‘’Sıfırlamak lazım‘’
Bursaspor’un sezon boyunca göstermiş olduğu olağanüstü futbol gösterisinin taçlanmasını izledik dün akşam. 5 sene öncenin şampiyonu için çok anormal bir durum değil bu güzel futbol. Ancak sezon başında beklenenin çok ötesine gittikleri de açık.
Kadronun kullanımı açısından neredeyse bir başyapıt. Hemen her oyuncunun kariyer zirvesi yaptığı bir sezon. Arkasında 3 büyüklerin desteğiyle sezona girmiş olsalar, bu zirve sadece kupada olmayacaktı. Ligde de en az tepede olanlar kadar hakları var. Hücum zenginliklerini anlatmaya gerek yok. Ancak dün 1-0’ın ardından oynadıkları dengeli oyuna ayrı bir parantez açmak lazım. Hemen her oyuncunun en yüksek konsantrasyonla uyguladıkları kontrollü futbol zirveydi. Önde ama bilinçli, boyu kısa ama sahayı enine çok iyi kullanan bir takım. Volkan’ın fevkalade ustalıkla attığı ilk gol sonrası çok rahatlardı.
Fenerbahçe ise kaldığı yerde devam ederek turu kilitlemeye çalıştı. Ancak sahadaki varlığı bile Fenerbahçe formasına hakaret olan Emenike’nin vurdumduymazlığı üzerine kitap yazılır. Tam ters tarafta sakatlıktan yürüyecek hali kalmayan Gökhan’ın ısrarla sahada bırakılışı da. Bir yönetilememe hali var Fenerbahçe’nin. Ve bu halle Bursaspor’u eleselerdi yazık olurdu.
Bazılarının dünya umrunda değil!
Ev sahibi adına futbol açısından söylenecek çok az şey var. Kısır, rol paylaşımı adaletsiz, formasına arkadaşlarına saygı duymayanların sahada olduğu, yaşlı, duygusu azalmış bir takımdı sahadaki.
Sıfırlamak, resetlemek lazım artık. Bazı kahramanlar sırtlarındaki gerçekten çok ağır yük altında verebileceklerini sergileyemiyor. Bazıları kaldırabilecekleri zaten çok azken tercih edildi. Bazılarının da dünya umurunda değil. Sıfırlamak lazım.
‘’İnanılır gibi değil‘’
1- Trabzonspor’un gelecek sezon transfer yapılanması nasıl olmalı? Çok para harcandı ama alınan verim beklentinin altında...
Trabzonspor omurgayı kuramadı. Savunma göbeğinde gelinen nokta içler acısı. Ligin en iyi kanat beklerinden Bosingwa stoper oynamak zorunda kaldı. Çünkü topu oyuna sokacak adam bulunamıyor. Orta sahanın ortası için de devamlılığı olan bir tandem yaratmak imkansız. Kevin Constant’tan yararlanamamak en büyük başarısızlık oldu. Geri kalan oyuncular bu yükü kaldırabilecek kıvamda değil. Aynı şekilde ülkenin belki de kağıt üzerinde en çok yönlü hücum ekibi, duran top dışında gol bulamıyor. Ersun Yanal önce omurgayı toparlamak zorunda.
2- Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu, erken açılan Avrupa defterinin lige de sekte vurduğu gerçeğinden yola çıkarak gerekirse yedek kadro ile oynanabileceğini söyledi. Bu doğru bir tavır mıdır?
Bu, Trabzonspor kültürüne uygun bir davranış değil. Ayrıca son ihalede 90 milyon Euro seviyesine çıkmış bir naklen yayın bedeli var. Takımların da yayıncı kuruluşa karşı sorumlulukları... UEFA’nın da buna göz yumacağını sanmıyorum. Hiç kimse bir şey söylemese dahi bilinmesi gereken şu: Eğer bunu yaparsanız bir sonraki ihaleye girecek şirket bulamazsınız. Ve önemli bir gelir kapısı kapanır.
