MENÜ

Olma hali

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hiçbir zorluk karşısında yumruklarını ve yüreklerini çözmediler. Bozgun rüzgârlarına karşı inatla direndiler. Tam 10 yıldır camianın içinde bilinç ve aydınlanma mücadelesi veriyorlar, gericilere meydan okuyorlar. Ne acıları sindirdiler ama en sinsi oyunlar karşısında bile sinmediler. Bedel öderken/ödetilirken yutkundular ama asla yutmadılar. Her platformda Fenerbahçe gericilerine karşı, karanlığı özleyenlere karşı aydınlanma ve farkındalık savaşı verdiler. İnsanüstü bir sabır ve inatla yüzyıllık kulübün kaderini değiştirdiler.
Denizli travmasından iki gün sonra kombine ve forma kuyruğundaydılar. İstikrardan yana en radikal tavrı koyanlar yine onlardı. Seyircilikle taraftarlığı karıştıranlara, ıslıkçılara, yuhçulara karşı büyük hedefin yanında derviş sabrıyla saf tuttular. Ne ahlandılar, ne vahlandılar, ne de hayıflandılar. Neyin kaybedildiğini, neyin kazanıldığını çok iyi biliyorlardı. Çemberin ne içinde, ne dışında tam da ortasındaydılar.
Liderin 35 puan gerisine düşüldüğü 2003 senesinde, buzlu camdan bakıyormuş hissi uyandıran, gök delinmiş gibi yağan o yağmurun altında oynanan sezonun son maçında bile 23 bin kişiydiler. Dönüşü olmayan bir yola girmişlerdi.
Bu zenginliği onlar yaratmıştı, onlar üretmişti ve yağmalanmasına da kesinlikle izin vermeyeceklerdi. Sevda ve kavga manifestosunun altında onların imzası vardı. Kimseden övgü beklemediler. Câhiliye devri ulemâlarının büyük bir iştahla kurduğu engizisyonlara, darağaçlarına tek bir kelle vermemeye yemin etmişlerdi. Vermediler.
Son maçta stadı yakıp yıkmalarını, ağlak ve zavallı hallerini bekleyenler bir kez daha yanıldılar. Çünkü onlar efsunluydular. Kimseyi güldürmemeye, rahat nefes aldırmamaya kararlıydılar.
İkinci depremlerini yaşıyorlar. Ama ne yaşamak. İşportaya düşürmeden, ucuzlatmadan, ağlamadan, dilleri dolaşmadan... Çünkü geleceğin kimin olduğunu biliyorlar, daha da ötesinde kendileri olduğunu biliyorlar.
Onlar dimdik durdukça son dakika şampiyonlukları bile kursaklarında kalıyordu bazılarının... Çünkü ancak Fenerbahçe’nin karışması mutlu ederdi onları. Camia ve tribünler karışmalı, yönetim istifa etmeli, kadro ve teknik direktör katliamı olmalıydı ki, sevinebilsinler. Yine yanıldılar. Bir taraftarın yaşayabileceği en büyük iki travmanın acısını bir şehit babası kadar vakur ve mağrur yaşadılar. Gözyaşlarının ve paylarına düşen hüzünlerin kutsal mahremiyetini kimseye ihlâl ettirmediler. Fenerbahçe’nin asıl kıskandıran gücü ve geleceğinin teminatı, devlet kasası ve kıyakları, federasyonlar ve ittifaklar değil, taraftarındaki bu ‘olma hali’nin ta kendisidir.
Devrim artık olgunlaşıyor!

YORUM YAZ