MENÜ

Müridleşme

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Ülkede, siyasetinden ekonomisine, sporundan eğitimine her alanda çoğunluk aklını, vicdanını, mesleğini, hatta hayatını birilerine emanet ederek yaşıyor. Rahata, kariyere ve iş garantisine ulaşmasının en kestirme yolu da bu ‘müridleşme’ akımına dahil olmaktan, en azından müdahil olmamaktan geçiyor.
Maalesef medya artık bu yozlaşmanın tam da merkezinde duruyor. Durduk yerde birilerini Tanrı ilan ediyor, sonra herkesin ona tapınmasını istiyor. Bunu reddedenleri de hainlikle suçlayarak saldırıyor. Gerçekten Tanrı olduğuna inanmaya başlayan o kişiler de, sonunda kendisini var edenlerden bile ‘tapınmalarını’ istemeye kalkışınca kıyamet kopuyor. İşte o zaman medya, ‘Firavun’a karşı kutsal bir savaş açan Musa’ kisvesine bürünüyor.
Spor gazeteciliğinde de benzer müridleşme ve tarikatlaşma süreci yaşanıyor. Kimi bunu böbürlene böbürlene açıklayıp, dergiye kapak oluyor. Kimi de Baron yazılı pastanın mumlarına üflerken sırıtıyor. Suyun başını tutan bu medya şeyhlerine kayıtsız şartsız biat eden, güdümünde yaşayan, onlara kanat takmak için yarışan ‘devşirme müridler’ ihyâ ediliyor. “Şeyh uçmaz, mürid uçurur” sözünün en somutlaşmış hali...
Geri kalan azınlık da, bu azman tarikatlarla değil çarpışmayı, çatışmayı bile göze alamıyor. Önce spora, sonra da spor medyasına sinsice sirayet eden, daha sonra tepeden inme ‘tayinler’ yaptıracak güce ulaşan ‘cemaat adamları’ ise bu yazının konusu dışında tamamen...
Mesela bir teknik direktör, nasıl bir metamorfoza uğrayıp ‘tehdit direktör’ çizgisine ulaşıyor. Ona bu cüreti verenler kimler? Yerinde kim olursa olsun aynı duruma gelebilir.
Bazılarının karşısında soru sorarken kekeleyen, cümleleri eveleyip geveleyenler Gerets’e, Zico’ya, Daum’a, Tigana’ya, Şenol Güneş’e, Del Bosque’ye, Mustafa Denizli’ye karşı nasıl da acımasız, gaddar ve saygısızca bir kimliğe bürünebiliyorlar? Bu durumdan asıl ders çıkarması gereken medyanın kendisi değil mi? Durum giderek vahimleşiyor. Medya Tanrılar yaratmaktan vazgeçmedikçe, bu sancılar da hep kendini tekrarlayacak.
Genel manzara, tehiyyât duasını bile bilmediği halde tarikat şeyhliğiyle servet yapan ilkokul mezunu A.K. ile Kur’an-ı Kerim’i ezbere bildiği halde, onun haremine dahil olan üniversite öğrencisi F.Ş.’nin ibret dolu öyküsüyle tıpatıp örtüşüyor aslında. Konu ‘derin’, ama yerimiz dar; en iyisi Ezginin Günlüğü’nden birkaç dize ile noktalayalım...

Deli ağacın kuşları
Ne konuşur susuşları
Nice sorup duruşları
Kim kral, kim soytarı?

Gören göz neler görür
At izinden, it ürür
Soran sonunda bulur
Kim kral, kim soytarı?

YORUM YAZ