3- Trabzonspor’da sezon bitmeden Ersun Yanal gitsin mi, kalsın mı polemiği başladı. Bir değişiklik ne getirir, ne götürür?
Büyük takım teknik direktörlüğü kontratları 10 yıllık olsa da 1 yıllık işler. Başarı umudu olmadan devam edilmez. Ersun Yanal kampanyası başarılı geçmedi. Transferler de dahil. Misal Erkan Zengin ısrarını hiç anlamamıştım hâlâ da anlamıyorum. Yanal eğer gerçekten istediği kadroyu kurabilecekse ve motivasyonu varsa sorun yok. Ancak bundan emin değilim. Biten bu sezondaki lig kalitesine bakıldığında Trabzonspor’un yarışta olmaması inanılır gibi değil.
4- Şu anki ‘ideal kadrodan’ kaç oyuncunun kalabileceğini öngörüyorsunuz, temel ihtiyaçlar nelerdir?
Yabancılardan kalite açısından itiraz edebileceğim hemen hiçbir oyuncu yok. Ancak verim alamıyorsanız kalite neye yarar? Yerli oyunculardan ise Mehmet Ekici, Onur, Hakan, Yusuf ve Sefa dışında Trabzonspor kalitesinde oyuncu yok. Yabancı sınırının gevşemesi sonucunda herkesten vazgeçilebilir.
‘’Riskli oyunla tur gidebilirdi‘’
Maç aslında Atıf’ın ‘ben büyük takımda oynarım beni alın!’ ana fikriyle başlayıp 57. dakikaya kadar geldi. Sadece onun için oynanıyor gibiydi oyun. Orta shadan top alıp 6 çalım attığı da oldu. Virtüöz çalımları yaptığı da... Sivasspor tam takım rakip yarı alana yerleşti. Galatasaray buna itiraz etmedi. Savunma bilmeyen iki bekini tam savunmacı olarak tutup tam kontratağa yatmıştı. Bundan da üretim çıkardılar. Umut’un direkte patlayan topu bu stratejinin maçı bitirmesi için yeterliydi.
Ceza sahası dışında penaltı
Ancak bu riski almak için yeterli miydi? Bunu söylemek zor. Sivas pozisyonlar buldu. Batuhan’ın, vücudunun kaldırması güç olan ince işlerin peşine düşmesi işlerini zorlaştırdı. Tabii bir de İlker Coşkun’un ceza sahası dışına taşıdığı bir penaltı var. Belki de Sergen Yalçın’ın gayet iyi işleyen planında eksik kalan tek şey, Utaka’yla başlamaması oldu. Bu, hem akın sürekliliğini bir üst seviyeye çıkarmasını engelledi hem de bitirciliği. 57’de Utaka oyunda girdikten sonra Galatasaray’ın yetersiz ve direnç noktası olamayan kadrosu için Sivas’ın arkada Atıf ve Mehdi’li kadrosu Cicinho’yu da çok rahatlıkla öne çıkardı. Tura da Batuhan’ın 2 golüyle ortak oldular. Bir de direkten topları olduğunu hatırlatalım.
Yasin Öztekin kilidi açtı
Açık söylemek gerekirse Yasin oyuna girene kadar turu ruhen kaybetmişlerdi. Ancak Yasin topu bir şekilde ileri taşımalarına yardım etti. Ve Sivas’ın geri koşmaya zorlanmasıyla birlikte baskı düştü. Bu arada gelen -kanımca hiç de doğru olmayan- penaltı kararıyla da Sivas psikolojik olarak çöktü. Hamza hoca son derece riskli ama zorunlu bir oyun oynadı. Ve turu kaybedebilirdi.
‘’Baskıdan yılgınlığa‘’
Zaman zaman, misal 5-0 öne geçmiş bir takımın rakibi fazla üzememek adına frene bastığını görürüz. Bunu överiz de... Unuttuğumuz şey profesyonelliğin temel kurallarından biridir. Sonuna kadar performansını sergileme zorunluluğu. O gün o maça hayatında ilk ve belki de son defa gelmiş bir seyircinin hakkıdır bu. Bilete parasını vermiştir. Karşılığını sergilemek sahadaki herkesin görevidir.
