Yeter ki fantastik olsun

Modern hayatın cenderesinden bir süreliğine kaçmak, bedenimizden sıyrılıp farklı diyarlara yolculuk etmek herhalde hiçbir zaman bu dönemki kadar talep görmemişti. ‘Yüzüklerin Efendisi’, ‘Harry Potter’, ‘Taht Oyunları’ gibi serilerin açtığı kapı öylesine büyük oldu ki, başka türlü dünyalar, farklı ırklar, dünyanın alabileceği alternatif şekiller popüler kültürün hammaddesi olup çıktı. . Bu hafta salonlara konuk alan ‘Eski Evdeki Büyülü Saat’ fantastik birkaç unsur yakalayıp gerisini boşveren örneklerden değil şükür ki. Gotik edebiyatın ilginç yazarlarından John Bellairs’in romanından uyarlanan film, uyarlandığı metnin hakkını veren, genç kitleye hitap etmeyi düşük IQ ile eş görmeyen, özenle hazırlanmış bir yapım. Lewis adlı yetim kahramanımız eski, tekinsiz bir eve amcasının yanına yerleşiyor. Bu tuhaf evden, duygu yüklü melodramatik bir yetim hikayesi değil; zekice kurgulanmış, gülümseten, tempolu bir öykü çıkıyor. Evet bu tür filmlerde gördüğümüz pek çok klişe yine önümüze sürülüyor: Dünyanın sonunu getirebilecek sihirli bir saat, sıradan insan görünümlü büyücüler, cadılar, hayaletli bir ev... Ancak popüler sinemadan mutlak bir özgünlük beklemek nafile artık. ‘Hostel’ serisiyle çok daha sert filmlerde görmeye alıştığımız yönetmen Eli Roth, naif bir dünya kuruyor bu filmde. Bununla birlikte, seyirciye kancayı atıp, Gotik korku unsurlarıyla heyecan verici birkaç saat geçirtmeyi de başarıyor.

Karanlıkla Karşı Karşıya

Pek çoğumuzun hafızasına Edward Norton’lu ’25. Saat’ ile kazınan Spike Lee, her yıl film çeken yönetmenlerden biri değil. O yüzden ‘Karanlıkla Karşı Karşıya’ yıllardır merakla bekleniyordu. Kafatasçı bir zihniyete sahip Ku Klux Klan tarikatının içine sızan siyah bir polisin öyküsünü hınzır bir dille anlatan film, 70’li yıllarda geçiyor. Sadece Lee’nin çekeceği tarzda, korkunç tarihi gerçekleri oyunbaz bir şekilde aktarmayı seçen özgün bir film bu. ‘Star Wars’un Kylo Ren’i Adam Driver da küçük ama önemli bir rolle filme imzasını atmasını biliyor.