Yılmaz Özdil yazıyor
Usta kalem Yılmaz Özdil'in kendine has tarzıyla bu haftanın spor gündemine bakışı...

Yürü be karagöz!
Öbür yazıda, Şükrü Saracoğlu gibi eski siyasilerin ‘futbola, torpile, avantaya, polise’ yaklaşımını bugünkü tabloyla kıyasladık... Hadi bir de, futbolculardan örnek verelim.
Hürriyet yazarı Zeynep Gürcanlı anlattı...
Zeynep’e anlatan ise,
KKTC Dışişleri Bakanı
Hüseyin Özgürgün.
Beşiktaşlı eski futbolcu Sergen, üstelik hayli ünlü olduğu dönemde, herhalde tatil için, Kuzey Kıbrıs’a gelmiş... Havalimanındaki pasaport polisi kimlik isteyince, “Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun!” diye dayılanmış... Polis, bakmış ki Sergen dayılanıyor, “Burası yol geçen hanı değil, tanısam da tanımasam da kimliğini görmek istiyorum” demiş... Sergen inat etmiş, kimliğini göstermek istememiş... Bunun üzerine, Kıbrıs’ta çok yaygın bir deyimle ‘yürü be karagöz’ diyerek, gözaltına alıvermişler!
İş büyüyünce, Türkiye’den bazıları devreye girmiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün’ün haberi olmuş... Dışişleri Bakanı, sorunu tatlıya bağlayabilmek için, kalkıp Sergen’in gözaltına alındığı yere gitmiş... Ancak, gel gör ki, polislere onca dil dökmesine rağmen, Sergen’i nezaretten çıkarmayı başaramamış Dışişleri Bakanı iyi mi!
Sergen geceyi nezarette geçirmiş...
Ertesi sabah, anca mahkemeye çıktıktan sonra serbest kalabilmiş.
Peki, nasıl oluyor da, koskoca Dışişleri Bakanı, polise laf geçiremiyor?
Bu sefer, kendisinden örnek veriyor KKTC Dışişleri Bakanı...
“Burası KKTC... Polis kimseyi dinlemez, torpil işlemez, hukuk dışına çıkarsan, polisin elinden kimse alamaz seni... Mesela, benim kırmızı plakalı makam aracıma hız yapıldı diye ceza yazıp, tebligatı bakanlığa gönderdiler. Cezayı ödedik. Başka çare yok... Hatta, geçenlerde Meclis Başkanı Hasan Bozer, özel otomobiliyle Girne’de dolaşırken hız yapmış, polis cezayı yapıştırmış, üstelik cezayı yapıştırmakla kalmamışlar,
KKTC Meclis Başkanı’nın resmi konutuna gidip, kapıyı çalmışlar ve cezayı bizzat Meclis Başkanı’na tebliğ etmişler!”
Uzatmayayım...
Rüzgâr yapmaya kalkacaksan, Türkiye sınırları içinde yapacaksın kardeşim!
Umarım, yavru vatan, ana vatana örnek olur...
Ve umarım, ana vatan, yavru vatana örnek olmaz.
Dakika bir Gol bir...
İstanbul’da fuhuş operasyonu düzenlendi.
500 dolara çalışan bir manken, şu ifadeyi verdi...
“Müşterim futbolcuydu.
Bir dakikada bitti!”
Herkes merak ediyor:
“Kim bu futbolcu?”
Bana sorarsanız...
Daha 90 dakika varken, düdük çalar çalmaz ‘gol atan’ları mercek altına
almak lazım!
Adam gibi adam
Fenerbahçeli Başbakan stadyumda ıslıklanınca, insanın aklına ister istemez, öbür Fenerbahçeli Başbakan geliyor...
Şükrü Saracoğlu.
Fenerbahçeli değilim.
Fanatik Göztepeliyim.
Göztepem Süper Lig’e çıkana kadar da, kalbim Trabzon ve Bursa için atar... Ancak, Şükrü Saracoğlu’na özel ilgim ve saygım vardır. Çünkü, hemşehrimdir, İzmir milletvekilidir, övünmek gibi olmasın, diplomasını onurla taşıdığım İzmir Atatürk Lisesi mezunudur.
Üstelik, İzmir işgal edilince, o sırada yurtdışında bulunmasına rağmen, “Bana ne birader, ordakiler düşünsün” diyeceğine, yük gemisinin ambarına kaçak olarak binip,
koşa koşa İzmir’e gelen, Ege dağlarında vuruşan, milli mücadele kahramanıdır.
Adam gibi adamdır.
VIP tribününde siyasileri, bürokratları, çoluklarını çocuklarını görünce, aklıma hep o gelir...
Bizzat oğlunun anlattığı şu hatıra, hafızama mıh gibi çakılmıştır...
“Sene 1942... Babam Başbakan. Üstelik, Fenerbahçe Başkanı... Ankara’dayız, Fenerbahçe’nin Ankara’da maçı var. Kardeşim ve dayımla birlikte maça gitmek istiyoruz ama, havamız olsun diye bizi babamın götürmesini istiyoruz. Babamdan çekindiğimiz için de söyleyemiyoruz, anneme söylüyoruz. Annem babama iletiyor, çocukları maça götür diye... Babam ‘peki’ diyor. Hep birlikte Başbakanlık makam aracına biniyoruz, stada geliyoruz. Şeref Tribünü’ne oturup, maçı en güzel yerden seyredeceğimizi düşünürken... Babam şoföre sesleniyor, ‘şurada dur’ diyor, cüzdanından
para çıkarıyor, dayıma veriyor, sonra da,
haydi çocuklar gişenin önüne geldik, gidin biletinizi alın diyor!”
Bu hatırayı defalarca okumama rağmen, her okuduğumda tüylerim diken diken olur.
Başbakan... Fenerbahçe Başkanı... “Avanta yok” diyor. Evladına bile... Parasını ödeyeceksin!
Hazır, Başbakan mevzuuna girmişken,
son günlerin popüler konusu ‘içki’ye de girelim bari...
Şükrü Saracoğlu 1946 seçiminden sonra, kendisini milletvekili seçen İzmir halkına teşekkür etmek için, doğum yeri Ödemiş’e gidiyor, yanında oğlu var... Masa donatılıyor, haliyle rakı, bira servisi yapılıyor. Başbakan bira içiyor... Oğlu gazoz içiyor. Ödemiş Belediye Başkanı “Evladım, yaşın 18’den büyük, niye hâlâ gazoz içiyorsun?”
diye soruyor. Başbakan’ın oğlu
“Babamın bira içtiği masada, bana gazoz içmek düşer” diyor, saygısını göstermek için... Bunu duyan başbakan, garsona sesleniyor hemen, “Delikanlı, benim birayı kaldır, bir duble rakı getir” diyor! Yani...
“Rakı içiyorum, sen de rakının bir altı, birayı içebilirsin” demek istiyor.
Hoşgörüye bak, zerafete bak...
Bir de bugün yaşananlara bak!
Peki ya polis meselesi?
Siyasiler tarafından adeta maşa olarak kullanılan, taraftara saldırtılan polis?
Gene, oğlunun hatıralarından aktarıyorum... Başbakan Saracoğlu, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin balosuna gidiyor. Müzik çalıyor... Bir genç kız, Başbakan’ın yanına yaklaşıyor, dansa davet ediyor, Başbakan reddediyor, kız fena halde bozuluyor, masasına dönüyor... 2-3 dakika sonra, Başbakan kalkıyor, o genç kızın yanına gidiyor, “Benimle dans eder misiniz lütfen?” diyor! Herkes şaşırıyor... Başbakan gülümsüyor, “Dansa erkek kaldırır” diyor.
Başbakan’ın ayağına gidip dansa
kaldırdığı o genç kız, sonradan, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın emniyet müdürü’ olan Feriha Sanerk’tir... Ve, tesadüfe bakın ki, o da İzmirli’dir.
Demem o ki... Polise insanların gözüne gaz sıksın diye ferman veren değil, kadın polisin ayağına gidecek kadar zarif bir zihniyet hakimdi bu ülkeye... Eskiden tabii!
Hadi oldu olacak, bir de ‘ezeli rekabet’ten bahsedelim...
Beşiktaş’ın sembolü İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı... Fenerbahçe Başkanı Şükrü Saracoğlu, Başbakan... Toplantıya oturuyorlar... Birkaç saat sonra, Fenerbahçe’nin maçı var Ankara’da... İsmet İnönü, toplantıyı başlatırken, salonu kahkahadan kırıp geçiren espriyi patlatıyor: “Arkadaşlar acele edelim, toplantıyı çabuk bitirelim, Saracoğlu maça yetişecek!”
Bitirmeden, şunu ilave etmezsek olmaz... Yıllar geçiyor, başkanlar değişiyor, bir gün Kadıköy’de maç var gene... Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz stada giriş yapmak için geliyor... O sırada, bilet kuyruğunda bekleyen, yaşı hayli ilerlemiş, bastonlu bir beyefendiye takılıyor gözü... Dikkatlice bakıyor. O da ne? Şükrü Saracoğlu...
Yıllar geçiyor ama, evladına bile avanta vermeyen Başbakan’ın zihniyeti aynı
kalıyor... Bilet kuyruğunda bekleyen Saracoğlu, yalvar yakar, adeta zorla Şeref Tribünü’ne çıkarılıyor, zorla!
Ateşten gömleği giymiş, milli mücadelede kan ve barutla yoğrulmuş, boğazından haram lokma geçmemiş, milletin-kulübün
çıkarlarını ailesinden, kendinden önce
tutmuş adamlardı onlar...
Adam gibi adamlardı.
Portekiz’e dikiz...
UEFA raporuna göre, Türkiye ligi, stadyum doluluk oranında, Avrupa’da 11’inci sırada.
Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya, Fransa, Hollanda, İskoçya, Rusya, Belçika ve İsviçre bizden çok daha yüksek oranlara sahip.
Bizden kötü kim var?
Portekiz.
Bizim statların doluluk oranı yüzde 50’yken, Portekiz’in yüzde 45.
E bakıyoruz...
Beşiktaş, Portekiz Milli Takımı gibi oldu.
Portekiz seyircisi Portekizli futbolcuları seyretmek için stada gitmiyor... Türkiye’nin en ateşli taraftarına sahip kulübü, Portekiz’de ne kadar futbolcu varsa topluyor.
5 gol harika ama...
Ya Portekiz taraftarı yanlış yapıyor kardeşim.
Ya da Beşiktaş Yönetimi.
Bira...
Gençleri bira içmeye özendiriyor diye, Efes Pilsen’i yasaklıyorlar ya...
Bursa transfer yaptı.
Gele gele ‘Miller’ geldi!
Ne olacak şimdi?