MENÜ

Futbolun çiğnenen onuru

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Fenerbahçe Galatasaray derbisinden sonra ‘futbol’ adına hiçbir şey konuşulmadı. Konuşulamadı. Zira bunu yapabilmek için maç öncesinde ‘futbol’un gerçeklerini konuşuyor olmak lâzımdı. Yaratılan sahte dünyayı değil.
Pazar günü yine o sahtelikle çelişen bir vukuat gerçekleşince herkes fişi çekti. Öyle ya, 3 yıl önce tek maçla Lincoln’ü Alex’ten üstün yapan yorumculardan bahsediyoruz. Ve izleyicilerden.
Kandırıyorlar. Galatasaray’ı, diğer takımları, futbolcuları, izleyenleri... O kadar çok tekrarlıyorlar ki, en sonunda kendileri de inanıyor söylediklerine.
De Sanctis’in yan top zaafiyeti ancak bu maçta ortaya çıkıyor. Galatasaray’ın üst üste iki ağır maçı çıkaramayacağı ancak şimdi anlaşılıyor. 4 senedir sürekli değişen takım yapısının, kötü yöneticilik olduğunu niye anlatmadıkları da...
6 yılını Villarreal’de daimi oyunculardan biri olarak geçirmiş, İspanya Birinci Ligi’nde 8 yıl yer almış Josico’yu, yaşı, transferinin doğruluğu veya yanlışlığı dışına taşırıp kalitesiz noktasına getirme cüretindekilerin boş konuştuğu şimdi anlaşılıyor. Yıllardır yayınlanan İspanya Ligi’ni izlemedikleri de...

Arda’ya hakem yaklaşımları

Emre Belözoğlu’nun kolunu basın tribününe uzatan süreci Sabri’den sonra Arda’ya yaşatmakta kararlı oldukları da anlaşılıyor. Yani sözde korurken, göz yumarken yoldan çıkarmakta. Son haftalarda kırmızı kartı isteyen Arda’nın yanağından sempatiyle makas alan ve sırtını sıvazlayan hakemlerin, diğer futbolculara kaşlarının niye çatıldığını anlatmıyorlar. Bu işin mahallenin çocuklarını kolladığınız sokak turnuvası veya torpilin işlediği devlet dairesi değil, milyonlarca insanı etkileyen, adalet için kuralların konulduğu bir organizasyon olduğunu hatırlatmıyorlar.
Galatasaray’ın bu sarı ve kırmızı kartsız, şefkatli yaklaşımlarla yıllardır ne büyük avantajlar sağladığına değinmiyorlar. Son 3 haftadır hakemlerin bu alışkanlık ve zorunluluk yüzünden kendilerini ne durumlara soktuklarına da... Diğer takımların buna saha içinde cevap verebilecek gücünün olamayacağına da...
Her ülkede futbola birkaç takım hakimdir. Medya onları yazar, hep onlar konuşulur. Ölçü onlardır. Diğerleri hiçbirini sevmez. Çıkar için içlerinden birine daha fazla yanaşmaz. Kulluk etmez. Normal olan budur. Türkiye’de ise terstir. Son 12 yılda hızlanan süreç, asimilasyon zirvesine erişmiştir. ‘Diğerleri’ ses çıkarmamayı, isyan etmemeyi, esir olmayı tercih etmiştir. Mecbur bırakılmıştır. Sisteme ve onu yönetmeyi mükemmel beceren tek takıma... Aksi olsa 3 yıl önce parasız Galatasaray’a sempati beslerler miydi? Taraf olurlar mıydı? İnsan doğasına bu kadar ters düşerler miydi?
Diğerleri, üçünü eşit derecede sevmemeyi tekrar becerebilirse, köle olmaktan vazgeçebilirse, kimin neyi başardığı, nereye geldiği, emek verdiği, ligde mücadelenin ne demek olduğu da ortaya çıkacaktır.

Senede sadece bir gün

Diğerleri için üzüldüğünü, bu düzenin değişmesi gerektiğini söyleyenlerin aslında onları bu lobinin iyice kölesi haline çevirmeye çalıştığını fark ettiklerinde de..
Kısacası, Türk Futbolu senede bir gün gerçekleri görüyor bu derbiyle. Ve 1 günde de bunları unutması sağlanıyor. Ülke futbolunun içindekiler, 9 yıldır Kadıköy’deki her maç sonrası yaptığı gibi işi saha dışı sebeplere dayandırdıkça, 90 dakikanın sunduğu onlarca yıllık detayı örtbas etmeye devam ettikçe, Galatasaray’ın niye kaybettiğini, maçın nasıl böyle olduğunu asla çözemeyecekler.
Acaba bu düzen kurulurken ortaya çıkmış ve yükselmiş olmak insana herşeyi unutturuyor mu? Bir borç hissi mi doğuruyor? Vicdan, dürüstlük, objektiflik, cesaret, tutarlılık, alçakgönüllülük, başkalarına saygı, açgözlülükten uzak durmak yanıp kül mü oluyor ki, futbolun onurunu bu kadar kolay çiğneyebiliyorlar.

YORUM YAZ