MENÜ

Hep kontrol tam kontrol

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Viktoria Plzen, Çek Milli Takımı ile birebir aynı oyunu oynuyor. İki deplasman (!) maçı yapacak olan Fenerbahçe’nin bir an bile dengeli oyundan vazgeçmemesi gerekiyor. Oyun kontrolünü hiç kaybetmemeli. Yoksa duygusal çıkışlar ve disiplinden kopmanın cezası çok ağır olabilir

Plzen’in Napoli performansı şöyle: 4 gol girişimi, kaleyi bulan 4 şut, çerçeve dışında atılan top yok ve 3 gol. Aslına bakarsanız bu galibiyetin Bate’nin Bayern karşısında aldığı galibiyetten çok farkı yok. Napoli 19 şutun 12’sini dışarı atmıştı. Benzer bir durum Atletico’yu 1-0 yendikleri grubun son maçı için de geçerli. Madrid’in tamamen yedek kadroyla çıktığı maçta, 2 kaleyi bulan şutlarından 1 korner golüyle zafere ulaştılar. Maçlar benzese de takımlar birbirinden farklı. Kuşkusuz onlarca maçlarını seyretmedim ama Avrupa maçlarını ve liglerinde oynadıkları 2 maçı seyretme şansım oldu.

Plzen’de ilk dikkati çeken, takım şekli. Genelde Horwath ve Darida’dan oluşturulan 4-2-3-1’in ikilisi tam birer çapa görevi görüyorlar. Bu iki oyuncuya olan mesafeler neredeyse hiç bozulmadan oynamayı başarıyorlar. Abartmadan söylüyorum. Geçtiğimiz ay izlediğimiz Çek Cumhuriyeti Milli Takımı’yla neredeyse birebir aynı oyunu oynuyorlar. Ama daha iyiler. Oyuncularından 3’ü halihazırda milli olsa da oyun şablonları ve stratejileri çok ama çok benziyor.

Yobo mevzusu

Beşiktaş maçında dile dolanan Yobo’nun neden oynamadığı mevzuun boş bir tartışma olduğunu düşünüyorum. Beşiktaş’ta oyunu skor yönünde sürüklemesi beklenen oyuncuların başında Holosko geliyordu. Sow solda ama içeri yönelen bir oyuncuydu. Dolayısıyla desteğin az olduğu bir kanat oyununda hele de Hilbert ve Holosko’yla karşılaşılacağı düşünüldüğünde Niang’a değil de bu ikiliye tedbir almak daha mantıklıydı. Dolayısıyla 6 yabancı sınırlaması doğrultusunda Ziegler’i tercih etmek, Meireles’in Fernandes’i tutmakla görevli olması göz önüne alındığında mantıklıydı. Nasıl olsa önde baskıyla Beşiktaş uzun vurarak çıkacak ve Bekir-Egemen ikilisi Niang’a üstünlük sağlayacaktı. Zaten Kuyt’ın kendi kalesine attığı gole kadar bu plan da işledi. Neden Yobu diye sormak manalı değil, çünkü sebep belli. Ancak sonrasında başka sebeplerle işler yolunda gitmedi.Bugün tabii durum farklı. Yobo sahada olacak.

Kontratak planı şart

Bu kadar kompakt, birbirine yakın bir takıma karşı deplasmanda oyun merkezini nerede tutacağınız çok önemli. Hem Sow ve Kuyt’ın özellikleri gereği hem de Fenerbahçe’nin belirgin sürekli işleyen bir kontratak şablonunun olmayışı, oyun merkezini kendi yarı sahasının ortasında kurma planını sorunlu yapıyor. Fenerbahçe, oyun merkezini oyun alanının ortasına kadar taşıyacaktır. Sonrasında da kontrol futbolu oynamak isteyecektir. Ne çok önde baskılı bir oyun, ne de savunmayı geri çeken bir futbol bekliyorum. Mönchengladbach maçında atılan 3’üncü ve 4’üncü gollerde olduğu gibi, orta sahada birebir kontaklı konsantre bir futboldan çıkacak... Bu oyunun en kritik oyuncusunun kim olduğu belli: Baroni.

