Arama

Popüler aramalar

‘’Topal yeni Aurelio‘’

Mehmet Topal artık ‘yeni Mehmet Aurelio’... Dün 2. yarıda savumanın önündeki çapa, ya da 3. stoper görevinin dışına çıktı. Bütün muhtemel rolleri doldurdu ve fazlasını yaptı. 60 metrede Ozan ve Raul’un fizik olarak düştüğü dakikalarda herkesin açığını doldurdu. Ona orta sahada bir mevki bulmak çok mümkün değil. Enine boyuna her yerde vardı.

Fenerbahçe’nin yorgunluk, Pereira etkisi vs. gibi sebeplerle, kopan boyu uzayan dizilişinin tüm bağlantılarını doldurdu. Dün 2. yarıdaki bu performansı zihin açıcı. Souza ve Ozan’ın gelişi, Uygar’ın zorlaması ve Meireles... 2 santrforla oynamayı seven bir hocanın da varlığı dikkate alındığında orada rekabet yüksek. Mehmet Topal kariyerinde birçok kez olduğu gibi yine en doğru tepkiyi veriyor.

Dün ona bu yönde eşlik eden bir diğer oyuncu ise Hasan Ali oldu. 2. goldeki etkisinde soğukkanlılık var öncelikle. Deparı, stopu, kafayı kaldırışı ve pası... Caner’in düşen formunda doğru tepki bu. Bu normal şartlarda Caner’i de yükseltir.

Fernandao kayboldu

Dün Nani ve Van Persie’nin usta vuruşlarıyla 3 puan gelmiş olsa da, oyunu getiren performanslar aslında bunlar. Sarı-Lacivertliler’in kullanılabilir oyuncu kadrosu ve form durumu göz önüne alındığında doğru kadro ve dizilişi bu. 4-3-3 ve Markovic ve Nani iki kanatta. İlk yarıda bu kadronun istenen hücum zenginliğini sağlayamayışı, bir hücum kadrosuyla sahada olsa da savunmada doğru durmalarında. Ertuğrul Sağlam, Pereira’nın 4-3-3’le diziliceğini doğru bir şekilde tahmin ve analiz edip iki kanadı hep içeri yönlendirdi. Ve ev sahibi akınları boğdu. Fernandao’nun stoperler arasında kayboluşu da buna yardım etti. Markovic ve Nani’nin oyunbozan hamlesi dışında üretemediler.

Hasan Ali-Canervari!

İkinci yarıda Fenerbahçe’nin fizik düşüşüne Sercan hamlesiyle doğru bir karşılık veren Ertuğrul Sağlam oyunu ele aldı. Fakat Topal ekstra direnç göstererek bu oyuna baraj çekti. Van Persie değişikliği doğru olsa da Markovic’i oyundan almak orta sahadan eksiltmekti. Bu da oyunu Bursa’ya vermek demekti. Ama Uçan Hollandalı Hasan Ali’nin Canervari işleriyle skoru bulunca hamleler doğru oldu.

Bu önemli 3 puana rağmen Pereira’nın takımı 60’tan sonra fizik kondisyon olarak yetersiz kalıyor. Ve yine darbeye bağlı olmayan sakatlıklar veriyor. Ve bütün bunlar çok zengin bir hücum sergilemiyor. Öte yanda iyi savunuyor, basıyor. Hücumdan savunmaya iyi geçiyor ama savunmadan hücuma hayır...

Bu iyileşir mi? Bekliyoruz.

