MENÜ

Hurma'nın isyanı

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Ciddi bir yatırım ve dengeli bir kadroyla daha iyisini yapmak istiyorlar, ancak iki hafta önce sütunlarımızda belirttiğimiz gibi hakem kararları yüzünden hakettikleri yerde olamadıklarını düşünüyorlar. Ve artık sinirlerini kontrol edemiyorlar. Hakemlerin verdiği her karar çok önemli... Yanlış çalınan bir düdük ya da verilen hatalı bir karar ligin dengesini alt üst etmeye yetiyor... Baksanıza 5 hafta önce Vestel, Galatasaray’ın 11 puan önündeydi. Şimdi berabereler... Ve lig ikincisi Galatasaray ile ligin sondan ikincisi Sakaryaspor arasındaki fark ise yalnızca 10! Bu açıdan bakınca Kayserililer, otoritelerce kötü oynadıkları yolunda eleştirilseler de hedeflerinden vazgeçmediler! Hakem hataları hep aleyhlerine olduğundan hakemleri gözlemci gibi seyrediyorlar ve sakınan göze hep çöp batıyor!.. Galatasaray ve Vestel maçlarının daha başında penaltılarının çalınmayışı, rakip oyuncuların atılmayışı karşılaşmaların ve ligin kaderine etki etmemiş midir? Kayserispor 80 dakika 10 kişiye karşı, üstelik rakip bir kişi eksildiği anda 1-0 öne geçme şansı varken, o iki müsabakadan 6 puan çıkartamaz mıydı? Galatasaray’dan 3 puan çıkartıp, Vestel’den de artı 2 daha alsalar, puanın aslanın ağzında olduğu bir ligde 25 puanla ikinci sıraya kurulacaklardı. Belki hesap böyle olmaz ama kendinizi onların yerine koyarsanız bu tepkiyi haklı görüyorsunuz.. Üstelik onlar 8 maç sayıyor, sonuca etki eden hakem hatalarına ilişkin... Ve onların 4 büyüklerde olduğu gibi hakem kararlarını yargılayan sürekli takipçileri de yok... Başaracaklar, var olacaklar. Başaracaklar, yatırımı artıracaklar. Başaracaklar. transfer teklifi alacaklar. Kaybettiklerinde hakeme sığınmaları, teknik problemleri kaçırıp, gelişmelerine de engel oluyor... Yalnızca adalet istiyorlar... Bir spor adamının, lider figürlerinden birinin bu görüntülerle hatırlanması hoş değil ama dünyalarının futbol olmadığını da hatırlamayıp hoş görmek lazım. Meslek gereği çoluğundan çocuğundan ayrı, bir hafta bir maçı bekleyen, annesi hastanede iyileşmeyi bekleyen profesyonelleri kayırmamalıyız. Anlamaya çalışmalıyız... Kendi hayatlarının figüranı olmak istemiyor insanlar... Tarihin en kötü sezonu 4 maç seyrettik hafta sonu. En güzeli Kayserispor-Vestel maçıydı. Goller, ikiye birler, şutlar, penaltılar, topu kaybettiğinde takım halinde savunma, 3. bölgeye hızla gidip gol arama hep bu maçtaydı. Son şampiyon Galatasaray’ın Antalya’daki futbolsuzluğu, Trabzonspor Sivas maçındaki kördövüşü, Fenerbahçe-Beşiktaş maçındaki toplam 4 isabetli şut ve yalnızca mücadele ligdeki kalitenin belgesi olabilir mi? Galatasaray’ın golünü rakip kendi kalesine attı, Balili’nin golünde hakemle birlikte Trabzonspor defansının büyük hatası vardı. Büyükler puantajda hâlâ yukarıda olsa da futbol açısından sürünüyor. Futbol açısından sürünenlerin, rakiplerinin kaliteli futbol oynadığını söylemek nasıl adil olabilir ki... Şu söylenebilir; Anadolu takımları eskisine oranla daha derli toplu oynuyor. Büyükler kadar koşuyor, ikili mücadelelerde eskisi kadar kolay yıkılmıyor. Ama bu oyun kalitesine, maalesef estetik olarak pozisyon olarak tempo olarak yaklaşmıyor... Büyükler hiçbir zaman bu kadar kötü oynamamıştı. Yalnızca futbol açısından değil, puan açısından sürünmeleri de oynadıkları futbola göre adildir. Geçen sene beğenmediğimiz Daum’un Fenerbahçe’si, 12 galibiyet 2 beraberlikle 38 puan toplamış, Galatasaray 10 galibiyet, 2 beraberlikle 32 puan toplamış. 1986-87 yılında 3 puanlık sisteme geçtiğimizden bu yana ligin 14. haftasında hiçbir takım 28 puanla lider olamamış. 1988-89 sezonunda Trabzonspor 28 puanıyla beşinci, 89-90’da Fenerbahçe üçüncü, 90-91’de Trabzon üçüncü, 92-93’de Galatasaray üçüncü sıradalarmış. 1996-97 sezonunda ise Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş ilk 4 sıradaymış. En az puanı olan takım 31 puandaymış... Takımların fiziksel olarak dengeye geldiği kesin. Bu dengenin para paylaşımında da sağlanması halinde rekabetin daha da artacağı, 4 büyüklerin bugünleri bile arayacağı kesin. Ancak hocalar, ‘Yarın kovulurum’ kaygısıyla yalnızca puana konsantre olup, tribündekilere futbol keyfi yaşattırmaya çalışmazsa ilerleyemeyeceğimiz de... Aykut Kocaman’ın takımı sürekli berabere kaldığında sanki başarısızmış gibi tarif ediliyor. Aynı futbolla 3 galibiyet alıyor, beşinci sıraya yükseliyor. Aynı futbol oynayıp 3 maçı kaybetse, “Aykut Kocaman başarısız”... Aynı futbolu oynayıp kazandı, “Kocaman başarılı”... Başarı kültürünü de değiştirmemiz, teknik adamları öncelikle oynattığı futbolla değerlendirmemiz hatta kaybederken dahi futbola hizmet edenleri ödüllendirmemiz gerekiyor. Maalesef tablo kötüdür... Futbol Türkiye’de de geriliyor.

YORUM YAZ