MENÜ

Bir varmış bir yokmuş

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin yakın geçmişinde manzara hep parçalı bulutludur. Bir varmış bir yokmuş başlığı da bu yüzden zaten. Bir sene şampiyon, ertesi sene ortalıklarda yok. Uzak ara ikinci, uzak ara üçüncü... Bir sene şampiyon, ertesi sene ligin ya başında ya da ortasında yarıştan kopmuş bir takım.
Son 5 yıla baktığınızda manzara çok farklı. Üçünde şampiyon ikisinde kılpayı ikinci... Ama neredeyse sezonun son düdüğü çalınana kadar mutlaka yarışın içinde. Son haftada kaçan şampiyonluklar doğal olarak sezon ortasında havlu atmalardan daha kabul edilemez geliyor herkese. Halbuki bundan sonra hep böyle olacak; ya son haftada şampiyonluk alacak ya da verecek.
Amatör branşlarda dahi durum karbon kağıdıyla kopyalanmış gibi. Son ana kadar kafa kafaya, nefes nefese yarışın içinde olan ve ligi baştan sona domine eden takımlar topluluğu...
Lobilere, psikolojik harekâtlara direnerek, hiç kimseden hiçbir şey beklemeden, aferin almak ya da yasak savmak uğruna değil ‘spor kulübü’ kavramının hakkını vermek ve kulübün ülke sporuna karşı yükümlülüklerini yerine getirmek adına... Basketbol ve voleybolda rekabeti tetikleyen, rakiplerini çomaklayıp dirilten de Fenerbahçe oldu. Kalite bir anda sıçrama yaptı. Sponsorlar bile hiç olmadığı kadar cesaretlendi, müessese kulüplerinin tahtları sallanıyor. Ama bu ne kendi taraftarına yetti, ne de medyada yeterli destek gördü.
Çünkü kendini Fenerbahçe nefreti üzerinden tanımlayan, kazancını, refahını, şöhretini ve varlığını bununla katlayan, hatta sırf bu nedenle el üstünde tutulup, pamuklara sarmalanan ‘Tarafsız Taraftar Eğri Bodik’ karikatürlerinin işgali sürüyor bizim mecrâda. Yazdıkları, konuştukları devşirme müridlerince ya da kursak bağımlıları tarafından âyet veya hadis gibi kutsanan, necâseti, nefâset gibi ambalajlayan garâbet adamlar. Göz göre göre inananlara, yiyenlere, yutanlara ve servis yapanlara afiyet olsun.
Necip Fazıl’ın deyimiyle, ‘zamanı kokutanlar’ da, tabana alçaldıkça yükseldiklerini zannedenler de bunlar. Hiçbir şart altında Sarı-Lacivert için ne iyi bir rüya görmüşlükleri vardır ne de beyaz yumurtlamışlıkları... Savaşları ‘barış’, barışları ‘savaş’ diye yutturan simyacılardır bunlar. Bu kulüp ne kadar kötüyse onlar o kadar iyidir. Tersi durumlarda arsız bir çığırtkan korosu oluşturur, yırtınırlar da yırtınırlar. Taa ki; istedikleri murada erip, onlar da kerevetlerine çıkana kadar.
Son olarak bir soru: İbrahim Toraman gibi bir delikanlı daha çıkabilecek mi bakalım bu ülkede?

YORUM YAZ