21 Eylül 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’En iyisini yaptı‘’

Erkan’ın boş kaleye yuvarlayamadığı poziyon dışında Trabzonspor’un poziyonları olsa da net, Muslera’yı kahraman yapacak bir iş yok. Galatasaray’ın bu jenerasyonunu var eden orta saha tandeminden kimse yokken bunun olması Hamza Hoca’ya bir şeyler anlatıyor olmalı. Orta sahayı ayakta tutmak için savunmayı bozmaya gerek yok. Ayrıca Rodriguez de çehresinin söylediği kadar yumuşak bir orta saha oyuncusu değil. Doğru görevlendirmeler ve stratejiyle eldeki orta sahalarla bir direnç oluşturmak mümkün. Şota Arveladze için de dersler var. Marin-Cardozo ikilisi, doğru kanat ikilileriyle rakip savunma için yeterinden fazla bir çekince yaratır. Önde merkezde Cardozo, arkasında Marin’in olduğu bir hücum ekibi rakip savunmayı kanatları ve ön liberolarıyla birlikte çıkmamaya ikna etmek için yeterlidir. N’Doye hareketliliği ve deparlarıyla kağıt üstünde etkili olsa da ‘ben bu işi bitiririm’ mesajını ne takımı ve taraftarına, ve asıl önemlisi ne de rakibe verebiliyor. En azından şimdilik.

Farkında değildi

Hamzaoğlu’nun içinde bulunduğu sıkışmışlık hali onu olabildiğince doğru bir kadro, diziliş ve stratejiyle sahaya çıkardı. Arveladze ise psikololojik üstünlüğünün farkında değildi. Maçı kazanmaya yaklaştığı anlar olsa da, bariz bir üstünlük sağlacak bir plan kuramadı. Sadece Cavanda’yı ileride tutmak hücumun bir parçası yapmak dahi Galatasaray’ın tartışmalı sol kanadını tedirgin edip, otuna girememelerine yol açabilirdi. Ancak fazlasıyla tedbirliydiler. Hamzaoğlu’nun Atletico maçında maçında yapması gereken 4-5-1’i Trabzon’da doğru bir orta saha göbeğiyle sahaya sürüşü, Podolski ve Snejder’in savunmaya yakın duruşu işi kolaylaştırdı.

Ölümcül virajı döndü

Yanlış anlaşılmasın, sadece Erkan’ın boş kaleye yuvarlayamadığı topla dahi bu şartlarda Trabzonpor maçı kazanbilirdi. Ancak elindeki tüm o psikolojik üstünlüğü daha iyi değerlendirebileceği hamleleri yapmaktan çekindi. Korkunç zemin de onlara yardımcı olmadı tabii. Hamzaoğlu ölümcül bir virajı döndü. Zaten bugün ayrılsa cebinde bir sezonda çıkardığı tulum var. Ama Şota Arveladze için durum zor. Merkezi çökmüş ve psikolojik olarak dipte bir Galatasaray’a bu kadroyla daha farklı oynayabilmek lazım. Hele de Salih’i oyun alıp Cavanda’yı sola alarak sağ kanadını yetenek ve direnç olarak tamamen boşaltması işi tamamen zora soktu. Bu tabloda Şota Hoca’nın kaybı büyük. Hamza Hoca her şeye rağmen ayakta kalabildi. Salı günü sonuna kadar eleştirdim ama, bu şartlarda olabileceklerin en iyisini yaptı.

20 Eylül 2015, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hamza hocayı kurtardı‘’

Açık söylemek gerekirse bu kadroya bu oyunu oynatabilmek olağanüstü bir durum. Ve bu durumun etkisi her yere dokunacak. Şehrin karşı yakasına da. Dünkü dip oyunla Pereira, Hamzoğlu’nu da kurtardı aslında.

Maçın ilk 5 dakikasındaki net 3 pozisyonun anlattıkları var.

- Uzun iri Norveç takımı iyi dursa da, kötü reaksiyon veriyordu. Her doğru ve çabuk hücum girişimi gol pozisyonu yarattı. Devrenin sonunda Raul’un arkaya attığı Nani’nin tamamladığıyla gelen gol de bunun bir örneğiydi. Fenerbahçe çabuk olduğu, doğru paslarla oynadığı her an şans yakaladı.

