‘’Bu günah Sabri'nin değil!‘’
Yabancılara gümrük sınırının açıldığı sezon yerli maaşı artıyorsa, sorun sınır değildir. Sorun bizim müsrifliğimiz. Ancak bu da Sabri’nin günahı değil... Bilal ise Türkiye’nin Pirlo’su olabilirdi. Ligde problem çözücü olarak işe yarayacaktır.
1 - Galatasaray’ın ilk transferi Bilal Kısa oldu. Ardından Sabri’yle sözleşme uzatıldı. Bu, doğru bir politika mıydı?
Bilal Kısa çok önceleri büyük takıma yükselmeliydi. Bu gecikmede onun olduğu kadar ondan yararlanamayan Türk teknik direktörlerin de günahı var. Kanatta, koşuyla savunmayla uğraştırdılar. Fizik ve sert oyun takıntısının yediği yıldız adaylarından biri oldu. Hem kendisi, hem ülkedeki sistem izin verse, Türkiye’nin Pirlo’su olabilirdi.
Sürekli direkt 11 oynamasa da özellikle ligde problem çözücü olarak işe yarayacaktır. Ayrıca Hamza hoca ile birbirlerine inanmalarının dışında karşılıklı bir minnet borçları da var. Bugün Hamza hoca Galatasaray’ın başındaysa Bilal’in bunda katkısı vardır. Çok anlaşılabilir bir transfer.
İyi ki Prandelli döneminde yoktu!
Sabri ise 2. yarıda çok işe yaradı. Her anlamda. Anlamsız kaprisi Galatasaray’dan gönderilmesine yol açıyordu neredeyse. İnsanın kendisiyle dalga geçebilmesi önemli bir özelliktir. Ve maalesef bizde hiç takdir edilmez. Ancak yaptığı ortalarla bizzat kendisinin dalga geçtiği bir reklamda oynayıp, kendinizin karikatürüne dönüşürseniz, Galatasaray’da kaptanlık kaprisi yapmak manalı değildir. Sabri eğer bu kaprisinden vazgeçip rahatlarsa, hayalini kurduğu kulübünde futbolu bırakma hedefine ulaşır. Bu sene şanslıydı, eğer ilk yarı kadroda olsa muhtemelen ilk bileti kesilen oyuncu olurdu. Prandelli döneminde kadro dışı kalması kariyerinin en büyük şansıydı. Aldığı paranın tartışma konusu olması normal. Yabancılara gümrük sınırının açıldığı sezon yerli maaşı artıyorsa, sorun sınır değildir. Sorun bizim müsrifliğimiz. Ancak bu da Sabri’nin günahı değil.
2 - Çifte kupalı şampiyon Galatasaray’ın, transferdeki en önemli ihtiyacı nedir?
Galatasaray oyunun kanatları olmadan duble yaptı. Salt iskeletiyle. Dolayısıyla özellikle direkt 11 oynayacak 4 kanat oyuncusuna ihtiyaç var. Bunun dışında her pozisyona alternatif bulunmalı. Hamza hocanın önceliği ise bir ‘Hakan Şükür’. Sırtı dönük oynayabilen golcü bir pivot istiyor. Bu eldeki orta sahayı bir üst sınıfa çıkarır.
3 - Galatasaray, yeni bir Drogba etkisi yaratacak bir transfer yapmalı mıdır?
Tribünleri hareketlendirecek bir transfer mutlak lazım. Hamza hocanın ‘Yeni Hakan Şükür’ü aynı zamanda tribünler için de yeni Drogba olabilir. Bu konuda arayışların devam etiğini biliyorum. Eğer bu oyuncu Hamza hocanın ihtiyaçları kadar, tribünler için de çekici olursa soru yok. Hem hocanın oyununun ihtiyaç duyduğu hem de tribünleri çekecek bir oyuncu transferi her anlamda ideal olur.
4 - Felipe Melo krizinin yönetilme şeklini nasıl buluyorsunuz? Takımda kalıp kalmaması hakkında ne düşünürsünüz?
Konu tamamen Melo’yla alakalı. Toplamda yaklaşık 5 milyon Euro’ya gelen kontratını iyileştirerek 3 yıl uzatmak istiyor. Yönetimin de bu konuda çekinceleri var. Ya da bu imzayı erken buluyorlar. Melo bunu isterken tribündeki gücünü biliyor. Yönetimin işler kötü gittiği anda ‘Melo’ protestolarıyla kendisini riske atmayacağını düşünüyor. Daha önce Melo’nun yerine daha uyumlu bir isim aranmış, tribünden de çekinerek bonservisi alınmıştı. Şimdi kartlarının sağlam olduğunu bilen Melo, bir elde 15 milyon Euro’yu garantilemek istiyor. Daha tecrübeli bir yönetim olsa bu resti görürdü. Ancak transferlere gelen taraftar tepkisinin ardından, bu yönetimin bu riski alacağını düşünmüyorum. Melo her zaman olduğu gibi bu eli de iyi oynuyor.
