Bir efsanenin ardından...

“Tanrı sevdiklerini çabucak yanına alırmış”. Tamam anladık da bizim günahımız neydi. Seni çok ama çok özleyeceğiz Özhan Ağabey...
Haberin Devamı ›
Aslında bugünün geleceğini hepimiz biliyorduk ama konduramıyorduk. Maalesef Özhan Ağabey’imizi kaybettik. Evet kaybettik, tüm Türkiye, tüm spor camiası, tüm iyi insanlar kaybetti.
Onu Galatasaray’ın yöneticisi, daha sonra da başkanı olarak tanıdık. Tanıdıkça sevdik, sevdikçe daha iyi tanıdık. Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçında; ki, tarihe geçen maçlardan biri oldu bu karşılaşma ve Galatasaray ezeli rakibine tam 6-0 yenilirken her golden sonra rakip takımın başkanı Aziz Yıldırım’ın elini sıkarken tanıdık. Centilmenlik denince ilk akla gelen isim oldu Türkiye’de. Kendisini en çok eleştirenleri bile inanılmaz kişiliğiyle canlı yayında ağlatırken tanıdık. Kulüple ilgili bir toplantıda, “Başarımın sırrı bire bir, yüz yüze insanlarla konuşmaktır. Şu salonda şu anda en azından 500 kişi var. Herkesle en azından bir kere yüz yüze konuşmuş ve fikirlerini dinlemişimdir” derken tanıdık.
Galatasaray sevgisini aşılıyordu
Sert görüntüsünün ardında yufka gibi bir yürek bulmak her zaman için mümkündür. Eğer sınırlarına uymayan bir davranışta bulunursanız vay halinize. Üç cümleyle dünyayı başınıza yıkar. Kendi kendinize, “Bir daha Özhan Ağabey benimle konuşmaz” dersiniz fakat 10 dakika sonra başka üç cümleyle öyle bir gönlünüzü alır ki, “En çok beni seviyor” diye düşünürsünüz.
Kendisi hiç sevmezdi böyle konuları ama yardımseverlikte yanına yaklaşabilecek biri zor bulunur. Her sene sadece hastanede zor durumdakilere yardım etmek için ayrı bir bütçe oluştururdu. Fabrikasında çalışan binden fazla işçisinin neredeyse tamamıyla isimleriyle konuşuyordu. Fabrikasının bulunduğu yerde bir ilkokul yaptırmasına rağmen fabrika içinde de okul öncesi çocuklar için okul kıvamında bir kreş açtırmıştı. Zaman zaman buralarda dolaşarak minik çocukların hepsinin Galatasaraylı olmaları için tatlı bir uğraş veriyordu.
Altınoluk günlerinden hoş bir anı
Aile ise Özhan Ağabey’in Galatasaray sevdası için birçok fedakarlık yapmış, senelerce “Özhansız” yaşamak zorunda kalmışlar. Özhan Ağabey’in bir kızı ve bir oğlu var. Kızı Zeynep, oğlu Murat. Murat aynı zamanda Galatasaray Lisesi’nden dönem arkadaşım. Zaman zaman babasını başka bir aileye kaptırmış gibi konuşur, “Birçok şeyini verdi Galatasaray’a ama en önemlisi sağlığını verdi” diye sitemde bulunurdu. Eşi Asuman Hanım ise hepimizin bildiği bir anne. Hayatım boyunca unutmayacağım... Özhan Ağabey’yi zar zor ikna etmişiz. Kulağımıza gelmiş. Başkanlığı bıraktığı ilk günlerde Altınoluk’taki yazlığında bisikletiyle dolaşıyor, oksijen yüklemesi yapıyor. Ellinci ricamızdan sonra, “Gel bakalım ama fotoğrafı sen buradayken konuşuruz” dedi. Foto muhabiri arkadaşım Erol Demirkol ve gazetenin ulaştırma görevlisi Cengiz Bey’le yola çıktık. Tüm yol boyunca, “Acaba izin verir mi?” diye konuşuyoruz. Neticede gittik, fotoğrafları da çektik, çok güzel röportajımızı da yaptık. Ama yaptığımız güzel röportajdan çok, orada yaşadıklarımız etkiledi üçümüzü de. Mütevazı bir apartman dairesi, elde yapılmış sigara börekleri, taze demlenmiş çay, daha sonra meyve servisi ve bunları bize servis eden Asuman Hanım. Canaydın Ailesi’nin milyonda biri olmayan insanları görüyoruz, yaşıyoruz. Basına karşı, daha doğrusu insanlara karşı olan tavırlarını. Bir de bizim gördüğümüz muameleye bakın. Ağızlarımızın kenarları kulağımıza kadar geliyor. Hele sigara böreklerini ikişer ikişer mideye indiren Cengiz Bey’inkiler ensesinde birleşiyor. Özhan Ağabey böreklerin bittiğini görerek, “Asuman biraz daha börek kızartın, çocuklar açmış” diyor ve yeni börekler geliyor. Akşamına, “Bir yere söz vermeyin, sizi harika bir yere götüreceğim. Saat 20.00’de hazır olun otelinize geleceğim” diyor. Kendi kullandığı arabasıyla alıyor bizi götürüyor, cennetten bir köşeye. Tüm çevredeki insanlar hemen yanında Özhan Ağabey’in. Sanki hepsinin babası. Ulaştırma görevlisi Cengiz Bey, “Tüm arkadaşlara dönünce hava atacağım, Özhan Bey benim şoförlüğümü yaptı” diyerek keyfine keyif katıyor. Sonra bizi otelimize geri getiriyor. Bir baba gibi, “Çocuklar geceleri buralar biraz serin olur üzerinizi iyice örtün” diyerek karanlığın içinde kayboluyor.
Keşke stadın açılışını da görseydin
Seyrantepe’yi, Aslantepe’ye çevirmek için ne kadar uğraştığını en iyi yakınlarındakiler bilir. Artık her şey bitmiş, stadın imar planları izinleri çıkmış. Birkaç ay sonra temel atılacak. Özhan Ağabeyi bilen bilir. Her yaptığını, yapılanı arşivler, dosyaları vardır. Bir gün Mecidiyeköy’deki kulüp binasına çağırıyor beni, sıkı sıkı tembihliyor, “Gazeteci olarak değil, bir kardeşim olarak burada bulunuyorsun” diyerek elimizi ayağımızı bağlıyor. “Bak Serdar bunlar Ankara-İstanbul gidiş dönüş biletleri. 200’den fazla gittim geldim Ankara’ya bu izinleri alabilmek için. Ama bitti işte en sonunda göreceğim bu stadın yapıldığını” diyor. Tamam be ağabey, yapıldığını gördün de bir de açılışını görseydin, ne kadar yakışıklı bir gün olurdu o. Ama merak etme bizim ömrümüz olursa sana söz o günün bir tek senin için düzenlendiğini düşüneceğim. Eminim seni bir aralar çok üzen Galatasaray taraftarları da burun direkleri sızlayarak sana yakışır tezahüratlarını yapacaklardır.
Kısaca derler ya, “Tanrı sevdiklerini çabucak yanına alırmış”. Tamam anladık da bizim günahımız neydi. Seni çok ama çok özleyeceğiz Özhan Ağabey.