Van Persie güvensiz

- Van Persie sanki fiziksel yetersizlikten başka bir sorundan muzdarip. Çok güvensiz. Topu harika kontrol ediyor ama şut için daha iyi pozisyonu ararken ayaklarına dolaştırıyor. Halbuki onu Van Persie yapan baştan planlayıp hızla ve kararlılıkla uyguladığı bitirişleri. Daha net ve kararlı olsa maç 5. dakikada bitebilirdi. Olamayınca çıkarken ıslıklandı.

Sıradan takımlara özgü

5. dakikaya kadar olan ve sonra yavaş yavaş kaybedilen ise orta 3’lünün yavaş yavaş kendisini geri atmaya başlamasıydı. Molde için ayağa oynayarak çıkmak mümkün oldu. Fenerbahçe’nin boyu uzadı, pas hızı düştü. Boşluk bulmak zorlaştı, akın sürekliliği sekteye uğradı. Üstünlük gitti. İyi başlayıp giderek bozulmak sıradan takımlara özgü bir durum halbuki. Bu standartta bir kadro ve takım maç içinde giderek yükselir.
Bu olmadı. (Gittikçe yoruldular, en sonunda sıfırladılar)

Fabiano vasatın altında

Üstüne Alves’in dahliyle da savunma doğal olarak gerileyince iş kaleciye kaldı. Orada da Fabiano vardı. Kaleciliği vasatın çok altında... Topu oyuna sokuşu kötü...
Oyun iyice yavaşlayınca otomatiğe bağladı Pereira. Orta saha işlemiyordu halbuki. Savunma tamponu Topal’ı çıkarıp Fernandao’yla santrforu çiftledi. Uzun top da denemedi. Hiç çıkamadılar. 5 savunma 5 hücum bir takım oldular. Ve goller gelmeye devam etti. Sonrasına yaptığı Uygar ve Alper değişiklikleri ise geç oldu. Fenrbahçe güç açısından rakibinin çok çok gerisinde kaldı. Fark gittikçe arttı. 75. dakikada arkadaki dörtlünün Fernandao’ya uzaklığı 60 metreye çıkmıştı ki, bu şekilde futbol oynamak olanaksızdır.

Young Boys’u hatırlattı

Aykut Kocaman’ın takımının Kadıköy’de oynadığı Young Boys maçını hatırladım dün. Orta saha şeffaftı hocanın tanımıyla. Dün gittikçe düşen oyun bunun da ötesindeydi. Kırımızı kart sonrası biraz öne çıksa da yorgunluk çok belirgindi.

Açık söylemek gerekirse bu kadroya bu oyunu oynatabilmek olağanüstü bir durum.
Ve bu durumun etkisi her yere dokunacak. Şehrin karşı yakasına da.
Dün dip oyunla Pereira, Hamzoğlu’nu da kurtardı aslında.
Birbirimizi yukarı iteceğimize, dibe yuvarlanırken koruma sağlıyoruz.
Ne vahim...

Hayal kırıklığı!

Fenerbahçe’nin büyük umutlarla transfer ettiği Robin van Persie, Molde karşısında da oldukça etkisizdi. Sahada hiçbir varlık gösteremeyen Hollandalı yıldıza, teknik patron Pereira da 69 dakika dayanabildi. Tecrübeli futbolcu yerini Alper Potuk’a bırakırken, ortaya koyduğu oyunla tam bir hayal kırıklığı yarattı. Van Persie’nin bu formuyla, Fernandao’yu kesmesi bile zor görünürken, fiziksel anlamdaki yetersizliği, geçen sezon yaşadığı sakatlığa ve bu yaz yeterince çalışmamasına bağlanıyor.

18 Eylül 2015, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Benfica'dan averajı al!‘’

1-Hamzaoğlu’nun Melo’nun yerini yeni bir oyuncuyla değil yapıyı değiştirerek doldurması doğru bir yaklaşım. Ancak bunu ligin en formda stoperi Hakan’ı yerinden alıp orta sahada baskının içine sokarak yapmaya çalışmak? Bu, çok anlaşılır değil. Galatasaray’ın beklerinin savunma yetisi şüpheliyken hem savunma merkezini hem de çapayı bozmak doğru değildi.

