MENÜ

1 milyon 600 bin metre koşan dede!

1993'ten bu yana Atina, Roma, Milano, Lisbon, Prag, Lüksemburg, Rotterdam, Las Vegas, New York, Berlin ve İstanbul Maratonları'na katılan Bahattin Boğaz toplam 42 yarışta boy gösterdi. 'Maratonun asıl felsefesi; bitirmektir' diyen 4 çocuk, 8 torun sahibi maratoncu, bugüne kadar koşarak katettiği 1 milyon 600 bin metrelik mesafeyi ilerlemiş yaşına rağmen artırmak istediğini söyledi.

1 milyon 600 bin metre koşan dede!

1993’ten bu yana Atina, Roma, Milano, Lisbon, Prag, Lüksemburg, Rotterdam, Las Vegas, New York, Berlin ve İstanbul Maratonları’na katılan Bahattin Boğaz toplam 42 yarışta boy gösterdi.

‘Maratonun asıl felsefesi; bitirmektir’ diyen 4 çocuk, 8 torun sahibi maratoncu, bugüne kadar koşarak katettiği 1 milyon 600 bin metrelik mesafeyi ilerlemiş yaşına rağmen artırmak istediğini söyledi.

Bahattin Boğaz... 25 Eylül 1947 tarihinde Rize Çayeli’nde hayata gözlerini açtı. 12 yaşına geldiğinde İstanbul’a taşındı, ve hayatını sürdürebilmek için bir pastanede çırak olarak işe başladı. O, geçen 56 senenin ardından, bugün 4 evlat, 8 torun sahibi ve çocukken çalıştığı pastanenin patronu olmuş bir esnaf... Onu iş hayatında başarıya götüren bu azimli yapısı, 30’lu yaşlarından sonra bir maraton sporcusu olmaya da teşvik etti. Torunlarının 69 yaşındaki ‘Bahattin Dede’si, 1 milyon 600 bin metreyi koşarak katetti ve bu mesafeyi hâlâ daha arttırmaya devam ediyor. 37. Vodafone İstanbul Maratonu’nda da boy gösteren Bahattin Bey, hem bu zamana kadar ki başarılarını hem de bundan sonraki planlarını FANATİK’e anlattı.

Grosskreutz sağlık kontrollerinden geçti

Bu spora nasıl başladınız?

1960 yılında ağabeyimin teşviğiyle Kurtuluş Spor Kulübü’ne jimnastikçi olarak yazıldım. Salonda sürekli olarak koştuğumu gören kulüp yetkilileri, bana atlet olup olmak istemeyeceğimi sordu. Ben de seve seve kabul ettim. Aynı yıl kasım ayında atletizm lisansım çıktı ve bu spora başlamış oldum. 800 ve 1000 metre yarışlarında yer alıyordum. Zaten o yaşlarda maraton koşma şansım yok. Ayrıca maraton dünya genelinde de bu kadar yaygın bir spor değildi. 1993’te ilk olarak İstanbul Maratonu’nda yer aldım. Ertesi yıl ise New York’a giderek ilk yurt dışı yarışımı koştum. 1997’ye kadar İstanbul’da koşmaya devam ettikten sonra o sene Berlin Maratonu macerama başladım. 1993 yılından bugüne kadar 15’i tam, 3’ü 25 km, 2’si de yarı maraton olmak üzere toplamda 20 Berlin Maratonu’nda yer aldım. Almanya genelinde ise toplam 26 kez yarıştım. Onun dışında Atina, Roma, Milano, Lisbon, Prag, Lüksemburg, 2 defa Rotterdam, Las Vegas ve 2 kez de New York Maratonları’na katıldım. Bu da İstanbul Maratonları’yla beraber toplamda 42 yarış yapıyor. Bugün 69 yaşındayım ve birkaç ay önce Berlin Maratonu’nu tamamladım, Allah ömür ve sağlık verdiği müddetçe de maratonlarda koşacağım.



Maratonun felsefesi; Bitirmek

Bu süreç içerisinde öne çıkan dereceleriniz neler?

52 yaşında New York Maratonu’nu 2.46’yla bitirdim. Bu derece, bulunduğum yaş grubunda daha önce hiç yakalanmamış bir başarıydı. Ama maraton sporunda esas mesele farklıdır. Mesela Amerikalılar maratonda kaçıncı olduğuna değil, bitirip bitirmediğini sorarlar. İki kez katıldığım New York’tan sonra bana mektup gönderdiler ve mektupta “Bizim için yarışı kazanan kadar siz de çok önemlisiniz. Çünkü siz olmasaydınız, bu yarışı kazanan da olmazdı” diye yazdılar. Maratonun asıl felsefesi budur; bitirmek...

Senede kaç tane resmi maratona katılıyorsunuz?

42 km’lik tam maratonlara, senede en fazla iki kez katılıyorum. Yarı maraton olursa bunun sayısı 3-4 olabiliyor ancak tam maratonda 2’den fazla hiç koşmadım.

İdmanlarınızı nasıl yapıyorsunuz?

Öncelikli olarak haftada en az 6 gün koşuyorum. Geçmiş yıllarda haftalık limitim minimum 120 km idi. Hatta 180 km’yi aştığım haftalar bile oldu. Ama tabi artık yaşım 69 oldu ve dizimde de bir problem var. Buna karşın 80-100 km arası bir mesafe kat ediyorum.