‘’Olağanüstü takımın göstergesi!‘’
Simon Kjaer belki sizi olağanüstü bir takım yapmaz. Ama çok iyi bir takım kurmaya niyetlendiğinizi gösterir.
17 yaşından bu yana hep Avrupa’nın süper takımlarına aday olan bir oyuncu... Wolfsburg’a, Palermo’dan 12 milyon Euro’ya transfer olduğunda Avrupa’da şaşıranlar az değildi. City ya da United transferi daha beklenen bir aksiyondu. O kendisi için doğru olan projeyi seçti.
Lille performansı da her seferinde övgüye değerdi. Fransa Ligue 1’in en iyileri arasında yer aldı. 26 yaşında bu seviyede bir oyuncu için fiyatı yüksek değil. Fenerbahçe açısından yüksek meblağlı bir transfer olsa da.
Kjaer’in iyi bir lider stoperle yan yana oynaması durumunda (muhtemelen böyle bir oyuncu da alınacak) geçilmesi zor bir hat kurmak mümkün. Nerede duracağını bilen, güçlü, özellikle hızlı ve sürekliliği olan bir oyuncu. Teknik olarak da hiç yabana atılacak tarafı yok. Bu tabloda onun gol yüzdesinin, potansiyelinin çok altında kaldığını düşünüyorum. Doğru duran top organizasyonlarıyla Fenerbahçe’de başka bir seviyeye çıkabilir. Başta da söylediğim gibi transferin Kjaer’le başlaması nasıl bir takım kurmaya niyet edildiğini anlatıyor. Ancak öyle bir takımın maliyetinin nerelere varabileceğini de işaret ediyor.
Çünkü Aziz Yıldırım’ın lig sonunda ‘geçen sene 50 milyon Euro harcasaydım şampiyon olurdum’ deyişini hatırlamadan edemiyorum. Bu transfer neredeyse iki katının harcanacağını gösteriyor.
‘’Umut varsa Güneş var‘’
Güneş’in İstanbul’da çalışma vakti çoktan gelmişti. Yönetim, onu rahatlatır, üzerindeki baskıyı azaltırsa sorun yok
Şenol hoca, kendisini güvende hissederse oyuncular da bundan nasibini alacak. Oğuzhan için de bu çok büyük bir fırsat
Beşiktaş’ta; tribün, yönetim, kongre, divan, oyuncular, önce herkes, ‘umudu’ hatırlamalı. Gerisini Şenol hoca halleder
Şenol Güneş; Burak Yılmaz Trabzon’da büyük bir patlama yaptığında, konuyla ilgili şunları söylemişti: “Bizim yaptığımız oyuncuların önünü açmak, ondan sonrası futbolcuya ait”. Bu alçak gönüllü açıklama; aslında futbolun çok karmaşık olmadığını, teknik direktörlüğün ise basit direktiflerle oyuncuya özgürlük alanı tanımak olduğunu anlatıyor. Selçuk İnan’dan Volkan Şen’e, Burak Yılmaz’dan Gustavo Colman’a ve bu sene Bursaspor’dan milli takıma yükselen 7 oyuncuya da bu pencereden bakmalı.
Oğuzhan için büyük şans
Şenol hoca, kendisini güvende hissederse oyuncular da bundan nasibini alacak. 16 yaşından beri süperstar olması beklenen Hollanda U-17 takımının kaptanı olan Arsene Wenger tarafından 17 yaşında seçilen Oğuzhan için de bu çok büyük bir fırsat. Yanlış anlaşılmasın, Oğuzhan’dan Mesut Özil gibi olması bekleniyordu. Belki daha da ötesi... Şimdi onun için köprüden önceki son çıkış yolu... Oğuzhan, bundan daha iyi bir ortam, daha ideal bir teknik heyet, daha ideal bir kadro bulamaz. Bu sene, Türkiye’yi de aşacak standarda yükselmesi içten bile değil. Tabii ki iş Şenol hocanın da değdiği gibi oyuncunun kendisine kalmış. Oğuzhan bir sembol, daha birçok isim; Gökhan Töre hatta Demba Ba hatta Sosa ve özellikle kaleciler, şanslı bir yıl geçirecekler.
