MENÜ

Umut ve isyan!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

“Beklenti bedene ait, umutsa ruha” der John Berger. Epeydir gergin olan Beşiktaş taraftarının isyanı Ankaraspor maçında bir protesto patlamasıyla su yüzüne çıktı. Neden Berger’le başladım yazıya, açıklayayım...
Gerek yöneticiler gerekse teknik adamlar sezon başında hiç sektirmez, açıklarlar; “Çok iyi transferler yaptık, çok iyi takım olduk.” Bu açıklamaların taraftarın ruhuna verdiği umut, bedeninin beklentisini de yükseltir ister istemez.
Beşiktaş’ta da öyle oldu. Şampiyon olmak için sevmemişlerdi doğru ama, şampiyon olacakmış gibi bir takım da izleyememişlerdi epeydir. En son belki 101. yıldaki sezonun ilk devresinde.
Ertuğrul Sağlam’ın ilk yılında da lig, kupa, Şampiyonlar Ligi gibi beklentiler boşa çıkınca iyiden iyiye demoralize oldu insanlar. Yönetim de, kendine yönelen tepkileri savuşturmak için bir hamle daha yapıp Mustafa Denizli’yi getirdi takımın başına, ama... Takımı başka akıl kurmuş, dümen başkasına verilmişti. Eldeki malzeme Denizli’nin kafasındaki topu oynayabilir miydi? Ben dahil çoğunluğun merak ettiği de bu soruydu. İzlediğimiz kadarıyla bu takım topu rakip sahada tutuyordu ama örneğin Delgado gibi ayağına mahir oyuncularını kullanamıyordu. Kimine göre neden ödenmeyen futbolcu paralarıydı, kimine göre zaten oyuncuların çapı bu kadardı. Bana göre iyi kanat oyuncularının yokluğuydu...
Ama kesin olan bir şey vardı ki, Beşiktaş her geçen maçta biraz daha kafaları karıştırıyordu, “Acaba bu yıl da hüsran mı olacak?” diye. Ve son maçta o beste patladı; “Ne zaman şampiyonuz desek/Kursağımızda kalıyor/Söylesene hoca/Takım niye oynamıyor?” Evet, herkesin yanıtını aradığı soru buydu; “Takım niye oynamıyor?”
Futbol ulemalarına kulak verirseniz, kafanızı karıştıracak ve işe yaramayacak 1000 çeşit ‘analiz’ okur/duyarsınız. Sorunun yanıtını vermek en başta Denizli’nin görevidir kanımca. İnsanlar, bir şeyin neden olmadığını da öğrenmek gibi çok temel bir ihtiyacı dile getiriyorlarsa, bu ihtiyacın da eli yüzü düzgün açıklamalarla giderilmesi gerekir.
Son maçtaki protestonun en açık hedefi yönetimdi. İkincisi Delgado gibi göründü ama ‘sağduyu’ duruma el koyup Delgado’ya sahip çıktı derhal. Türkiye’deki futbol evreninde çok değerli bulduğum, çok önemsediğim Denizli için söylenen beste ise henüz sitem boyutunda ve yanıt bekleyen tondaydı.
Bütün bunlara rağmen ben maçın bitiminde çok kuvvetli bir ‘üçlü’ ya da hep birlikte söylenecek “Gün doğdu hep uyandık” bekliyordum. Hani, “Ne olursa olsun hep burdayız” dedirtecek türden isyan, sevgi, bağlılık içeren bir şey. Çok gergindi insanlar ve beklentim bir sonraki maça kaldı.
Sadece kendim için istemedim bu finali. Gözlerini dikmiş eski açıktan kaç maçtır hepimize bakan dört pırıl pırıl göz, tertemiz iki yüz için, Arda Kızılay ve Erhan Meşakkat için de istedim. Hiç kimseye değilse, artık aramızda olmayan o iki çocuğa, Arda ile Erhan’a, küfür etmeden, kardeşçe, dayanışarak, eğlenerek, gülerek ama isyan edilecek hiçbir şeyi de ıskalamadan yaşanacak bir hayat borcumuz var, değil mi?

YORUM YAZ