MENÜ

Paralel hayatlar

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hayat denen gizem, bin bir surat gibidir. Bize hangi zamanda hangi yüzünü göstereceğini kestirmek mümkün değildir. Bazen şefkatli bir ana kucağı gibidir hayat, bazen de cehennemi bir çukur... Bir bakmışsınız, sizi önüne katmış sürükleyen bir deli rüzgar olmuştur; karşı duramazsınız... Bir de bakarsınız sığınacağınız sakin bir limana dönüşmüştür; huzur bulursunuz. Zaferler de hayatın getirdikleridir, yenilgiler de... Acı da, hüzün de, sevinç de, coşku da öyle... Mutluluk da hayatın bir yanıdır, keder de... Keza varsıllık da, yoksulluk da... Hepsi iç içedir ve hayatın bize gösterdiği farklı farklı suretleridir. Ve hepsi biz insanlar içindir. Ve hepsine hazırlıklı olmak zorundayız.

Hayatı ruhsal ve bedensel olarak bir bütün halinde yaşayabileceğiniz gibi, bir şeylerden yoksun olarak da sürdürebilirsiniz. Beklenmedik bir zamanda, umulmadık bir zeminde başınıza gelebilecek bir trajedi sizi sonsuza kadar sahip olduklarınızdan mahrum bırakabilir. Yitip giden bir akıl sağlığı da olabilir, bedeninizin bir parçası da... Yapacak bir şey yoktur bu gibi durumlarda. Bazen kasırgaya dönüşen kaderin önünde duramazsınız. Ama yıkılmamak elinizdedir. Pes etmemek, yaşama dört elle sarılmak, hayatın içinde varlığınızı hissettirmek size bağlıdır. Tıpkı ülkemizdeki sekiz küsur milyon engelli insanımızdan bir kısmının spor alanlarında yapmaya çalıştığı gibi.

Engellilerin yaşam alanını yok ettik
Hiçbir şey yokmuşçasına yollarına devam eden bu engelli insanlarımız, yalnız spor yoluyla hayata tutunmak gibi bir hedefin peşinde değller; aynı zamanda kazanmaya da oynuyorlar. Onlar da hırslanıyor, öfkeleniyor, efor sarfediyor ve sonunda sevinç ya da hüzün yaşıyorlar. Tıpkı bizler gibi! Zira yok birbirimizden bir farkımız. Onlar da etten, kemikten, sinirden, hücreden oluşuyor. Onların da bir zamanlar önemli bir kısmı bizler gibiydi. Yaşadıkları herhangi bir trajik olay, hayatlarının değişik bir mecrada akmasına sebep oldu sadece. Kimi ayağını kaybetti, kimi kolunu. Kimi de vücudunun bir kısmını çalıştıramaz hale geldi. Biz ve onlar diye ayırım yapmamıza neden olan da bu. Oysa hep iç içeyiz. Onların hayatı da bize paralel bir şekilde sürüp gidiyor. Hepimiz biliyoruz ki, aynı enlemde, aynı boylamda, aynı düzlemde, aynı zamandayız. Öfkelerimiz de, sevinçlerimiz de, hüzünlerimiz de, ihtiraslarımız da birbirine benziyor. Aynı şeyleri yaşıyor, aynı tepkileri veriyoruz. Aramızdaki tek nüans; onlar içeride biz dışarıdayız! Ama artık daha az saklanıyorlar. Pekin’deki Paralimpik Oyunları bir kez daha kanıtladı: Engel, onlara engel değil... Engel olan biziz!

Nüfusunun yaklaşık yüzde 12’si engelli olup da, onların yaşam alanını böylesine daraltan, kısıtlayan, onları sokağa bile çıkamaz hale getiren dünyadaki az sayıda ülkeden biriyiz. Bunun, medeniyetin en temel karinesi olduğunun bile farkında değiliz. Hala görmüyoruz, hala duymuyoruz, hala onları yok sayıyoruz ve hala altından kalkamayacağımz bu vebali bir lanet gibi omuzlarımızda taşıyoruz. Eminim, hepimizin ailesinde ya da sülalesinde bir engelli vardır. Ona rağmen kayıtsızız. Bir gün biz de onlar gibi olabiliriz. Öyle ya, trafik kazalarında, kalıtsal hastalıklarda dünya şampiyonuyuz. Bu bile bizi kıpırdatmaya, bir şeyler yapmaya itmiyor.

Gizem, Neslihan ve diğerleri
Bu bizim çağdışlıkla olan sınavımızdır. Bu sınavdan on yıllardır çakıyoruz. Yakın bir zamana kadar da çakmaya devam edeceğimize dair güçlü belirtiler mevcudiyetini koruyor. Ancak sahip olduğumuz bu çağdışı zihniyete karşın, ülkemizi muasır medeniyet seviyesine çekmek isteyen bir avuç gönüllü insanımızın ve sayıları orta ölçekli bir Anadolu kasabasını dolduramayacak kadar az olan engelli spocularımızın varlığı umut vermiyor da değil. Onların küçük bir bölümüyle Pekin’de yaklaşık 10 gün beraber olduk. Her olimpiyatın ardından yapılan Paralimpik Oyunları’ndaki Türk kafilesinin heyecanına, sevincine, üzüntüsüne ve kırgınlıklarına tanıklık yaptık. Okta Gizem Girişmen’in aldığı altın ve masa tenisinde Neslihan Kavas’ın kazandığı bronz madalya ile gönendik. Diğer sporcularımızın performansıyla gururlandık, kaçan madalyalara kahrolduk. Ve gördük ki, bu konuda yükselen bir bilinç dalgası mevcut. Bu dalganın önümüzdeki yıllarda daha da kabaracağına ve önlerindeki en büyük engel olan ilkel zihniyeti yıkacağına eminim. Zira her ne olursa olsun, tarih boyunca kazanan hep akıl, bilinç ve insanlık olmuştur. Bu işte de böyle olacaktır.

YORUM YAZ