MENÜ

Paralimpik liyakat!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Dünkü yazımda ‘Olimpik liyakat’ konusuna değinmiştim, bugün ise ‘Paralimpik liyakat’ meselesini irdelemeye çalışacağım. Her şeyden önce şunu belirtmekte fayda var: Paralimpikte liyakat sahibi olmanın ilk koşulu engelli olmaktır. Elbette Paralimpik Oyunları’na katılmak için de Uluslararası Paralimpik Komitesi’nin (IPC) koymuş olduğu kotaları aşmak gerekiyor. Tıpkı Olimpiyat Oyunları’nda olduğu gibi...

Ülkemizin Paralimpik Oyunları’ndaki serüvenine baktığımızda baş döndürücü bir hızda gelişim yaşadığımız görülüyor. 1992 Barcelona ve 2000 Sydney Paralimpik Oyunları’na sadece yüzmede birer sporcuyla gitmişiz. O da sembolik olarak! Bu rakam 2004 Atina’da 5 branşta 8 sporcuya, 2008 Pekin’de 7 branşta 16’ya, 2012 Londra’da 11 branşta 67’ye ve nihayetinde 2016 Rio’da 14 branşta 79’a çıkmış. Aynı gelişim madalya sayısında da göze çarpıyor. 2004 ve 2008’de 1’er altın ve bronz, 2012’de 1 altın, 5 gümüş, 4 bronz, 2016’da ise 3 altın, 1 gümüş, 5 bronz madalya alarak Paralimpik Oyunları’na ağırlığını koymaya başladı.

Sıradışı bir spor adamı: Yavuz Kocaömer

Nasıl ki, Olimpiyat Oyunları ülkemiz sporunun dünyadaki yeri ve değeri konusunda bir mihenk taşı ise Paralimpik Oyunları da öyledir. Ve her ikisi de aslında bir sonuçtur. Ülkemizde spora yapılan yatırımın bir sonucu...

Peki Paralimpik Oyunları’nda 2000 yılından 2016’ya gelene kadar nasıl böylesi bir ivme yakaladık ve bu geldiğimiz nokta yeterli midir? Engelli sporundaki bu gelişimi, bunun baş mimarından söz etmeden anlayamayız. Çünkü onun sıra dışı yöntemleri, Türkiye’deki statükoya baş kaldırması ve kalıpları yıkmasının engelli sporunun önünün açılmasında yadsınamaz bir rolü var. Evet, Yavuz Kocaömer’den bahsediyorum. Halen Türkiye Milli Paralimpik Komitesi (TMPK) ve Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı’nın (TESYEV) Başkanlığını yürüten Yavuz Kocaömer...

Kocaömer, 1996’da bu işe el attığında Türkiye’deki bütün engelli sporları, Engelli Sporları Federasyonu’nun çatısı altındaydı. Kendisi o dönem Perihan Savaş’ın başkanlığını yaptığı federasyonda as başkan olarak görev yapıyordu. 1998’de Savaş’ın istifasının ardından federasyon başkanlığını üstlenen Kocaömer 1999’da dönemin Spor Bakanı ile anlaşamadı ve görevi bıraktı. Ama engelliler sporunu asla...

2004 ile 2008 arasında önemli hamle yaptık

Aynı yıl TESYEV’i kuran Kocaömer, 2002’de de TMPK’yı kurdu. Kocaömer yine o dönemde tek çatı altındaki federasyonu, bedensel engelliler, görme engelliler, işitme engelliler ve zihinsel engelliler olmak üzere dört ayrı federasyona ayırdı. Ömrünün yarısını Almanya’da, yarısını da Türkiye’de geçiren Yavuz Kocaömer, yurt dışında edindiği tecrübeleri insanımıza aktarmasının yanısıra, gelişmiş ülkelerin sahip olduğu sistemleri, organizasyon şemalarını, uluslararası teamülleri ve kuralları Türkiye’ye modelleyerek ülkemizdeki engelli sporlarını adeta sil baştan tanzim etti. 2004’de Atina’ya gittiğimizde emekleme safhasındaydık. Asıl gelişimi ise 2004 ile 2008 arasında yaşadık. Bunda hiç kuşkusuz Yavuz Kocaömer’in olağanüstü çabalarının yanı sıra dönemin Spor Bakanı Mehmet Ali Şahin ile Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın da büyük katkıları vardı. Elbette 2000 yılından itibaren 10 yıl Bedensel Engelliler Federasyonu Başkanlığı’nı yapan Demirhan Şerefhan’ı da unutmamak gerek.

