MENÜ

Tudor'dan Terim'e ne kaldı?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Galatasaray sezona erken girip Avrupa kupası maçını hasarsız atlatmayı amaçlamasına karşın, İsveç'in Östersunds takımına elenerek tam bir düş kırıklığı yaşattı sarı-kırmızılı camiaya. Bu sezon başı sıkıntısı İgor Tudor tarafından belki de bilinçli olarak hazırlandı. Çünkü, tanıdığım kadarıyla Hırvatlar bizden daha kurnaz ve uyanıktırlar. Bizi bizden daha iyi tanırlar. Bir Avrupa kupası olmasına karşın yitirilecek turdan sonra kimse kimseyle uğraşmaz. Hele Galatasaray gibi köklü geleneklere sahip takımlarda, yeni sezona girişte kaybedilen bir turdan sonra hocaya dokunulmaz.

Tudor bu gerçeği iyi bildiği için Östersunds maçlarını kaybetmeyi göze alarak takımı erken forma sokacak çalışmalar yaptırdı. Teknik bir terim olan" çabuk kuvvet" çalışmalarına ağırlık verirseniz takım başlangıçta bir süre sıkıntı yaşadıktan sonra form grafiği yüselir. Bu bağlamda, Galatasaray'ın lige fırtına gibi girdiği haftalarda dostların sorduğu "Bu Galatasaray'ı kim durduracak?" sorusuna "10 hafta bekleyin" yanıtını vermişimdir. Gerçekten de, Galatasaray öylesine prese dayalı tempolu futbol oynuyordu ki, çoğunluğun bir numaralı şampiyonluk adayı haline gelmişti bile.

Ne var ki, futbol deneyimlerimizde, bu tür, takımı değil kendini düşünen teknik adamlara çok rastlarız. Özellikle bizim gibi teknik adamlar konusunda belli bir devamlılık oluşturamayan ülkelerde "erken form tutmak" çalışmaları ve sonrasında tepe takla gitme durumlarıyla sık karşılaşırız. Galatasaray'da yaşanan da budur. Tudor, kendini, en azından belli bir süre garantiye almak adına sorunlu bir Galatasaray bırakıp gitti.

Fatih Terim elinde yerlileri küstürülmüş ya da unutulmuş yabancıları ise form durumu olarak düşüşe geçmiş bir takım buldu. Bu takım son maçını gösterişli bir şekilde kazansa da "Terim motivasyonu" ile fazla ilerleyemez. Oyuncuların moral ve fizik kalitelerini yeniden yükseltmek gerekecek. Fatih Terim'in gelir gelmez yerli oyunculara güvendiğini hissettirmesi son derece yerindeydi. Gerçekten de Yasin ve Sinan Gümüş değerli oyunculardır. Tudor'un onlara neden şans vermediğini hep düşünmüş ama bir anlam verememiştim. Bu iki oyuncu, Türkiye'deki birçok yabancı forvette bile bulunmayan çabukluğa ve kolay adam geçme becerisine sahipler. Yasin ve Sinan'a güven duygusu aşılanırasa Galatasaray devre arasında, takımın içinden iki yıldızı parlatacaktır. Hangi sporu ele alırsanız alın çabukluk bir numaralı biyo motorik özelliktir. Yasin ve Sinan'da bu özellik yeterince var.

Sol bek sorununa gelince... Birçok takımımız aynı problemi yaşıyor ve teknik adamların gözü de hep sol ayaklı oyunculardadır. Ne var ki, futbol tarihi birçok sağ ayaklı oyuncunun sol bekte yıldızlaştığına tanık olmuştur. Beşiktaşlı Zekeriya Alp, Galatasaraylı Aydın Güleş sağ ayaklıydılar ama sol bekte efane haline geldiler. 1974 Dünya Kupası'nı kazanan Almanların sol beki Paul Breitner'de sağ ayaklıydı. Şunu söylemek istiyorum: Eğer bir sorun varsa, teknik
adamlar öncelikli olarak problemi takım içinden çözmeyi düşünmelidirler. Devre arasında yapılan transferlerden tam verim almak kolay değildir. Daha uç bir örnek verecek olursak Ender Gonca'yı anımsayabiliriz. Doğaldır ki gençler hatırlamaz. Ama Ender Gonca o efsane Eskişehirspor'da solaçık oynardı. Hatta "Nihat, Feti, Ender filelere gönder" 1970'li yılların başaında en çok bilinen slogandı. Ender Gpnca Fenerbahçe'ye transfer olduktan bir süre sonra sğ bek oynamaya başlamıştı...

YORUM YAZ