MENÜ

Galler değil galericiler

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Avrupa’nın yarısının katıldığı şampiyonada, Avrupa’nın 6. büyük futbol ekonomisine sahip olmamıza rağmen, son 16 takım arasına neden giremedik? Cevap şu soruda: Şampiyonaya fizik, form ve mental açıdan hazır gelen kaç oyuncumuz vardı?

Gökhan Gönül kayıp, Caner... Arda... Oğuzhan... Babacan... Kim? Bir milli takım taraftarı olarak kızdığım bu. Milli takım, en yeteneklilerin yeridir. Ama önce en hazır olanların. Böyle olunca da konu Galler değil, galerici oluyor.

İtalya, İrlanda’dan, 85’inci dakikada o golü yemese dün Galler’le karşılaşacaktık ve ben bu yazıyı Portekiz-Hırvatistan maçına gitmek için bindiğim trenden değil, Parc de Princes’den yazıyor olacaktım.. Ve belki de bu yazı bir Galericinin merkezine oturduğu krizler hakkında değil Galler zaferi hakkında olacaktı. Elemelerin son 3 maçında Euro 2016’ya katılma şansımız yüzde 2.7’ydi. Bir dizi mucizevi sonuç olması halinde direkt katılım olacaktı... Ama öte yandan Play-Off çok mümkündü. Mucize oldu. Hatta öyle bir mucize oldu ki, İzlanda maçından sonra soyunma odasında teknik heyet, idari görevlilere, ‘Yahu emin miyiz direkt çıktığımıza? Bir UEFA’dan kontrol edin. Sonra rezil olmayalım’ talimatı bile verdi. UEFA’dan doğrulatıldı, sonra gider yapıldı eleştirenlere...

Maalesef bu sefer daha olası bir durum gerçekleşmedi. Almanya, Macaristan, İzlanda, İtalya ve Belçika’dan beklediğimiz sonuçlar ne yazık ki gelmedi... Olmadı. Üzüldük ve Galler’e değil, galericiye döndük.

Şişik piyasanın adamları

Peki neden futbolumuzda Galler değil de, bir galerici gerçeği var? Çünkü batık takımlarımız, küme düşmüş, yetenekli ama fit olmadığı için küme düşmemede rol oynamış Aatif’a 2.5 milyon Euro bonservis vermeye devam ediyor.. Ve kariyerinde bir sezonda 30 maç oynamamış Serdar Aziz’e 4.5 milyon Euro bonservis +3 oyuncu ve 2 milyon Euro garanti para artı deli saçması bonuslar da... Bu ekonomik durumdaki bir takımın Serdar’a 4.5 milyon Euro bonservis vermesi için İnter’in ona 9 vermesi lazım halbuki.

Şişmiş inşaat piyasasıyla yürüyen ülke ekonomisinin müteahhitlerinin ve para kavramından bihaber zengin çocuklarının yönettiği bu şişik piyasanın zengin ettiği vasat ve vasatlığı yönlendirilmiş futbolcuların arkadaşları da lüks otomobil müteahhitleri oluyor dolayısıyla. Bizim işimiz de Galler değil, Galerici krizleri oluyor.

Neye kızıyorum biliyor musun?

Bir gazeteci olarak kızma hakkım yok. Ama çocukluğundan beri bir milli takım taraftarı olarak kızıyorum. Tuttuğum takımın ezeli rakiplerinin oyuncularının benim tuttuğum milli takımda forma giymesinden ayrıca mutlu olan bir jenerasyonun ferdiyim ben. ‘Tanju nihayet benim tuttuğum takımın formasını giyiyor. Hami’nin frikiklerinden endişelenmeme gerek yok. O artık benim silahım’ diye sevinen ben, o günkü mağlubiyetleri de anlayabiliyordum. Çünkü hep bir güç farkı vardı ve Avrupa Şampiyonası’na sadece 8 takım katılıyordu. Dünya Kupası kontenjanı daha düşüktü. Gördüğüm en iyi milli takım olan 90 jenerasyonu bu kontenjan darlığından İtalya’ya gidememişti.

