MENÜ

Saldım çayıra...

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Nereden tutsan elinde kalıyor, iler tutar yanı kalmamış ama fiyakalı bir lakabı var; süper. Sanki ‘hiper’ koysan adını bir şey değişecekmiş gibi. Eşeği boyayıp ‘safkan at’ diye yutturmak gibi.
Yıllardır aynı berbat film. Çim yerine çayır, stad yerine ahır, öyle olunca da futbol yerine kahır! E, bu şartlarda bir de o statların tribününe insanları bekle! O, dillere pelesenk pespaye tabirle: oldu, gözlerim doldu!
Dört büyük kulüp dışında kalanların hemen hepsi, son haftalara kadar idare-i maslahat derdinde... Hedefleri de; düşmeyelim yeter, arada yabancı sınırlamasından faydalanıp, fahiş fiyatla 1-2 futbolcu satabilirsek ne âlâ! Yani rekabet azınlıkta, rehavet çoğunlukta... Türk futbolunu güdükleştiren, kısırlaştıran ve gelişimin yoluna mayın döşeyen şey, bu hedefsizliğin ta kendisidir.
Büyük kulüplerin dışındakiler, futbolun ana unsuru olan rekabet kavramını ya büyüklerle oynadıkları vitrin maçlarında hatırlar ya da küme düşme potasına yaklaştıklarında... Şeref, namus, onur, meslek ahlakı, ciddiyet, mücadele ve rekabet kavramları sadece bir kaç maça indirgenirse, bir arpa boyu yol almak mümkün olmaz.
Bütçesi 10 milyon dolar civarında olan Sivasspor şu kafa tutan konumuyla, büyüklere mi ders veriyor, yoksa kendinden kat be kat olanaklara sahip akranlarına mı? Asıl yüzü kızarması, şapkayı önüne koyması gerekenler kimler? Kendilerine başrolü yakıştıramayanların, figüranlıktan dem vurmaya hakkı olabilir mi?
Bunu fikstürde Fenerbahçe’yi takip etmesine bağlayanlara, geçen yılki garabeti hatırlatırım. 2006-2007 sezonunda her takım sırasıyla önce Beşiktaş sonra Trabzonspor peşinden de Galatasaray ile oynuyordu.
Ortada bir Trabzonspor gerçeği var. İkinci ligden geldi, ertesi sene ihtilal yaptı. Hem de aynı kadrosuyla üç büyüklerin tahtını yerle bir etti. Ne medyası vardı, ne lobisi, ne de bugünkü kadar şeffaftı o dönemler. Demek ki bir hedef koyan ve buna gerçekten inanıp isteyen yapabiliyormuş.
‘Anadolu dayanışması’ gibi ucuz, eyyamcı ve provokatif klişelerle, İstanbul’a ‘Bizans’ göndermesi yapmak, Fatih’in ruhuna sövmekten farksız. Sporun ruhuna da...
Türk futbolunun silkelenip gelişebilmesi için federasyonun, Kulüpler Birliği’nin ve futbolun içindeki bütün unsurların gerçeklerle en radikal biçimde yüzleşmeye/yüzleştirilmeye ihtiyacı var. Hoş ama boş söylemlere değil, insana yakışan statlara, futbolu sabote etmeyen, karikatürleştirmeyen, insan sağlığını tehdit etmeyen zeminlere ihtiyaç var. Güven ve adalet duygusunu tesis edecek kesin kurallara, şaşmaz bir standarda, katı bir mali disipline ihtiyaç var.
Ama hepsinden daha çok 34 maçın 34’ünde de kıran kırana rekabetten ödün vermeyecek erdemli hocalara, ahlaklı futbolculara ve sporun ruhuna inanan yönetimlere ihtiyaç var.

YORUM YAZ