MENÜ

Mehmet Demirkol yazıyor

Bursa'da Almanları yenmiştik ya hani. Hakan Şükür'ün kafa asisti ve Oliver Kahn'ın golüyle... Denizli yönetiminde tarihimizin en büyük başarılarından biriydi o galibiyet. Sonrasında rövanşta Münih'te harika oynamış ve 0-0 berabere kalmıştık. Hani Sergen'in yıldızlaştığı maç...

Mehmet Demirkol yazıyor

Almanya’ya geçilmek


Altın jenerasyonumuzun zirveye yürüdüğü zamanlardı.
1991’de atılan temellerden artık koskoca bir kulenin tepesini inşa ettiğimiz zamanlar...
Türk futbolunun en iyi, en başarılı takımının zirvesi...
Galatasaray UEFA şampiyonluğuna koşuyordu.
Harikaydık...
Almanya’ysa belki de 2. Dünya Savaşı döneminden sonra en zor zamanlarından birini yaşıyordu. 98 Dünya Kupası’nda darmadığın olmuşlardı. Yeniden yapılanmaya çalışıyorlardı ve biz de kendi zirvemize yürüyorduk o dönem...
Gol yemeden bir galibiyet, bir beraberlik almıştık Almanya’dan...
Muhteşemdik.
Ama işte biz o grupta dahi birinci olamamış, Almanya’nın ardından Finlandiya’nın önünde ikincilikte kalmıştık...
Altın jenerasyonumuzun zirvesinde...
Aslına bakarsanız biz hiçbir grupta birinci olamadık!... Bir kez bile...
Modern zamanda en büyük başarılarımızda dahi hep grup ikincisiydik. 96, 2000, 2004, 2008... Hep ikinci olduk.
Üstüne kupalara gittiğimizde, final gruplarında da durum değişmedi.
Orada da hep ikinciydik. 2000’de İtalya’nın, 2002’de Brezilya’nın, 2008’de Portekiz’in ardından.
Peki şimdi neden kızıyoruz muhtemel ikinciliğe?
Eğer Azerbaycan’a yenilmemiz ve Kazakistan’dan son saniyede 3 puanı almamızaysa kızgınlığımız? O zaman tamam.
Ancak onun dışında aslından kızdığımız kendi hayalciğimiz olmalı...
Çünkü bu ligin ve bu oyuncu grubunun hak ettiği bu kadardır...

Her şey dile saygıyla başlar

NTV’de Löw’e “Sorularımızı İngilizce sorabilir miyiz?” dedik. Zira İngilizce biliyor ve tercüman kullanmak zorunda kalmayacak kimse...
-Hayır dedi. “Ben Almanya
Milli Takımı’nın hocasıyım.
Almanca’dan başka bir dilde konuşamam.”
10 yıldır Türkiye’de olup hâlâ Portekizce konuşan efsaneleri anladık da, Milli Takımda oynayıp Türkçe konuşmayanları ne yapacağız!
Diline saygısı olmayanın futbolundan ne olur?