Engelli sporlarındaki gelişim 2008’den sonra da katlanarak devam etti. Yukarıda verdiğim rakamlarda da bu açıkça görülüyor zaten. Son Paralimpik Oyunları’nda elde ettiği dereceyle de olimpik branşların önüne geçmiş durumda. Şunu net olarak belirtmeliyim ki, bu farkı yaratan Yavuz Kocaömer ve onun önderliğinde örgütlenmiş bir kaç yüz elit insanın olağandışı çabalarının ürünüdür. Yoksa bütün sporları yöneten devlet, yine aynı devlet! Bence, Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Türk sporunu yeniden dizayn etmek istiyorsa Kocaömer’i başdanışman yapma konusunda ciddi ciddi düşünmelidir. Zira, engelli sporlarının 16 yıl öncesi ile bugünü arasında kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük bir fark var. Kelimelerle anlatamayız belki ama rakamlarla anlatabiliriz!

Büyük sıçramaya rağmen eksiklerimiz çok

Demirhan Şerefhan’dan aldığım bilgiye göre, 2000’de tüm engelli gruplarında toplam 20 kulüp, 4 branş ve 500-600 civarında sporcu varmış. Spor Genel Müdürlüğü (SGM) verilerine göre 2015 tablosu ise şöyle:

Bedensel Engelliler: 18 branşta 5,701 lisanslı, 2,061 faal sporcu, 1,965 antrenör ve 137 kulüp.

Görme Engelliler: 5 branşta 4,706 lisanslı, 1,967 faal sporcu, 767 antrenör ve 136 kulüp.

İşitme Engelliler: 22 branşta 10,259 lisanslı, 2,233 faal sporcu, 937 antrenör ve 87 kulüp.

Zihinsel Engelliler: 12 branşta 16,501 lisanslı, 4,490 faal sporcu, 1,023 antrenör.

Fazla söze gerek yok aslında. 4 branştan 45 branşa, 20 kulüpten 360 kulübe, 500-600 sporcudan 10,071 sporcuya (Faal). Yüzde binlere varan bir sıçrama!
Peki bu yeterli midir? 78 milyonluk bir ülkede yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Üstelik nüfusun yüzde 12’sine tekabül eden 8.5 milyonluk bir engelli kitleden söz ediliyor. Hadi, 10,023’lük faal sporcuyu bir kenara bırakalım, toplam 37,167 olan lisanslı sporcu sayısını dahi baz alsak, engelli nüfusunun yüzde 0.5’ine bile spor yaptıramıyoruz demektir. Bu, çok vahim bir tablodur ülkemiz için. Devletin, asıl bu soruna el atması gerekir. Ama devlet ne yapıyor? Engelli sporuna şöyle el atıyor: Spor Genel Müdürlüğü, son seçimlerde her engelli federasyonuna 3-4 teşkilat mensubunu yönetim kurulu yapması için istekte bulunuyor! İşte liyakat dediğimiz şey de burada ortaya çıkıyor! Dört federayona 10-12 SGM mensubu demektir bu! Bu yöneticilerin engelli sporuyla ilgili bilgisi, ilgisi var mı? Ne gibi katkı sağlayabilirler engelli sporuna? Yoksa maksat onlar vasıtasıyla engelli federasyonlarını kontrol altında tutmaktı mıdır? İşte, asıl aşılması gereken paradoks budur!

YORUM YAZ