2-İkinci yarıdaki baskılı oyuna bakarak, “İlk yarıda böyle başlamak lazımdı” demek de doğru olmaz. Çünkü 0-0’lık oyunla 0-2’lik oyunun ruhu doğal olarak birbirinden çok farklı. Atletico’ya 0-0’ken bu kadar risk alarak saldırmanın cezası daha da ağır olabilirdi. Hele de Muslera’nın vasat altı günlerinde.

Galatasaray’ın temel önceliği topa sahip olmak, mümkün olduğunca alanı genişletmek olmalıydı. Hakan’ın varlığı ve Emre’nin formsuzluğuyla bunu yapmak mümkün olmadı.

Ölümcül basit hatalar

1-Birinci golde Carole’ün yapılan ortaya hamle yapmaması kabul edilemez bir hata. Juanfran’a başta Podolski’nin yakın olması lazım. Hem o yok hem de Carole büyük bir vurdumduymazlıkla yaptırıyor servisi.

2-İkinci golde Sabri uzun topu sonunu düşünmeden kafayla karşılayıp rakibe atıyor. Sonrasında Hakan, Koke’ye servis yaptırıyor. Ardından Carole manasızca top ayağındayken uyuyup korner olmasına yol açıyor. Ve asıl önemlisi kornerde alan savunmasında tek tutulacak adam Godin’i Denayer bomboş bırakıp rahat bir asist yapmasına imkan veriyor.

4 üst üste hatanın cezası gol olur. Denayer 2. yarı çok iyi oynadı. Carole’ü de hepimiz çok beğeniyoruz. Ama Atletico karşısında bu kadar ölümcül basit hatalar yapıyorsanız telafi için en az birer gol atmanız lazım. Başka türlü tamiri olmaz.

Oyuna hamleler etkiliydi

2. yarıdaki baskıda özellikle Podolski’nin vuruşundan bir gol çıkabilirdi. Hamza hocanın başta Yasin hamlesi olmak üzere müdahaleleri etkiliydi. Ancak şunu da söylemek lazım ki, Atletico’nun istemediği pek fazla şey olmadı (2. yarıda az ve kötü sonlandırılan kontraları saymazsak).

Hep söylediğim gibi Şampiyonlar Ligi’nin mottosu ‘asla yenilme’dir. Ancak şunu da söylemek mümkün. Atletico bu grupta 18 puan yapabilir. Dolayısıyla Astana’ya puan vermeden, Benfica’dan averaj üstünlüğüyle alınacak bir 3 puan dahi gruptan çıkarabilir. Ders almak, enseyi karartmamak lazım.

16 Eylül 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yenemezsen de asla yenilme!‘’

Geçen yıl Galatasaray’ı son 6 haftada ayakta tutan oyun Şampiyonlar Ligi için ideal oyundur. Selçuk’un komutasında topun arkasına geçen, alanı iyi kapatan ve topa sahip olduğunda rakibi koşturan oyunun peşinden gitmek lazım. Şampiyonlar Ligi’nin mottosu ‘asla yenilme’dir. Bu, beraberliği hedefleyen bir oyun anlamına gelmiyor. Bir denge oyununun peşinde olmak anlamına geliyor. Atletico’yu önde basarak yenemezsiniz. Bu mümkün değil. Bu sene defansif olarak daha da mükemmelleştiler. neymar’ın olağanüstü frikiğine kadar da harika gittiler.

Savunma öncelikli oynamalı

Bu çerçevede Galatasaray’ın savunma öncelikli oynamasını bekliyorum. Dikkat edilmesi gereken, özellikle Galatasaray’ın sıkıntı yaşadığı iki kanattan gelebilecek olan Koke ve Oliver Torres’in koridorunu iyi kapatmak. Bu, sadece savunma beklerinin yapacağı bir şey değil. Hatta sadece savunma yaparak yapılabilecek bir iş değil. Galatasaray topa sahip olmalı ve hep beraber topun arkasında kalmalı. Başka yolu yok. Bunun yanı sıra duran toplarda da alan/adam karma savunmasında sert olmak gerek. Salt alan savunmasıyla Galatasaray’ın işi zorlaşır. Maçı düşündüğümde şunu hayal ediyorum: umarım çok sıkıcı bir maç olur.