‘İstanbul, Roma ve Prag’tan iyi’

Peki geçmiş yıllarda bu yarışa defalarca katılmış bir kişi olarak Vodafone İstanbul Maratonu’nun durumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Tabii ki benim koştuğum 90’lı yıllardan bu yana İstanbul Maratonu’nda önemli gelişmeler yaşandı. Bana göre en dikkat çeken gelişim, yarışa katılım gösteren sporcuların genel kalitesindeki artış. Yanılmıyorsam geçtiğimiz yıl iptal edilen New York Maratonu’nun ardından orada yarışamayan isimler buraya gelmişlerdi. Bu durum, yapılan çalışma ve yatırımların karşılığını verdiğini ve ileride maratonumuzun çok daha tercih edilen bir organizasyon olacağını gösteriyor. Bir maratonun kalitesini gösteren iki şey vardır: İlki sporcu niteliği, ikincisi ise organizasyon niteliği. Bugün “Ben New York veya Berlin Maratonu’nda 42 km koşacağım” dediğiniz anda sizi yarışa almazlar. Çünkü bu tip yarışlara çok fazla talep olduğundan önce, bilinen sporcular kayıt edilir, kalan boşluğa da çeşitli elemelerden sonra kayıt olunabilir. Bizim maratonumuz da umarım bu seviyeye yükselir.



Birçok farklı ülkede yarış koştunuz, ilk sıraya hangilerini koyarsınız?

Elbette ki benim için ilk sırada Berlin yer alır. Ardından New York gelir. Ama mesela Prag’da bir daha koşmam, Roma’da da bir daha koşmam. Çünkü bana sorarsanız organizasyonları felaketti. İstanbul’un şu anki durumunu da bu iki maratondan da üstte görüyorum.

Maraton koşmak, 42 km’yi aşan mesafesiyle gerçek bir mücadele örneği. Yarış boyunca neler hissediyorsunuz, neler yaşıyorsunuz?

Bir maraton koşucusu, yalnızca rakipleriyle mücadele etmez. En önemli savaşını kendi bedeniyle verir. Yarış sırasında inanılmaz bir eziyet çekiyorsunuz. Seneler önce koştuğum bir yurt dışı yarışında iki sporcu vefat etmişti, hatta Türkiye’deki gazeteler de “Maraton 2 kişiye mezar oldu” diye bu haberleri duyurmuşlardı. O akşam konuyla ilgili televizyonda yorum yapan bir doktor, “Maraton idmanı değil ama maraton yarışı insanın hayatından çok şeyler götürebilir” demişti. Bu sözüne kesinlikle katılıyorum. Zaten öyle olmasa maratoncular başka sporlarda olduğunu gibi her hafta çıkıp başka bir yarışta koşarlar.

Berlin’in ‘2412’ numaralı adamı

Bahattin Bey’in Berlin Maratonu’na verdiği değer kadar, Alman yetkililer de Bahattin Bey’e benzer şekilde değer veriyorlar. Öyle ki futbol kulüplerinin forma numaralarını emekli etme geleneğine benzer bir durum söz konusu. Bahattin Boğaz, bu maratonu 10. kez koştuğunda o gün üzerinde olan 2412 göğüs numarası, artık ebediyete kadar kendisine ayrılmış. Bundan böyle yarışa ne zaman katılmak istese kendi numarasıyla mücadele edecek.



‘16 yaşındaki bireyin kan değerlerine sahibim’

Şu anda birçok yaşıtınız, tansiyon, şeker, kalp gibi çeşitli rahatsızlıklardan şikayetçi. Sizin böyle problemleriniz var mı?

Kesinlike hiçbir problemim yok. Hayatımın neredeyse tamamında spor yaptım, ayrıca yediğime, içtiğime her zaman dikkat ettim. Doğal gıdalarla, dengeli bir biçimde beslendim ve çok şükür hiçbir sağlık sıkıntım yok. Beyaz ekmek yemem. Abur cubur tüketmem. Kiloma dikkat ederim. Sigara, alkol hiç kullanmadım. Zaman zaman rutin kontrollerimi yaptırıyorum ve doktor sonuçlarıma baktığında, “16-17 yaşındaki bir bireyin kan değerlerine sahipsin” diyor. Her gün görüyoruz, çeşitli diyetlerle, uygulamayla insanlar kilo vermeye çalışıyor. Ben hiç kimsenin spor yapmadan sağlıklı bir şekilde kilo verebileceğine inanmıyorum. Spor sağlıklı yaşamanın ana maddesidir.

‘Milyarlar verseler koşamazsın’

Yarış bittikten 5-10 dakika sonra yanına gelseler ve “Aynı tempoyla 200-300 metre daha koşar mısın?” diye sorsalar, inanın ki milyarlar verseler koşamazsınız. Normal bir insanın yaradılışı itibariyle koşabileceği mesafe maksimum 35 km’dir. Bu yüzden esas yarış 35. ile 42. km arasında koşuluyor. Bütün her şey o son 7 km’ye bağlı. Bir defa beyinle vücut arasındaki irtibat kopuyor. Neredeyse verdiği komutların hiçbirine karşılık alamıyor. Dolayısıyla yarış sırasında düşen, yığılan, baygınlık geçiren sporcular görmek çok doğal. Bütün bunları göz önüne aldığımda maratonu bitiren tüm sporcular benim gözümde şampiyondur.

Batuhan Özdemir

Haberin Devamı
YORUM YAZ