Gerçek şampiyon olamazsın
Bunu yapmıyorsanız şampiyon olamazsınız. Kupalar kazanırsınız ama gerçek bir şampiyon olamazsınız. Bizde maalesef oturmamış bir kültür bu. Ne yazık ki gelen yabancılara da kolay sirayet eden bir kolaycılık. İddia yükselince büyük baskıdan, azalınca giden konsantrasyondan bahsediyoruz sürekli. Buna kimsenin hakkı yok. Bir insana sadece bir topun peşinde koştuğu için yılda 2 milyon Euro verilmez. O verilen para büyük baskının tazminatıdır. Ve her ne şartta olursa olsun sonuna kadar performans sergileyip tribünlere 10 binleri, TV başına milyonları toplaması içindir. Bu yüzden futbolcu elinden geleni en sonuna kadar izlenmesi keyifli bir şekilde sergilemekle yükümlüdür. Eksik olan bu. Dün de buydu. Bayağıdır bu... Eğer bu yoksa Boğaz’a milyonlarca dolarlık arena inşa etmenin manası yoktur. Profesyoneller bunu anlamalı. Baskıyı kaldıramayanın Beşiktaş formasıyla işi yok. Sonuna kadar verip, seyirciye hak ettiği eğlenceyi sunmayanın da... Beşiktaş futbolcusu baskı
yemez, baskı bizzat kendisidir. Eğlendirmekten de vazgeçmez çünkü en çok o eğlenir. Biz öyle gördük...
‘’Emre'nin gözyaşları‘’
Fenerbahçe’nin hafta içinde Erciyes maçının ilk dakikasından itibaren gözle görülen, neredeyse solunabilen ve yine neredeyse elle tutulabilen kaybetmişlik hali, dün de sahnedeydi. Hem de baştan sona... 93’te Emre’nin füzesiyle gelen gol ve galibiyet sonrası döktüğü gözyaşları, kuşkusuz 4 yılın birikimi olduğu kadar bu ruh halinin de sonucu. Sıcak ve nemli hava bu yaş ortalamasındaki bir takım için işleri çok zorlaştırıyor. Asıl zor olan ise bunca tecrübeye rağmen, rakip eksik kalmasına rağmen, eldeki tüm silahlar sahada olmasına rağmen, bir türlü oyunu ve kaderi ele alamamanın verdiği sıkıntıydı. Tecrübe, neyi nasıl yapmanız gerektiği konusunda şahane bir hazinedir. Ama bazen size bir şeyin olmayacağını da söyler... Ki buna daha çok ihtiyarlık denir. Fenerbahçe, 2 maçtır bunu yaşıyor sanki. Geçen sene olacağına kendisini, taraftarını, basını ve asıl önemlisi rakiplerini inandırmış bir takımın tecrübeden nasıl yararlandığını, nasıl ligin efendisi olduğunu gördük. Bu sene tam tersine şahit oluyoruz. Olmayacağına kendisini inandırmış bir ekip.
Rakip 10 kişi kalsa da...
Biliyorum belki artık sıkıldınız ama sorun hep aynı. Fenerbahçe, orta sahada topa sahip olmadan iki kanadını fazla koşturmadan hücum yapmadan ve Webo’yu merkez almadan yapamaz. Bunun şartı Raul-Emre-Topal’ın sahada olması, bir driplingcinin (Alper dışında yok) onlara destek vermesi. Webo’nun sırtı dönük, Egemen yüzü dönük takım boyunu kısa tutması... Bunun alternatifi yok. Rakip 10 kişi olsa da yok. Bunu sağladığı taktirde Fenerbahçe’nin kaybetmesi çok zor. Burada Diego’ya maalesef yer yok. Başka bir şey denediğinizde dünkü gibi oluyor. Welliton’un 4 net pozisyonundan biri MİY 10 kişiyken. Açık söylemek gerekirse Mersin bu yenilgiyi hiç hak etmedi.
‘’Sinan'a iş düşmedi‘’
Galatasaray, Sinan Bolat’a hiç iş düşmeden kazandı. Öyle kılpayı dışarı çıkmış bir pozisyon da yok. Umut, Burak ve Sneijder’in kaçırdığı %99’luk en az 4 de poziyonu var Galatasaray’ın... Buna kimse itiraz etmez. Ancak maçı seyretmişseniz bu cümlenin doğal ruh haliyle maçı seyretmediğinize de eminim. Galatasaraylılar hop oturup hop kalktılar. Dakika 1 dakika 90. Uzatma dakikası anons edildiğinde de müthiş bir yuh patladı. 91’de az farkla auta giden Tomic’in serbest vuruşu herkesi perişan etti.
90 artı 6’da Stancu’nun Sinan’a verdiği geri pas (!) ise bayağı bir felç etkisi yarattı. Ama Sinan’a hiç iş düşmedi. Oldukça çelişkili gibi duruyor bu durum ama değil. Çünkü: Selçuk’un erken sakatlığı Gosso ve Hleb’in çok rahat Galatasaray orta sahasını geçmelerine imkan verdi. Mervan, Stancu ve El Kabir hızlı ve büyük tehditlerdi. Çünkü özellikle Telles hep yerini kaybediyordu. Hücuma hiç destek verememesine rağmen. Melo-Hamit ikilisi de bir türlü yerlerine karar veremediler. Elini kolunu sallayarak orta sahayı geçti Gençler. Ancak Semih ve Hakan’ın şahane oyun okumaları işi değiştirdi. Bunun yanında Gençler hücumcularının kekeme paslaşmaları da onları güdük bıraktı. Gençler için bu beklenmedik derecede kolay oyun Sinan Bolat’a hiç iş çıkarmadı.
Rakiplerinden farkı var
İkinci yarının başından Sneijder’in şahane golüne kadar Galatasaray’ı şampiyon yapan şeyi gördük. Rakiplerinden farkını. Hemen her şey aleyhteyken Selçuk yokken rakibe mükemmel bir baskı kurup
6 pastan pozisyonlar buldular. Sneijder’in mükemmel merkez oyununa ilk yarının en kötülerinden Yasin olağanüstü bir soğukkanlılıkla katıldı. Santrfor performansları çok düşük olmasa bu bilinçli oyun çok daha erken işi bitirecekti. İşte Galatasaray’ı rakiplerinden bu farklı kılıyor. Çok kötü oldukları dakikalarda dahi konsantrasyon bozmadan bir bölümü istedikleri gibi oynayabiliyorlar. Beşiktaş ve Fenerbahçe’de bu eksik kaldı işte. Panik yok, konsantrasyon var.
‘’Sakin ve istekli olan kazandı‘’
İlk yarıda Akhisar’ın orta sahayı 5’li tutan orta sahasının pozisyon alışları derslikti. Merkezde toplanıp Tolgay-Atiba-Sosa üçlüsünün pas kaynağı olmasını engellediler. Açılıp önden ve arkadan pas istasyonu desteği alamadıkları için top çıkmadı. Gökhan ve Olcay çok geriye gelip top almak zorunda kaldı. Onlar kaleden uzaklaşınca akın yapmak çok zor oluyor Beşiktaş için. İki driplingci orta sahada oynamak için yeterli olgun seviyede değil zira. Hata yapmalarının sorun olmayacağı ama başardıklarında skora gidecekleri yerde olmalılar. Bunu sağlayamadı Beşiktaş. Demba Ba yalnız kaldı. Yalnız kalınca da stoperlerin kucağında...