Emre Çolak çözüm olabilir

Emre’yi ortada değerlendirmek mantıklı bir çözüm olabilir. Hatta dizilişi 4-4-1-1’e çevirmek de ideal olabilir. Topu daha fazla ayakta tutmak için düşünülebilecek birçok yöntem olabilir. Ama kim olursa olsun topa sahip olmak önemli olan. Baştan bu yana Hamza hocanın Türkiye Ligi’nde Avrupa’da olduğundan daha fazla zorlanacağını düşündüğümü söyledim. Tabii Atletico başka bir takım. Onları konsantrasyonsuz yakalamak çok zor. Bayern, Barça ve Real dışında bu özelliğe sahip başka bir takım yok. Çok iyi takımları, City’yi bile böyle yakalayabilirsiniz. Ama Atletico’yu kolay değil. Geçen sene Pire’de Şampiyonlar Ligi’ne sallanarak başlamışlardı. Bu yıl bunun da bilinciyle Simeone ayrıca motive olacaktır. Onları yeniden bunalıma itmenin yolu, onlar gibi oynamaktan geçiyor.

Grubun sırrı Benfica’da

Bu grubun sırrı Benfica’yı 1 maçta yenip, diğerinde en azından yenilmemek. Astana’dan 6 puan mecburi. Tabii Atletico’ya yenilmemek de önemli. Bir galibiyet, orada mağlubiyeti kabul edilebilir hale getirebilir. 6 maçta 5 beraberlik 1 galibiyet, normal şartlarda gruptan çıkmaya yetebilir. Fakat Astana’nın varlığı işi başka bir boyuta getiriyor. Orada mutlak kazanmak lazım.

15 Eylül 2015, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anlayamadıklarım‘’

Van Persie’nin her şeyi yerinde. Pozisyona giriyor. Olağanüstü pozisyon sezgisinde gerileme yok. Topu kontrol edişi, önüne alışı 10 numara. Ancak ya vuramıyor ya vuruşu kötü. İlginç bir çekingenlik, anlamsız bir tedirginlik...

Fernandao’da, dün çok gösteremese de gol vuruşu var. Ama kaleye uzakta hiçbir işi yapması gerektiği gibi yapamadı.

Nani de kayboldu dün. Sanki planı anlamamış gibiydi (benim de çok anladığım söylenemez).

Raul Meireles’in kafa zehir gibi, pozisyon bilgisi olağanüstü... Ama kaslar uygulayamıyor.

Caner’in hücuma katılma sıklığı düşük, daha 2 sezon önce ligin en önemli asist gücü ve hücum kaynağı olan bir adam Caner. Salt sol bek olarak sıradan. Sol kanat oyuncusu olarak dünya klasında. Ve fakat yolu kapalı. Çok daha fazlasını yapmalı. O bir hücum kaynağı... Kendisi tercih etmiyor olamaz. Nerede ve nasıl var olduğunun farkında. O zaman yolunu açmak lazım.

Şener için sorulacak sorularım da farklı değil...

Topal ve Kadlec, Rıza hoca klasik bir santrfor kullanmadığı için tam test edilemediler. Ancak yerleşimlerinde bir sorun yoktu.

Souza golü atmasına rağmen oyuna giremedi. Ligdeki en yalın ve efektif oyunculardan biri ancak savunmanın önündeki adam olarak Topal’ın gerisinde. Pas opsiyonu bulamdığı zaman kilitlenip topu kaybediyor.