Keşke yıldızları olsa

Hiçbir oyuncu için özellikle dikkat gerekir demiyorum. Çünkü ahım şahım yüksek bir kaliteden bahsetmek lazım. Ancak keşke bir kaç çok üst düzey oyuncu olsaydı da oyunu onların sırtına yıkma eğilimi gösterselerdi diye zaman zaman düşündüm izlerken. Darida-Horwath ikilisinin merkez görevini sekteye uğratacak ve oyunlarını dağıtacak bir formül aramak şart. Burada Emre ve Meireles’in yokluğunda Kocaman’ın nasıl bir kurguyla takımını kuracağını merak ediyorum.

4-3-3’le zor

Aykut Hoca’nın Alex sonrası temel hedefi 4-3-3 ama maçına göre 4-2-3-1’e de dönüyor. Ancak Sow ve Webo ikilisinin oyuncu özellikleri bilinen anlamda iki dizilişe de çok uymuyor. Oyun merkezi ileride olduğunda sorun fazla değil. Ancak geriye çekildiğinde iş değişiyor. Sow ve Kuyt’un 5’li orta sahanın kenarlarına gitmesi rakibin işleyişini kolaylaştırıyor. Çünkü iki oyuncu da daha kısa mesafelerde kaleye yakınken etki edebiliyor. Eğer bu iki dizilişle oynanacaksa, daha defansif oyunlarda bu iki oyuncudan birinin kulübeye gitmesi daha mantıklı.

Volkan ve Baroni

Fenerbahçe’nin üst düzey kaleci alışkanlığı var. Vasat performans kabul etmeyen bir gelenek. Neredeyse 20 yıldır kaleci sorunu yaşamadılar. Bugün Volkan’la yaşadıkları da aslında başka bir kulüp için ciddi bir sorun sayılmaz. Ama konu Volkan ve Fenerbahçe olunca durum değişiyor. Volkan maç kurtarmak zorunda. Bunu bu sene sadece Avrupa’da yapabildi. Orada daha rahat konsantre olabiliyor. Kıbrıs, Marsilya ve Almanya’da yaptıklarını burada da yapması lazım. Ve asıl önemlisi Baroni. Kuyt ve Sow’un orta saha özelliklerinin olmayışı ve onun neredeyse ikinci bir santrfor gibi oynayışı da altı çizilmesi gereken bir durum. Emre’nin yokluğunda onun iki yönlü oyununa fazlasıyla ihtiyaç var. O, bu maçta Fenrbahçe’nin oyun merkezi olması sebebiyle ekstra bir önem arzediyor. Umarım bugün içindeki Maldonado değil, Alex ortaya çıkar.

0-0 da bir seçenektir

90 değil 210 dakikayı 0-0’la bitirmek bile bir seçenektir. Oyun kontrolünü hiç kaybetmemek lazım. Çünkü Beşiktaş maçındakine benzer duygusal çıkışlar ve disiplinden kopmaların cezası çok ağır olabilir. İkinci maça evdeki maç olarak bakmamak lazım. Fenerbahçe iki deplasman oynayacak ve bir an bile dengeli oyundan vazgeçmemek gerekiyor.

Cüneyt Çakır’ın kırmızısı

Eğer ayağınızı 2 metre yukarı kaldırıyorsanız ve tabanınız da yere 90 derecede duruyorsa etrafınızda rakip var mı diye bakacaksınız. O ayak rakibin dalağına gelirse kırmızı kart riski vardır. O riskin varlığını zaten Nani biliyor. Son derece yumuşak düşmesine rağmen 1 dakika yerde yatması da bundan. Pozisyon yüzde 50 kırmızıydı, hakem bu açıdan baktı. Çakır, UEFA nezdinde paun kaybettiyse bu pozisyondan değil sonraki kararlarından olacaktır. Zaten UEFA’nın açıklaması da bu yönde. Bu, Manchester United maçında değil de Dortmund maçında olsa bu karar asla bu kadar yankı bulmazdı bu da net.

YORUM YAZ