Şimdi yarısı katılıyor

Ama şimdi öyle değil. Avrupa’nın yarısı katılıyor.. Ve sadece 8 takım ilk turda eleniyor. Tam 16 takım arasına girmeyen Avrupa’nın 6. büyük futbol ekonomisiyiz. Peki buna rağmen neden elendik? Cevap şu soruda: Şampiyonaya fizik, form ve mental açıdan hazır gelen kaç oyuncumuz vardı? Gökhan kayıp. Caner... Arda... Oğuzhan... Babacan... Kim? Bir milli takım taraftarı olarak kızdığım bu.

Misal İrlanda elenmiş olsa -ki çok mümkündü- herkes hakkını helal ederdi. Zira yüzde 100’le geldiler. Hemen hepsi. Bizim en iyi ve en tecrübeli oyuncularımızdan Arda yüzde 30’u bulamadı. Caner yüzde 10’u. Hep takımda olmalı dediğim Oğuzhan’a yüzde veremiyorum. İşte kızdığım bu.

Şampiyonluk priminden fazla

Milli takım en yeteneklilerin yeridir. Ama önce en hazır olanların. Böyle olunca da konu Galler değil, galerici oluyor. ‘Lamborghini’ler, ‘Range Rover’lar konu oluyor. Onların çevresinde dönen kısır ve vasat bir yaşamın yansımaları.. Ve tabii akıldışı primler. Çürümüş bir dünya. Bakın! Bu primi vermek için hayatta parayla hiçbir işiniz olmaması, sokağa hiç çıkmamış olmanız gerekir. Bu mantıksızlığın başka açıklaması yok. Yabancı gazeteciler, ‘Bütün takımlar sizin primleri kıskanıyor’ diyor. Kulüpleri bu paralarla batıranlar Milli takımın da ayarını bozuyor. Almanya’nın şampiyonluk priminden 200 bin Euro fazla katılım primi ne demek! Çoğu oyuncunun yıllık gelirinden fazla prim mi olur?

Sokaktaki çocuktan da sorumlu

..Ve tüm bunları yönetmesi gereken Fatih Terim. Unvanı Türkiye Futbol Direktörü. Genel filan değil, bodoslama direktör. Sokakta oynayan çocuktan bile sorumlu.. Ve ondan başka da kimse yok. Açın bakın görev şemasına. Ondan başka kimse yok. Tek bir insan futbol adına her şeyden sorumlu. Normal bir ülkede böyle bir yapılanma olmaz. Çünkü bu tip yapılanmalar sistem kimseye bağımlı olmasın diye yapılır. Dolayısıyla bu bir yapılanma değil.

O gittiğinde bu yapılanmada yerine kimi koyabilirsin? Böyle sistem mi olur? Böyle olunca ne oluyor? Kampa bakın. Antrenman sahasında hoca olmayan Tümer Metin ve Tuncay Şanlı, altyapı hocası olan Nihat Kahveci var.

Aatif ve Serdar transferleri...

Hepsi değerli, açık zihinli adamlar. Ancak bu seviyeye yakın hocalık yapmış kimse yok. İş Terim’in sırtında. Nete bakıldığında şampiyona rekoru bir ücretle takımda. Terim bu ücreti hak eder. O CV’si var. Ama bu pozisyonun ücreti bu değil. Bu takımın da...Terim’in, ‘Yarı final oynadık başarı kupadır’dan, ‘Burada seviye çok farklı’ya 3 haftada geçişi hep yamukluklardan işte. Gerçek değil bu piyasa. Hedefler de...

Umut taraftarın hakkıdır. Ama hedefi böyle koyup gerçeği de 3 hafta sonra patlatınca tepki de saçma boyutlara ulaşıyor.. Ve Aatif ve Serdar Aziz transferleri gösteriyor ki makası değiştirmiyoruz. Öyle olunca tren kaçıyor. Olmuyor. Bu arada benim tren de Lens’de duruyor. İneceğim şimdi. Aklımda Galler değil, galericiler var. Ne yazık!


YORUM YAZ