Evet, tamamen oyuncular üzerinden gittim çünkü açık söylemek gerekirse Pereira’nın planını hiç anlayamadım. Bu yapı içinde Ozan’ı da sona bıraktım. Zira bildiğini oynayıp işe yarayan, Van Persie’ye 50 metrelik değerlendirilemeyen bir asist yapan, savunmada iyi bir kesici olan ve delici olmaya çalışandı.

Pereira’nın ise ne ilk planını anladım ne de Nani ve Van Persie’yi çıkarıp orta sahaları sürmesine rağmen oyuna hakim olamamasını. Nihayetinde sorunun sandığımız gibi Diego’da kilitlenmediği de ortaya çıktı... Ben şahsen yanılmışım. Fenerbahçe açısından savunma yerleşiminin tüm bu stopersizliğe rağmen ceza sahsı içinde pozisyon vermeyişi tek olumlu yön.

Rıza hoca açısından ise stopersiz takıma santrforsuz çıkmak nasıl bir düşüncedir? Bunu hiç anlamadım.

14 Eylül 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ev sahibi olmak...‘’

Ev sahibi, oyununu kabul ettirmeli. Tüm o taraftar, stat, hakem baskısı vs. her şey bunun için. Amaç oyunun rakibin istediği gibi oynanmasını engellemek. Oyunu rölantiye aldığınızda dahi rakibin istediği gibi oynamasına izin vermemelisiniz. Savunma öngörüsüyle sahadaysa bunu istediği gibi yapamamalı. Hücum istiyorsa onu yapamamalı, denge istiyorsa o da olmamalı. Ev sahibi olma avantajını kullanmak budur. Mevzu senaryonun size ait olması. Rakibin alışkanlıklarını bozmak. Hele de büyük takımsanız. Hele de şampiyonsanız, hele de 3 kupalıysanız. Zaten psikolojik avantajınız var demektir. (Enteresan olan, bunu elinin tersiyle itti Galatasaray. Burak’ın daha ilk yarıda kaçırdığı gol sonrası aşırı tepkisi, Hakan’ın kırmızı karta yakın oyunu ve Selçuk’un kırmızı kartı mesela...)

Burak savunmaya geri geldi

Bunu bırakırsanız iş yürümez. MİY geçen seneki kadar olmasa da doğru kapanıp, Khalili’nin servisiyle hızlı çıkıp Nakoulma’nın deparına bakan bir ekip. Plan bundan ibaret. Bu planda 1-2 kontra vermemeniz mümkün değil. Bunu göze almalısınız. Bu kapansanız da olacak top yekun gitseniz de. Bunun önüne geçmek olanaksız. O zaman yapmanız gereken yığılmak. Savunma beklerini de çizgiye çıkarıp Jose ve Selçuk’u öndeki 4’lünün arkasına dizmek. Yani öndekilerden yerlerinde savunma beklemek. Arkadakilerin de önde yakın durmaları. İş Nakoulma’ya tedbir almak değil. Khalili’yi baskı altına alıp, top aldırmayıp akın sürekliliği sağlamak. Bunu neden anlatıyorum? Çünkü Burak belki kariyerinde hiç olmadığı kadar geri koştu, savunmaya geldi, ileri top taşıdı ama Khalili servisini çok rahat yaptı. MİY çıktı pozisyon buldu, gol de, daha fazlası da mümkündü...

Farklı kazanabilirlerdi

Ve fakat Galatasaray ilk yarının sonu ve 2. yarının başında baskı yapsa da akın sürekliliğini neredeyse hiç sağlayamadı. Ve onca pozisiyon bulsa da (ki bu kadroyla evde bulmamak mümkün değil) oyun MİY’nin istediğinin dışında oynanmadı. Bu maçtan istediği puanı alıp almamakla alakalı değil. Dün Muammer standart bir kalecilik sergilese farklı da kazanabilirdi. İş rakibin istediğini yapamaması. Büyük olduğunu böyle anlatıyorsun. Galatasaray’da bu eksik kalıyor.