İstanbul’da çalışma zamanı gelmişti
Tribünlerin ve herkesin sevgilisi Bilic’ten sonra, daha iyi bir seçim olamazdı... Şenol Güneş için de durum farklı değil... İstanbul’da çalışma vakti çoktan gelmişti. Şanssızlığı, hak ettiği bütçelere ulaşamayacak olması. Yani misal, zamanında Bernd Schuster’e tanınan ekonomik şans, onun elinde olsa iş daha farklı olurdu. Ama yine de Şenol hoca için vakit gelmişti. Yönetim, onu rahatlatır, üzerindeki baskıyı azaltırsa sorun yok.
Bunalım, tek engel olacak
Tüm bunları, Bilic’in yaklaşımını beğenen hatta daha uzun yıllar kalması gerektiğini düşünen birisi olarak söylüyorum. Brugge maçıyla başlayan bunalım, Şenol hocanın önündeki tek engel olacak. Şunu kabul etmek gerekir ki, camia Türkiye’de kendisini depresyona sokmaya en yakın grup... Brugge maçının ortasında 60 bin kişi, ‘hem Avrupa gitti hem lig’ paniğine kapılmamış olsa bu genç ekip, ipi göğüsleyebilirdi. Bu sene Şenol hocaya bunu yaşatmamak gerekir. Çünkü ne kadar iyi olursanız olun, ne kadar iyi çalışırsanız çalışın, kendinizi olmayacağına inandırıyorsanız o iş olmaz. Beşiktaş’ta; tribün, yönetim, kongre, divan, oyuncular, önce herkes, ‘umudu’ hatırlamalı. Gerisini Şenol hoca halleder.
‘’Gündemi belirler!‘’
Fenerbahçe’nin yeni hocası Vitor Pereira, kendine güvenli, ne zaman tansiyonu yükseltip ne zaman düşüreceğini bilen, lider portresi çizdi.
Bu sene gündemi belirleyecek isimlerden biri olacağı kesin. Jose Mourinho vari çıkışları sık sık göreceğiz. Her seferinde bunu takımı için yaptığını söyleyecek. Yönetimin, sportif direktör vasıtasıyla onunla iletişime geçmesi, onu korur ve ondan hesap sorulmayacağı anlamına gelmiyor. Ancak kendisini rahat hissetmeli ve ona lider rolü verilmeli. Başkan Aziz Yıldırım bunu çok uzun süredir yapmıyor. Samandıra’da daha çok dinlendiği oyuncular oluyor. Burada kilit rol, Yıldırım’ın... Perreira için ise hedef Şampiyonlar Ligi ön eleme maçları değil, ligin ilk maçı olmalı.
Gerçekçi olmaz
İki ön eleme geçmek yeni kurulan bir takım için gerçekçi bir hedef olmaz. Buradaki bir kayıp, tüm istikrarı etkileyebilir. Tabi bu hedef için uğraşılaşacak ancak kamuoyunu, aksi bir durumdan kıyamet çıkarmamaya da hazırlamak lazım. Burada da görev, yönetime ait olacak. Pereira’nın, saha içinde güvenebileceği oyunculara ihtiyacı olacak. 30 maç civarı ligde 90 dakika yer alabilecek fizik ve mental kuvvetten bahsediyorum. Fenerbahçe’de geçen sezon bunu yapabilen Gökhan Gönül, Caner Erkin ve Mehmet Topal dışında oyuncu yoktu.
Patron mesajı verilmeli
Hatta Topal dışındakilerin fizik yeterliliği de Pereira için soru işareti olacak. Dolayısıyla geniş bir kadro revizyonu gerçekleştirmek lazım. Bu revizyona, simge olarak görülen oyuncular da dahil olabilir. Aziz Yıldırım geçen sezon, ‘50 milyon Euro harcasam şampiyon olurdum’ demişti. Bu sene daha fazlası gerekebilir. Pereira’ya, takıma ve kamuoyuna, patronun O olduğu mesajı çok net bir şekilde verilmeli. Misal, basın toplantısında Mahmut Uslu’nun değil Terraneo’nun konuşma yapıp, sonra sözü Perreira’nın alması, bu hiyerarşiyi yaratma anlamında daha yararlı olurdu.
