MENÜ

4 puan tesadüf değil

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Beşiktaş, Napoli’yle berabere kalarak hem 2 puan hem de 1 milyon Euro kaybetti. Maç bittiğinde puandan sonra ilk aklıma gelenin kaybedilen para olmasına şaşırdım elbet. Anlaşılan Beşiktaş’ın ne kadar olduğu bir türlü netlik kazanamayan ve sürekli artan borcu bizlerin de ruh halini fena bozmuş durumda. İnsanın aklına ilk para mı gelir ya??? Neyse... Beşiktaş’ın borcu başka yazının konusu olsun. Bu paragraf da girizgah olarak, burada dursun.

Maç sonrası açıklama yapan futbolcuların şu cümlesine çok takıldım: Maçlar oynanmadan, “4 puana razı mısınız” diye sorsalar, kabul ederdik.

Oğuzhan ve Tolgay’ın dillendirdiği bu cümleyi kendini tanımama, kabullenmişlik ve düşünsel bir yenilginin ifadesi olarak görüyorum. Beşiktaş ne yaparsa yapsın, hangi başarıyı elde ederse etsin “bin kerede bir olur” ya da rakibi için “o zaten eski gücünde değil” diyebilen, Beşiktaş’ı beğenmemeye yeminli, takıntılı yazar-yorumcuların olduğu memleket burası. Kabul ediyorum. Ancak! Alınan 4 puanın tesadüf olduğu düşüncesinin bazı futbolcular tarafından da kabul görmesi kendine güvensizliğin de göstergesi.

Kaybetmemeye alışmak

Mutlaka haklılık payı vardır. Neticede Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde tecrübe bakımından çok eksik bir takım ve bunu buraya sürekli katılmayı başararak giderecek. Ayrıca Napoli böylesi bir tecrübenin yanı sıra daha disiplinli ve belirli bir futbol geleneğini sürdürmekte ısrarlı bir takım. Beşiktaş’ın ise bu geleneği daha yeni yeni oluşmaya başladı demek yanlış olmaz.

Öte yandan her iki maçta da Beşiktaş’ın bir analiz ve planı vardı. Fikrim şudur ki; önceki günkü planın daha iyi işlemesine engel olan en önemli faktör de, San Paolo’da alınan galibiyetin kendisi oldu. O galibiyetle gruptaki yarış daha da kızışınca, İstanbul’da plana dahil olan kontrolün dışında bir kontrol ortaya çıktı: Yenilmemek gerek! Bunun bir nedeni de Beşiktaş’ın (kazanmaya değil) kaybetmemeye alışmaya başlaması. Daha doğrusu kaybetmek istememesi. Futbolcuların bunları göz ardı etmeleri pek doğru değil.

Bu gruptan çıkma ihtimali var ve çıktığımızda, kendi planlarını daha radikal bir şekilde uygulayan takımlarla karşılaşacağız. Beşiktaş ne zaman elenirse elensin; bu bilinçle, kendini her geçen gün daha da tanıyarak elenmeli. O yüzden de futbolcuların sarf ettikleri bu cümle ve gerisindeki anlayışı doğru değil. Her iki maç da kazanılabilirdi ve bu hiç de tesadüf olmazdı.

'Efendi' olun beyler!

Samet Aybaba, Beşiktaş’ın eski futbolcusu, kaptanı ve teknik direktörü. Memleketin seyyah teknik direktörlerinden. Şu aralar bir teknik direktör boşluğu olduğunda ilk akla gelenlerden biri olmak için yorumcu olarak programlara katılıyor. Önceki gün katıldığı bir programda “Quaresma’yı ben göndermedim, başkan gönderdi. Sonra geri aldı. Ben onu hiç görmedim. Karşı karşıya bile gelmedik. Ama onun gitmesiyle ilgili her şey benim üzerime kaldı” demiş. Çok doğru söylüyor. Ama sorun şu ki; o zaman öyle demiyordu.

“Maliyetine ve Beşiktaş takımına katkısına baktığımız zaman Quaresma’nın takımda kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Beşiktaş yönetimine verdiğim raporda da bunu dile getirdim” demişti. “3 kritere bakıyorum ben. Saha içi katkısı, tavırları, maliyeti. İlk iki parametrede hiçbir etkisi yok. Geliştirmek için de çaba yok. Diğer tarafta 25 oyuncu var. Onu takıma kabul etsem öbür oyunculardan tepki alırım. Takımımı kaybetmek istemem” demişti. Hatta çok iyi hatırlıyorum, “Size şunu söyleyebilirim: Benim sözleşmem onunkinden uzun sürecek” demişti bir canlı yayında. Beşiktaş’ın eski futbolcusuna, kaptanına, teknik direktörüne bu tavır yakışıyor mu? “O zaman taraftarın tepkisi çok yoğundu.

Ben de yönetim zarar görmesin diye onları korumak için her şeyi üzerime aldım. Günah keçisi olmayı kabul ettim” gibi cümleler güzel elbet;kendini haklı, hatta “kahraman” göstermek için. Ancak! Fedakarlık yapıp başkalarının suçunu üzerinize aldıysanız şayet, konu hakkında sonsuza kadar susmasını da bilmek gerekir. Koşullar değişince “benim suçum yoktu” diye sızlanmanın alemi yok. “Efendi”lik bunu gerektirir.

Yanlış anlaşılma olmasın

Diğer yazıda efendilik vurgusu yapmışken yanlış anlaşılma olmasın diye, üzerine biraz yazmak farz oldu. Bizim taraftar çok beğendi, sahiplendi ama “Efendi Beşiktaş” sloganından hiç hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Efendilik siz kendinizi öyle ilan ettiniz diye olmaz, rahmetli Süleyman Seba’nınki gibi bir duruşla olur ve bu ismi size, siz değil, başkaları verir. “Efendiyim” dediğinizde KİBİR ortaya çıkar ki; kibir efendiliğin bir vasfı değildir. Çok yanlış çok!

YORUM YAZ