme olmadı? Yazıktır. Bizim sponsorlarımızdan biri Medical Park... Bu çocuğumuz olimpiyattan gelir gelmez, baktıracağız. Hemen her kulübün bu tür imkanları var. Biraz çabayla, engelli sporcuların hayatlarını kolaylaştırmak mümkün.”

Son olarak da, Spor Bakanı’nı arayacağını belirterek, şu müthiş öneride bulundu...

“Fabrikalarda, işyerlerinde engelli personel çalıştırma zorunluluğu var, kanunen kota var, her şirket engelli vatandaşa iş vermek zorunda... Neden bu yöntem, spor’da da uygulanmıyor? Spor Bakanı’na bunu söyleyeceğim. Bütçesi belirli oranın üstünde olan her spor kulübü, bünyesinde engelli sporcu barındırsa, bu sorun büyük ölçüde çözülür.”

En başta, Adnan Öztürk, duyarlı olan her spor yöneticisine teşekkür ederim.

Çünkü...
Yurtdışına gittiğinizde “bu ülkede amma çok engelli var” dersiniz. Engelliler hayatın içindedir. Türkiye’de ise “bu ülkede hiç engelli yok” sanırsınız. Hayatın dışına itilirler.

Engellilerin “eşit haklara sahip yurttaşlar” olduğunu, hatta, hepimizin bir gün engelli olabileceğini düşünürsek... Adnan Öztürk’lere çok ihtiyacımız var.

Hollanda maçı, en az üç nesil demektir!

Sene 1949...
Ankara 19 Mayıs Stadı’nda sahaya çıkan ilk 11’imizde, Fenerbahçe’den Erdal Kocaçimen, Erol Keskin, Lefter, Galatasaray’dan Naci Özkaya, Bülent Eken, Gündüz Kılıç, Beşiktaş’tan Vedii Tosuncuk, Hüseyin Saygun, Fahrettin Cansever, Şükrü Gülesin, Harp Okulu’ndan Mustafa Ertan vardı. Hakem İtalyan’dı. Rakip, Suriye’ydi. Darmadağın ettik, 7-0 yendik. Brezilya’daki 1950 Dünya Kupası’na katılmaya hak kazandık.

Ancak...
İkinci dünya savaşının yakıcı etkileri nedeniyle, Türkiye’de ekonomi felaketti. Kısa süre sonra, tarihimizin ilk demokratik genel seçimi yapılacaktı. Demokrat Parti, iktidardaki CHP’nin karşısına dikilmiş, sıkıştırıyor, bangır bangır geliyordu. Üstelik, İsmet İnönü’nün de cumhurbaşkanlığı süresi dolmuştu, yeni cumhurbaşkanı seçilecekti.

Vatandaşın geçim sıkıntısı çektiği bi ortamda, eşşek yükü para harcanarak, taaa anasının nikahındaki Brezilya’ya gitmek, hem ekonomik, hem de siyasi açıdan mantıklı bulunmadı. Gitmedik. Böylece, Türk futbolunun Brezilya statlarında boy gösterme fırsatını kaçırdık.

Sene 1989...
Brezilya Milli Takımı Türkiye’ye gelmiş, Brezilya kulüpleri Türkiye’ye gelmiş, hatta, efsane Didi, Fenerbahçe’nin teknik direktörü olmuştu ama, Türkiye liglerinde hiç Brezilyalı futbolcu yoktu. Ha bire Yugo ve Rumen topçular transfer ediliyordu... Ki, Malatyaspor devrim yaptı.

1982 Dünya Kupası’nın yıldızları, Eder, Serginho ve Carlos, şırrak diye Malatyaspor’lu oldu. Adeta yer yerinden oynadı. Kariyerlerinin son dönemlerinde Türkiye’ye gelen Brezilyalılar, bekleneni veremediler ama, haftalarca manşetlerden inmediler, Malatyaspor’un Avrupa ve Dünya basınında haber olmasını sağladılar. Aynı zamanda, öbür kulüplerimize de rol model oldular, Brezilya ekolünün Türk futboluna hakim olmasının kapısını açtılar.

Gerisi çorap söküğü...
Taffarel, Alex, Roberto Carlos, Jardel, Andre Santos, Tiago, Lima, Bilica, Luciano, Melo, Andre Moritz, Oliveira, Edu, Elano, Pinto, Jo, Kleberson, Julio Sezar, Ricardinho, Alanzinho, Lincoln, Washington, Tita, Deivid, Baroni, Bobo, bir çırpıda aklıma geliverenler... Hatta, Nobre, Vederson Türk vatandaşı oldu, Mehmet Aurelio milli takımımızda forma giydi.

Demem o ki...
Geldikleri yeter.
Biz gidelim gari.

Ömür dediğin...
Alt tarafı 70 sene filan.
Nüfus kağıdı hesabıyla, en az üç nesil, 1950 Brezilya’yı yaşama fırsatını kaçırmıştı. 2014’ü ıskalarsak, en az üç nesil daha, Türk futbolunun Brezilya’da boy gösterme fırsatını kaçıracak.

Değerli Abdullah Avcı...
Size güveniyoruz.
Ve, futbolsever yurttaşlar olarak, tekniğin taktiğin yanı sıra, millilerimize şunu söylemenizi rica ediyoruz: Dünya gözüyle, Brezilya’da futbol oynadığımızı görmek istiyoruz!

Şaka

Fenerbahçe, gene Şampiyonlar Ligi’nden elendi, herkes Aykut Kocaman’ı eleştiriyor.

Darılmayın ama...

İstanbulspor, amatörde.
Malatyaspor, Spor Toto İkinci Lig’de.
Konyaspor, PTT Birinci Lig’de.
Ankaraspor, A2 ligi’nde.

Aykut Kocaman’ın çalıştırdığı takımlardan, Süper Lig’de olan bile yok... Şükredin!

Haberin Devamı
YORUM YAZ