10 Şubat’ta Milliyet’e yazdığım yazı. Tekrara gireyim...
Guus Hiddink teknik direktör olduktan sadece bir sene sonra Avrupa’nın zirvesine çıkmıştı... İstanbul’a da Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonu olduktan 2 sene sonra gelmişti... Hollanda tarihinin en fazla şampiyon olan teknik direktörü olma yolculuğunu yarıladıktan hemen sonra. Yurt dışına çıkmaya karar verip, en batıdan en doğuya gelmişti Avrupa’da. Hem coğrafi ve hem zihinsel anlamda... Hiddink kısa Türkiye macerasında çok şey yaşadığını, çok şaşırdığını, çok tuzağa düştüğünü yazdı kitabında da, verdiği röportajlarda da. Hep bunu anlattı. Yaşı yetmeyen hatırlamaz. Hiddink kendi jenerasyonun Pep’iydi bir nevi...Türkiye’de çalışmaya karar vermiş bir Pep... Muhtemelen, insani olarak İstanbul ve Türkiye onda bir nevi Anelka etkisi yapmıştı. Hani Anelka, “Ben Türkiye’de bile yaptıysam...” anafikirli onca cümle kurdu ya! Sanırım biraz öyle... Gerçi Hiddink, Türkiye’de yapamamıştı. İspanya’da Hollanda’da, hem Hollanda hem Avustralya’da. Hem Kore hem Hollanda’da, hem Rusya hem İngiltere’de hep zirveyi bulduktan sonra, bir finale karar verdi. Kariyerinde başaramadığı tek hedefle emekliliğine hak kazanmaya niyetlendi. İstanbul’da başarılı olmak için ülkesinden çıkmıştı. Türkiye’yle başarılı olmak ve kariyerini böyle noktalamak üzere İstanbul’a döndü. Yarım bıraktığı işi bitirmek gibi bir huyları vardı bu cins adamların... Kendine güveni sonsuzdu. Şimdi durum nedir bilmiyorum! Almanya’ya neden kaybettin diye linç edilmek üzereyken takımı Azerbaycan’a kaybetti. 20 yıl sonra yine şaşırdı. O maçla ilgili ‘Rezalet’ deyişi bundan. Türk Milli Takımı’nda başka birisi tarafından muhtemelen yedek bırakılacak bir ‘Mesut’ oyuncu tarafından yıkılmıştı. Türkiye liglerinde yer almak için yırtınan ama yer bulamayan Azeriler tarafından da devrildi. Dün en güvendiği, en güvenebileceği oyuncunun, Emre’nin, sıradan bir hazırlık maçında “yine her zamanki gibi delirip” saçma bir kırmızı kart görmesiyle kaderine 20 yıl sonra yeniden şaşırdı. Dünden sonra açıkça konuşmak lazım: Hiddink’le artık çok zor olur... Zaten; onunla konuştuklarımıza bakılırsa kulüplerde yeterli antrenman yapılmadığını söylüyor... Teknik olarak oyuncularımızı “Ok” olarak niteliyor. İyi ya da harika değil, ok...75 milyondan çıkanlar değil 3 milyonluk Almanya Türk topluluğuna gidiyor sürekli. (Ekici ve Hamit en iyiler olsa da) Muhtemelen yarın da bir milli maçta kulüp tezahüratı yapılmasından şikayet edecek. Kabul edelim. Onun başladığı işi bitirme inadına kapılmayalım. Hiddink’le olmaz. Yol yakınken vazgeçelim.

En kötü ikinci

Hedefimiz en iyi ikincilik olmalıydı. Yani Kazakistan ve Azerbaycan’dan 12, Avusturya ve Belçika’dan 10 puan. Şimdi İsveç’in evinde Hollanda’ya yenilmesini bekliyor olacaktık.
Ama öyle olmadı. Şimdi 2. olsak bile 6 takımlı grupların en kötüsü olacağız...
Yani en iyi ikinciliği hedeflememiz gerekirken şimdi en kötü olacağız.
Kendini bilmemek diye buna derler.

Pişman mısın Hamit?

* Hamit dünyada yılın golü ödülünü aldıktan sonra teşekkür konuşmasını Almanca yaptı. Türk Milli takımıyla attığı golün konuşmasıydı bu.
Mesut ise atamadığı gollerden sonra kızgınlığını gayri ihtiyarı Türkçe küfrederek ifade ediyor her seferinde.
* Mesut Alman Milli Takımı’nı seçti. Ama Türkiye’ye hep güzel mesajlar yolluyor...
* Hamit Türk Milli Takımı’nı seçti ama hemen her maçtan sonra ne kadar yanlışımız varsa hiç çekinmeden yüzümüze vuruyor.
* Mesut Alman Milli takımını seçti iyi bir paraya Real’e tranfer oldu.
Hamit Türk Milli Takımını seçti ama Türkiye’de ona teklif edilenin 4’te birine Real’e gitti. Oynamazsam 1 kuruş almam diyerek.
Şimdi Hamit’e bir soru sormak lazım aslında:
* Pişman mısın Hamit?

