MENÜ

Nerede Beşiktaş'ın merhameti, nerede?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Galatasaray maçı bitti, bir süre belki enteresan bir şey olur diye beklemek gibi bir huyum vardır, bekledim. Önce takıma bir iki tezahürat edildi ardından, manasız iki süreç başladı. Önce, “Baki ortaya üçlü çektir Kartal’a” diye bağırıldı. Bunun Baki’ye destek amaçlı iyi niyetli bir girişim olduğundan hiçbir şüphem yok. Ama yapılmasa daha iyiydi. Sonuçta Baki, dikkatsiz ve savruk bir oyuncu. Galatasaray maçında da biri telafisi zor, diğerleri ise ihmal edilemeyecek önemde hatalar yaptı. Bu sezonki genel formsuzluğundan yine ‘bir şey kaybetmemişti.’ Belki şimdiye kadar göremediğimiz gizli kalmış meziyetleri de vardır ama her şeyin ötesinde akıllı, iyi niyetli, gayretli biri olduğu konusunda en ufak bir şüphem yok.
Baki’nin ortaya çağırılması onu rencide etti kanımca. Çünkü, o da bu maçta ‘iyi olmadığını’ biliyordu ve kendi eleştirisini kendisi yapabilecek kadar olgun biriydi.
İkincisi daha vahim, daha merhametsizceydi.
Maçı kazanmış bir takımın taraftarı olarak eğlenmek elbette ki en doğal hak. Ancak bunu kendimiz için bir eğlenceye dönüştürmeyi becerebildiğimiz noktada ‘iyi insan’, ‘iyi taraftar’ olabiliriz.
Baki’nin ardından Beşiktaş kapalı tribünü önce şu meşhur 8-0’lık Ankaragücü-Galatasaray maçını hatırlatan “92-93 sezonunda..” diye başlayan küfürlü tezahüratı tutturdu. Ardından da uzun uzun “Çıktım taşın üstüne...” diye başlayan diğer küfürlü tezahürata geçti. Ve diğer küfürlü tezahüratlar. Yenik Galatasaraylılar, orada öylece, sessizce bekliyorlardı. Sanırım ben homurdanmış olmalıyım, yanımda ben yaşlarda saçları sıfıra yakın kesilmiş esmer bir arkadaş, “Onların yerinde olmak istemezdim” dedi ve devam etti; “Benim de çok başıma geldi. İnsan kendini çok kötü hissediyor. Hem yenilmişsin hem de o kadar küfür yiyorsun...”
Adını bilmediğim o arkadaşla orada, kapalının kapısının önünde bir ‘merhamet kardeşliği’ kurduk bir anda. Oysa yapılması gereken şuydu; statta Beşiktaş için şampiyonluk şarkıları söyleyip sokağa akmak ve devamında gittiğimiz her yerde ‘işimize bakmak’... Yenilmiş ve bizim İnönü’yü terk etmemizi bekleyen Galatasaraylılar’a da acılarını, üzüntülerini yaşamaları için izin vermek...
Acımasızlık kimseye bir şey kazandırmıyor. Başkalarının acısına bakmayı beceremezsek, merhametin kalbimizi yumuşatmasına izin vermezsek, nasıl iyi biri olacağız? Evet, trajik olmayan herşey gülünçtür. Ama futbolun trajedisi de mağlubiyettir. Yenilmişler üzerinden mizah yapılamaz. “Bir Yahudi hikayesi, bir Yahudi düşmanının ağzında mizah olamaz” derken Andre Comte-Sponville ve mizahı överken, acımasızlığın ironik yani yaralayıcı olduğunu söyler ve şöyle devam eder; “İroni yaralar, mizah tedavi eder. İroni öldürebilir, mizah yaşamaya yardım eder. İroni tahakküm kurmak ister, mizah özgür bırakır. İroni aşağılayıcıdır, mizah mütevazı.”
Farkında mıdır bilmem ama sanki futbolu formüle eder Sponville: “Biraz mizah, biraz sevgi: Biraz neşe.”

YORUM YAZ