‘’Pereira geldiyse Yıldırım elini çekmiştir!‘’
Pereira, Fenerbahçe’nin mevcut takımına çok uygun olmasa da geleneklerine çok uygun bir teknik adam. Eğer geçen sezon Aziz Yıldırım’ın dediği gibi ‘teknik direktörün bir önemi yok’sa Vitor Pereira hiç uygun değil. Ancak Terraneo’nun sportif direktörlüğünde bir şeyler yapılacaksa, yani işler ona bırakıldıysa çok uygun. Muhtemelen Terraneo’ya, “Biz hücum futbolu, ısıran takım, taraftarı tribüne geri çekecek bir ekip istiyoruz” dediler. Pereira da bu anlamda hücum oynamayı seven, yüksek tempolu oynatmayı seven bir teknik direktör. Türkiye’ye uyum sağlayıp sağlamayacağını konuşmak için erken. Çünkü Fenerbahçe’de seneye 11 yabancı oynayabilir ilk 11’de. Yanlış hatırlamıyorsam hazır olmadığı için James Rodriguez’i bile kesmişti Porto’da. Bu da Fenerbahçe’nin büyük bir revizyona gideceğinin habercisidir. Dolayısıyla Pereira’nın Fenerbahçe’ye gelişi Aziz Yıldırım’ın futboldan elini çektiğinin göstergesi. Tekrar ediyorum; bugüne kadarki Fenerbahçe’ye uygun değil ama Fenerbahçe’nin geleneklerine çok uygun bir hoca. Pereira, yüzde yüzünü vermeyen oyuncuyu takımında oynatmaz. Şimdi zor bir dönemeç. Yük Terraneo’nun sırtında.
‘’Burak aldı götürdü‘’
Bursaspor’un 2 stoperi olsa muhtemelen ligde 15 puan fazla toplardı.
Dün olanlardan cezalı Serdar Aziz de yoktu. Orta saha Şamil ve genç Ertuğrul’u savunmanın göbeğinde tuttular. Bunun sonucu baskın bir kornerde Burak’ı kalenin önünde bomboş bırakmak oldu. İkinci golde de... Ertuğrul yanında koşuyor olsa da. 3. golde de... Hep boştu. O da ilkinde şansı ama 2. ve 3. de öldürücü santrfor vuruşlarıyla cezalandırdı.
Bir başka dezavantajları ise özellikle ilk yarıda ‘Muslera yok. Gördüğümüz yerden vuralım’ fikri oldu. Bu hücum güçlerini etkiledi. Hızlı, doğru ve çok adamla çıktılar. Ancak boşta 2 oyuncu varken dahi şut denediler. Son pas ve şut tercihleri hemen her seferinde yanlış oldu.
Sorun kaçınılmazdı
Doğru yaptıkları ise yüksek tempo ve orta sahayı direkt geçmekti. Galatasaray’ın 10 günlük şampiyonluk kutlamalarının onları içine ittiği yorgunluk ve rehavetin yüksek ritimde sorun yaşatması kaçınılmazdı. Yaşadılar. Yanlış yaptıkları ise golden sonra kontrollü oyuna dönmek oldu. Tempo düşünce Galatasaray’ın deneyimli orta sahası oyuna ortak oldu. 2-1 yenik duruma düştükten sonra ise tempoyu akıl almaz boyuta çıkardılar. Arena’daki maçta olduğu gibi. Volkan’ın bulduğu golden önce sayısız pozisyon buldular.
Bruma sendromu!
Burak’la 3. gol geldikten sonra da Bursa özellikle Bakambu’yla net pozisyonlara rahat girdi ancak şut kalitesi sorunu devam etti. Bruma sendromu var Bakambu’da da... Hep üstten dışarı vuruyor. Yatamıyor topun üzerine. Bu kadar kaçınca da Galatasaray oyunun temposunu düşürdü. Bursa doğal olarak yoruldu.
Ve Burak neredeyse tek başına kupayı aldı.
Güzel, eğlenceli bir final oldu.
Galatasaray’ın dublesiyle biten bir final. 7 ay önce kimin aklına gelirdi.
