MENÜ

Altın tepsideydi!

Ayağımıza kadar gelen fırsatı son aylarda yaşanan olumsuz gelişmeler sonucu teptik

Altın tepsideydi!

Birkaç ay önce TMOK Başkanı Uğur Erdener 2020 şansımızı şöyle değerlendirmişti: Hamit bey, Olimpiyatı bize altın tepsiyle sunuyorlar ama biz elimizin tersiyle itiyoruz! Adaylık sürecinde yaşananları en iyi özetleyen cümle buydu. Erdener haklı çıktı, altın tepsiyi geri çevirdik! Nasıl mı? Gezi sürecini yüzümüze gözümüze bulaştırdık; Suriye kirizinde en şahin biz olduk; Akdeniz Oyunları’nda 500 altın vererek dopingi patlattık; aynı oyunlarda ırkçı güreşçiye bayrak taşıttık; kadına ayrı, erkeğe ayrı olimpik havuz sözü verdik; şikeden ceza alan takımlara göz yumduk vs.

2020 Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na adaylık süreci başladığında iki kent ön plana çıkıyordu. İstanbul ve Tokyo. Mart ayında IOC heyetinin kentleri ziyaretiyle startı verilen süreçte en büyük favori olarak İstanbul gösteriliyordu. Bunun da önemli gerekçeleri vardı. Büyüyen ekonomi, siyasi istikrar, yüzde elliye varan genç ve dinamik nüfus, devletin topyekün İstanbul’un adaylığını sahiplenmesi, hükümetin yasalarla teminat vermesi, 19.4 milyar Dolar’lık devasa bütçe, iki kıtada toprağı olan tek kent olması, tarihi ve kültürel önemi, adaylık konusundaki istek, arzu, heves ve coşkusu, kusursuz projesi, halkın yüzde 83’e varan desteği, daha önce 4 kez kaybetmemize rağmen olimpiyat ısrarından vazgeçmememiz, organizasyon düzenleme konusundaki sıradışı yeteneğimiz, adaylık çalışmalarını yürüten profesyonel ekibin bilgisi, birikimi, çalışkanlığı IOC delegelerinin İstanbul’a sempati duymasına neden olan başlıca gerekçelerdi. Başlangıçta her şey iyi gidiyordu. Hiç olmadığımız kadar olimpiyat düzenlemeye yakındık. Madrid’e zaten şans verilmiyordu, Tokyo ise kara kara düşünüyordu. Gerçekten de 2020’yi alacağımıza bu satırların yazarı da dahil olmak üzere toplumun ve yönetenlerin büyük bir kısmı inanıyordu.

İmajımızı yerle bir ettik

Gelgelelim, Mayıs ayı sonunda ve Haziran ayı boyunca başlayan Gezi Parkı protestoları sürecinde yaşananlar bir anda her şeyi ters düz etti. Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hükümetin protestoculara karşı hoşgörüsüz tutumu, polisin şiddet uygulaması, bu şiddet sonucu 5 insanın hayatını kaybetmesi, binlercesinin de yaralanması, göz altılar, tutuklamalar Türkiye’nin imajını yerle bir etti. Gezi’yle ilgili sorulara kaçamak cevaplar verildi. Ama mızrak çuvala sığmıyordu. Bu süreçten gerekli ders alınmamış ki, 2020 oylamasının yapıldığı saatlerde ODTÜ’de ve Taksim’de yine polis şiddeti vardı. Ardından patlayan Suriye krizi de aleyhimize işleyen faktör oldu. Türkiye’nin bu konuda topyekün savaştan yana tavır alması, İstanbul ile ilgili endişeleri iki misline çıkardı. Suriye’de patlak verecek bir savaşın bölgeye istikrarsızlık ve ekonomik yıkım getireceği gerçeği hesaplanamadı. İstikrarsızlığın ve ekonomik yıkımın olduğu bir coğrafyaya da olimpiyat vermezler zaten, vermediler de... Elimizi zayıflatan bir diğer konu ise doping patlaması oldu. Akdeniz Oyunları’nda altın madalyaya 500 altın ödül vaat edilince bir doping furyası yaşandı. Son sunum sonrası bu konuyla ilgili sorulan sorular da sabıkamızın göstergesiydi.

Bu kadar defoyla olmazdı

Yine Akdeniz Oyunları’nda yaşanan bir diğer skandal ise ırkçı ifadeler kullanan, Ermeni’ye, Rum’a hakaretler yağdıran güreşçiye ceza vermek yerine bayrak taşıtmamızdı. Bu olayı IOC üyelerinin bir kenara not ettiğini düşünemedik maalesef. Bütün bunlar yaşanırken, giderek dinsel bir argüman kullanan, vatandaşların hayat tarzlarına müdahale eden Başbakan Erdoğan’ın memleketi Rize’de yaptığı son konuşmada kadına ayrı, erkeğe ayrı olimpik havuz sözü vermesi ise bardağı taşıran son hadise oldu. Böyle bir şeyin olimpik felsefede yeri olmadığını bilmemiz gerekirdi. Başbakan daha sonra bunu düzeltme yoluna da gidebilirdi, ama bunu da yapmadı. Kadına ayrı, erkeğe ayrı olimpik havuz yapılmak istenen bir ülkeye olimpiyat verilir mi, varın siz düşünün. Elbette işin bir de şike boyutu var. İki kulübümüz UEFA’den şike cezası aldı, CAS da onayladı. Ama bizim federasyonumuz olanı biteni halının altına süpürüverdi. Hala da görmezlikten, duymazlıktan geliyor. Dopingin üstüne bir de uluslararası arenada ülkece şikeci damgası yiyiverdik. Kısa zamanda bu kadar skandala imza atan, bu kadar defosu olan bir ülkeye olimpiyat verilmesi zaten sürpriz olurdu. Ama o sürpriz olmadı! Yazık oldu, hem de çok yazık. Bir daha böyle bir fırsat ne zaman elimize geçer bilinmez. Tabiri caizse kendi ayağımıza kurşun sıktık. Meslek hayatımın en büyük üzüntüsünü dün gece yaşadım. Maalesef bunu hak etmemiştik.

Hamit Turhan

Haberin Devamı
YORUM YAZ