MENÜ

'Yıkanmak istemeyen çocuklar olalım!'

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

1980’lerin ortalarına doğru Ankara Siyasal’da okuyan arkadaşım Burhan Kömpe, sol bir dergi için Ünsal Oskay hocanın -o zamanlar sanırım doçentti- yazdığı ‘paranaoid ahlakçılık’ başlıklı altı yedi sayfalık bir makalesini getirdi Samsun’a... Müthişti. Kitle ahlakının hastalıklı yapısını ve bu yapının kendini her bir birey üzerinden nasıl yeniden ürettiğini anlatıyordu. Hocanın bu makalesine sonra “Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım” adlı kitabında da rast geldim.
Şu Ahmet Çakar ve ‘bikini’ tartışmaları haberlerini, forumlardaki bu konu üzerine yapılan geyikleri okurken aklım hep bu makaledeydi.
Ahmet Çakar üzerine bir şeyler yazmaya gerek var mı artık, bilemiyorum. Belki sadece şu; “ne kadar rezil olursak o kadar iyi...” Belli ki Çakar, bu süratle kepazeleşen dilde bir gelecek buluyor. Bulduğu geleceği de kendi için olmaktan ziyade, çocukları ve ailesi için düşünüyor olabilir. Sonuçta, bu dilin geleceği ‘paradır.’ Çocuklar için daha iyi bir ev, daha iyi otomobiller, daha iyi okullar ve haliyle daha iyi bir hayat. Ama unutulan bir şey var, gelecekteki yaşam, kullandığımız kavramlarla, dilimizle bir çamur deryasına dönerken, çocuklarımızın da bizim yarattığımız bu cehennemde kaçabilecekleri çok az delikleri olacak. Kaçtıkça yalnızlaşacaklar, yalnızlaştıkça kaçacaklar.
Babaları için arkadaşları ne söyleyecek, babalarının arkadaşları için neler söylenecek, işte bütün mesele burada. Geleceklerinin kurucu öğesi olan babaları, onların geleceğini “espri yapıyorum” şımarıklığıyla paraya tahvil ettiğini düşünürken, onların ve başka çocukların dünyalarını, umutlarını nasıl kepazeleştirdiğini görmüyorsa, artık söylenecek çok az şey kalmıştır.
Çakar için böyle de, bu espri olmayan espriye ortak olarak onu çoğaltan, geliştiren, yeniden üreten ‘taraftarlar’ için farklı mı?
Bir ‘Recep İvedik’ toplumu güzellemesi görmüyor musun bu dilde? İçinde zerrece bilgi olmayan, bir tür ‘sokaktaki adamın’ kendine gülmesi gibi hali. Kendine gülerken çocuğunu, kardeşini de kendisine benzeten biri... Benzerini gördükçe ona güldüğünü düşünürken kendini daha rezil eden biri... Özne olması gerekirken nesneleşen, nesneleştikçe gülen, güldükçe daha da nesneleşen biri. Bütün bu cıvıklığı futbol sanan, futbolu da bu cıvıklık sanan biri...
Gülmeyin... Doğru söylüyorum, paranoid bir bilgilenme bu. Güldükçe çoğalan bir şey, ilgiyle büyüyen bir ergenlik sivilcesi gibi.
Önerim, bu cıvıklığa gözümüzü kapamak, hiç yokmuş, olmamış gibi yanından geçip gitmek. Onu, kendiyle, kendi kepazeliğiyle başbaşa bırakarak... Bu hastalığı büyüten şey ilgimizdir, ilgimizi onlardan esirgeyelim... Esirgeyelim ki, çocuklarımız ağız dolusu ve kahkahalarla güzel güzel gülsünler...
Bir de bulup Ünsal Oskay’ın şu kitabını mutlaka okuyun. Unutmayalım, gelecek, aklımızda ve ruhumuzdadır.

YORUM YAZ