‘’Buna tecrübe denmez‘’
Başta son haftalardan farklı bir durum yoktu dün akşam da. Zaten kaybetmiş bir ruh hali... Bu tecrübede bir takım için vahim bir tablo bu. Her bir oyuncusu bazı takımların toplam tecrübesinden fazlasına sahip bir ekip için... Tecrübe size neyi nasıl yapacağını anlatır. Hafızaya alınmış metotlar silsilesidir. Bu yaşanan ise yılların, yaşanan onca badirenin yorgunluğu daha çok. Bu ‘Galatasaray önce oynayıp Fenerbahçe’yi baskı altına aldı’yla açıklanacak bir durum değil. Bu tecrübede bir takım bundan etkilenmez. Kaybedilebilir. Normaldir... Ama maçın başında da görüldüğü gibi böyle vazgeçmez daha 3 maç varken... Fenerbahçe’nin sistemini her ne kadar beğenmesem de Raul, Emre ve Topal’a destek verecek 2 savunma beki üzerine kurulu. Alper’i de hücum 3’lüsüne eklerseniz maç kaybetmez. Çünkü topu vermez. Belki temaşası pırıltısı yüksek değildir ama kaybetmez kolay kolay. Ancak Emre’yle Raul 25 maçın altına düşerse bu sitem işlemez. Hele de Kartal’ın oyuncuların ortak isteğiyle getirdiği ‘ne Yanal ne Kocaman’ melez oyunuyla...
Programsızlık ve ihtiyarlık
Karşıda Başakşehir gibi direkt oyunu bilen bir takım da varsa bu oyun zorlar. Öyle de oldu. Maç 2-0 geldikten sonraki kontrolsüz isyanı da bu ruh halinden ayırmak mümkün değil. Üst üste gelen patlamalar. 2-2’yle umut yeniden doğunca da patlamalar daha da büyüyor. Bütün bunları anlatacak bir şeyler vardır kuşkusuz. Ancak bunun adı tecrübe değil. Tecrübe geçen senenin şampiyonuyken 3 başkan 2 teknik direktör değiştiren ezeli rakibine şampiyonluk kaybetmez. Buna ancak programsızlık, yılgınlık, yorgunluk, ihtiyarlık denir.
‘’Büyük başarı‘’
Yasin’in golüne kadar Galatasaray’ın kalesine top gitmedi. Bundan sonra da 75’e kadar Beşiktaş’ın kalesine çok az...
Bilic’in değişiklikleri değil ama kadro tercihleri konusunda yapılacak tartışmaları manasız bulduğumu söylemeliyim. Çünkü son 1 ayda kesin oynaması lazım denecek bir oyuncu kalmadı. 3. kalecinizle şampiyonluk yarışının son düzlüğüne girmişseniz ya çok üst düzey bir kadronuz vardır. Ya da vasat. Beşiktaş takım oyunu gücünü kaybetmişti.
Ve maç öncesi motivasyonunu kaybetmiş görünüyordu. ‘Üzerimizde çok baskı var oynayamıyoruz’dan ‘Hedef gitti, motive olamıyoruz’a geçiş 5 dakika sürmüştü. Yılın en büyük sürprizi Yasin’in Dortmund oyuncusu adanmışlığıyla sarıldığı pozisyondan çıkardığı gol, tribünleri bayram yerine çevirdi. Ama Beşiktaş’ı da uyandırdı. İlk yarının geri kalanında sonuç ve pozisyon getirmeyen bir baskı kurdular.
Hücum yönü unutuldu!
Hamza hoca ilk Beşiktaş maçında olduğu gibi orta sahayı 3’lemişti. Bu savunma yönünde işe yaradı ancak Burak sağa gidince oyunun hücum yönü unutuldu. Beşiktaş’ta orta saha rakip alana yerleşti. İkinci yarıda bu oyuna Oğuzhan da eklenince ince işler de yapılır oldu ve Kerim’in sağa geçişiyle Telles’in kanadından işlemeye başladılar.
Burada devreye giren de Muslera ve onun yarattığı şut tedirginliği oldu. Uruguaylı zaten kurtarıyor. Ama asıl becerisi rakibini gol yemeyeceğine ikna etmesi.
Mükemmel vurdu
Beşiktaş 75’e kadar kontra yemeden baskı kurmayı başardı. Ancak Muslera onları fiziken ve ruhen yordu. Üzerine Burak’ın yerine merkeze Umut girip Bilic de enteresan bir kararla Tolgay’ı çıkarınca baskı bitti. Galatasaray orta sahası oyuna hakim olup çıktı. Sneijder’in topa soluyla vururken korkacağı da bir şey yoktu. Mükemmel vurdu.
Ve Hamza Hamzoğlu, Albayrak’la birlikte son derece tartışmalı bir kanat kadrosuna rağmen, başta atarak son maçlarda yemeyerek finale çok yaklaştı.
Her türlü takdiri ve tebriği hak ediyor.









