Hayati müdahale
Hareketlenmesinin bir manası kalmadı çünkü. Öyle seyretti. Bu atalet ender gelen akınlarda uykulu bir hale sebep oldu. Stoperleri bozmaya hiç çalışmadı. Ön direğe gitmedi. Ayağına top gelmesini bekledi. Akhisar kaptığı toplarla çullandı Beşiktaş kalesine. Şampiyonluk adayı 45. dakika kadar rakip kaleye tek şut atamadı. O çıkışta da dönen top yenilen golden daha net bir pozisyon oldu. Tolgay’ın Mehmet’e müdahalesi Beşiktaş’ı hayatta tuttu.
Sayı olarak çift!
İkinci yarıda Pektemek’le şekil olmasa da sayı olarak çiftlenen forvetin psikolojik etkisiyle Akhisar kendi sahasına çekildi. Olcay da sağ bekti, gol de geldi. Ancak gol sonrası Akhisar açılınca Beşiktaş’ın önde presi olmadığı görüldü. Gitgeli bol, uzun mesafeli bir oyuna döndü. 60’tan itibaren alanın kaleye koştuğu bilinçsiz bir oyun gördük. Bundan bir şeyler çıkaran Akhisar oldu sakinlikle. Günay 2, Töre 1 çok net pozisyonu kurtardı. Kerim’le 4-4-2’ye döndü Bilic, Cenk’in girişiyle hep forvet tam forvete. Geç ve dramatik bir şekilde 2 kez gole yaklaştılar. Ama biraz geç oldu. 90 dakika Akhisar daha istekli ve sakindi. Bu açık.
‘’Mühendislik sorunu‘’
Maç başında Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki atmosfer ligde 3.’lüğü kesinleşmiş bir büyük takım ortamı gibiydi.
Güneşli bir hava, yarı yarıya boş tribünler, enteresan bir takım tercihi... Rakip oldukça eksik bir kadroyla gelmiş olmasına rağmen son derece cesur, hatta çılgınca bir hücum oyunu oynuyor. Sonucunda pozisyonlar da buluyor. Bu ancak son maçta olur. Her şey belli olduktan sonra. Fatih Tekke’nin Fenerbahçe’yi sık sık geri dönüşlere zorladığı plan muhtemelen tercih edilmiş.
Savunma her geri dönüşte takımın boyunu daha da uzattı. Çünkü önden destek alamıyordu. Sow, Kuyt ve Webo uğraştılar ama her geri dönüş onları daha da yordu. Fenerbahçe, Emre ve Meireles’in yokluğunda topa sahip olamadı.
Olmayınca geri koşmak zorunda kaldı ve yoruldu. İsmail Kartal, ne Aykut Kocaman oyununu oynatabildi ne de Yanal oyununu. Ortaya yarım yamalak, boyu çok uzun bir garabet çıktı. İkinci yarıda Raul Meireles ve Alper’in girmesiyle akın sürekliliği biraz sağlandı, savunma öne çıkıp boyu biraz kısalttı ama bu kez de negatif enerjiye, negatif ruh haline kısıldılar. Geçen yıl Fenerbahçe’yi farklı yapan, çok kötü oynadığında, geri düştüğünde, eksik kaldığında dahi son saniyede de olsa kazanacağına inanmak, daha önemlisi rakibi buna ikna etmekti. Bu yıl eksik olan bu daha çok.
Caner ve Gökhan dışında buna oynayan olmadı. İkisinin de hakem kararlarında kızıp sarı kart görüşü destek bulamayışlarından daha çok. Bunun sebebi sistemden kopma. Diego ve teknik direktörsüz de olur ısrarı. Sistemin en vazgeçilmez oyuncularından Emre 90 dakika hesabıyla 19 maç, diğeri Raul 13 maç sahada kalabilmişse mühendislikte sorun var demektir. Çünkü Raul-Emre ve Topal olmadan bu sistem işlemez. Çare de Diego değildir.
Şampiyonluk mucizevi bir şekilde gelse dahi sorun budur... Değişmez.









