Hiddink’le olmaz

10 Şubat’ta Milliyet’e yazdığım yazı. Tekrara gireyim...
Guus Hiddink teknik direktör olduktan sadece bir sene sonra Avrupa’nın zirvesine çıkmıştı... İstanbul’a da Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonu olduktan 2 sene sonra gelmişti... Hollanda tarihinin en fazla şampiyon olan teknik direktörü olma yolculuğunu yarıladıktan hemen sonra. Yurt dışına çıkmaya karar verip, en batıdan en doğuya gelmişti Avrupa’da. Hem coğrafi ve hem zihinsel anlamda... Hiddink kısa Türkiye macerasında çok şey yaşadığını, çok şaşırdığını, çok tuzağa düştüğünü yazdı kitabında da, verdiği röportajlarda da. Hep bunu anlattı. Yaşı yetmeyen hatırlamaz. Hiddink kendi jenerasyonun Pep’iydi bir nevi...Türkiye’de çalışmaya karar vermiş bir Pep... Muhtemelen, insani olarak İstanbul ve Türkiye onda bir nevi Anelka etkisi yapmıştı. Hani Anelka, “Ben Türkiye’de bile yaptıysam...” anafikirli onca cümle kurdu ya! Sanırım biraz öyle... Gerçi Hiddink, Türkiye’de yapamamıştı. İspanya’da Hollanda’da, hem Hollanda hem Avustralya’da. Hem Kore hem Hollanda’da, hem Rusya hem İngiltere’de hep zirveyi bulduktan sonra, bir finale karar verdi. Kariyerinde başaramadığı tek hedefle emekliliğine hak kazanmaya niyetlendi. İstanbul’da başarılı olmak için ülkesinden çıkmıştı. Türkiye’yle başarılı olmak ve kariyerini böyle noktalamak üzere İstanbul’a döndü. Yarım bıraktığı işi bitirmek gibi bir huyları vardı bu cins adamların... Kendine güveni sonsuzdu.

Şimdi durum nedir bilmiyorum! Almanya’ya neden kaybettin diye linç edilmek üzereyken takımı Azerbaycan’a kaybetti. 20 yıl sonra yine şaşırdı. O maçla ilgili ‘Rezalet’ deyişi bundan. Türk Milli Takımı’nda başka birisi tarafından muhtemelen yedek bırakılacak bir ‘Mesut’ oyuncu tarafından yıkılmıştı. Türkiye liglerinde yer almak için yırtınan ama yer bulamayan Azeriler tarafından da devrildi. Dün en güvendiği, en güvenebileceği oyuncunun, Emre’nin, sıradan bir hazırlık maçında “yine her zamanki gibi delirip” saçma bir kırmızı kart görmesiyle kaderine 20 yıl sonra yeniden şaşırdı. Dünden sonra açıkça konuşmak lazım: Hiddink’le artık çok zor olur... Zaten; onunla konuştuklarımıza bakılırsa kulüplerde yeterli antrenman yapılmadığını söylüyor... Teknik olarak oyuncularımızı “Ok” olarak niteliyor. İyi ya da harika değil, ok...75 milyondan çıkanlar değil 3 milyonluk Almanya Türk topluluğuna gidiyor sürekli. (Ekici ve Hamit en iyiler olsa da) Muhtemelen yarın da bir milli maçta kulüp tezahüratı yapılmasından şikayet edecek. Kabul edelim. Onun başladığı işi bitirme inadına kapılmayalım. Hiddink’le olmaz. Yol yakınken vazgeçelim.

3

Haberin Devamı
YORUM YAZ