13 Eylül 2015, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Asıl sorun savunmada...‘’

Geçen seneki kompakt Mersin olsa, Galatasaray’ın birbirine yakın oynamayan, ön tarafından savunma desteği almayan yapısı karşısında çok başarılı olacağını düşünürdüm. Çünkü geçen yıl Rıza Çalımbay, özellikle büyük maçlarda takımını geride birbirine yakın tutup, sprintli oyuncularıyla rakip kaleye hızlı iniyordu. Zaten Galatasaray iki maçta da çok zorluk çekmişti.

Beklerin arkasına dikkat


Ancak bu sene Rıza Çalımbay sonrası kadro değişmemiş olmasına rağmen Mersin, birbirinden uzak oynayan bir ekip görüntüsünde. Normal şartlarda Galatasaray’ın kazanacağını düşünüyorum. Fakat uzun vadede Grosskreutz ön tarafa dahil olmazsa, arkada da Olcan’ın solda oynadığı bir oyun yapısında, Galatasaray geri dönmekte büyük sorunlar yaşayabilir. İki bekin de arkasına atılan toplar büyük dert oluşturabilir.

Takım kompakt kalmalı


Galatasaray’ın sorunu şu: Öndeki oyuncular, yüzde 20’ye yüzde 80 hücum oyuncuları. Orta sahadaki ikili, yüzde 30 savunmacı. Beklerde görev yapacak Olcan- Sabri ikilisi de yüzde 30 savunmacı. Galatasaray bu oyuncu grubu içinde birbirine her zaman yakın olup, alanları doğru paylaşmazsa ve kompakt kalmazsa, her rakibe karşı sorun yaşar. Ancak topa sahip olup, birbirlerinden kopmazlarsa, her takımın başına bela da olabilirler.

Selçuk ve Burak vazgeçilmez

Selçuk son 5 yılın Türkiye’de en istikrarlı oyuncusu. Neredeyse hiç maç kaçırmadan oynuyor ve alışık olduğu sistemde oynandığında da, garanti bir performansı var. Burak da 28 yaşından sonra olsa da,
oyununu olumlu yönde geliştirdi. Fatih hoca ondan fazlasını istemiş, alamamıştı. Mancini ve Prandelli de fazlasını istedi, alamadı. Geçen sene Hamza hoca, akıllık yaptı, pragmatik davrandı ve ondan bir şey istemedi. İstediğini oynamasını beklemedi. Ve çok katkı aldı. Böyle yapmaya devam etmeli. Tabii her zaman söylediğim gibi Selçuk ve Burak da, sınırları iyi bilmeli. Onlar Galatasaray’ın vazgeçilmezi...

Kimse sizi hatırlamaz

Kulüplerde maliyetleri düşürmek bir mecburiyet. Ama bunu yaparken, mesela transferle ilgilenen memur sayısını 1’e indirip, Grosskreutz transferinde 4 aylık bir kazık atıyorsanız kendi kendinize, yaptığınız tasarrufun bir önemi kalmaz.Eğer orada 1 kişi bütün bu transferlerle ilgilenmiyor olsa, bu problemler olmazdı. Sportif başarı gelirse, tüm bu mali hamleler, büyük bir başarı olarak adlandırılır. Ama eğer gelmezse, kimse sizi hatırlamaz. Sadece oraya bakacaksak, son 40 yılın şampiyonu Türkiye’de Gençlerbirliği’dir. Ama Gençlerbirliği’nin başkanı bile Galatasaray taraftarı. Galatasaray, ekonomisini küçültebilir, ama futbolu küçültemez.

Sneijder ikna olsun yeter
Sneijder konusunda herhangi bir endişe yok. Milli takım öncesi takımın en çok isteyeni, en çok uğraşanıydı. Sözleşmenin ardından yapılması gereken, Sneijder’i bu takımın Avrupa’da hedefleri olduğuna ikna etmek. Bunun yolu da, transferden ziyade, Madrid maçında alınacak iyi bir sonuçtur.

12 Eylül 2015, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI