MENÜ

Kendini ödüllendirirsen Cristiano Ronaldo, kendini cezalandırırsan Quaresma

Profesör doktor Ahmet Ertan Tezcan ile Beşiktaş...

Kendini ödüllendirirsen Cristiano Ronaldo, kendini cezalandırırsan Quaresma

Portekiz’de aynı dönemlerde aynı yeteneklere sahip iki yıldız futbolcu adayı vardı: Biri Ricardo Quaresma, diğeri Cristiano Ronaldo... Hatta bana göre Ricardo Quaresma, Ronaldo’dan çok daha yetenekliydi ‘Bilinç dışı kendini ödüllendirme’ düşüncesinde olan Ronaldo ne yaptı? Dış yapısını düzeltti. Dişlerini yaptırdı, saç şeklini değiştirdi, adale yapısına yatırım yaptı. Ve sonunda kendini bir marka haline getirdi Psikiyatrik açıdan cilt, ruhun giysisidir. Quaresma bu süreçte hep dövme yaptırdı. Zaman zaman bir yıldız gibi parlasa da, ‘bilinçdışı kendini cezalandırma’eğilimi yüksek olduğu için sürekli kendini attırdı.

Son Fenerbahçe-Beşiktaş derbilerinden sonra size sormamız şart oldu. Ricardo Quaresma hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bir psikiyatrist olarak Ricardo Quaresma’nın ‘bilinçdışı kendini cezalandırma’ eğiliminde olduğunu çok net görüyorum. Bakın; psikiyatrik açıdan cilt, ruhun giysisidir. Bir şekilde insanın kendi ruhsal dünyasını, iç dünyasını ele verir. Quaresma’da bir iç çatışma görüyorum. Zaten kendisi de sık sık söyler; “Ben varoş bir bölgede yetiştim, şöyle büyüdüm, böyle büyüdüm” diye... Düşünün, Portekiz’de aynı dönemlerde aynı yeteneklere sahip iki yıldız futbolcu adayı vardı: Biri Ricardo Quaresma, diğeri ise Cristiano Ronaldo... Hatta bana göre Quaresma, Ronaldo’dan çok daha yetenekliydi. Fakat ‘bilinçdışı kendini ödüllendirme’ düşüncesinde olan Cristiano Ronaldo ne yaptı? Dış yapısını düzeltti. Mesela dişlerini yaptırdı. Saç şeklini değiştirdi. Adale yapısına yatırım yaptı. Vesaire... Dikkatinizi çekerim, dövme yaptırmadı! Ve sonunda kendini bir marka haline getirdi. Büyük ihtimal bundan 100 sene sonra da anılacak, tıpkı Pele gibi, tıpkı Maradona gibi...

‘Onun için yapılacak bir şey yok’

‘Bilinçdışı kendini cezalandırma’ eğilimi olan Quaresma ne yaptı peki? Sürekli dövme yaptırdı. Kendini cezalandırdı. Geldi Beşiktaş’a. Zaman zaman parlıyor bir yıldız gibi ve ‘ben buyum’ diyor. Öyle zamanlar geliyor ki (genelde de Fenerbahçe derbilerine rastlıyor) ‘bilinçdışı kendini cezalandırma’ eğilimi çok yüksek olduğu için kendini oyundan attırıyor. Bir Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi izliyorum. Erman Toroğlu futbol yorumcusu kimliğiyle, “Quaresma oyunda kalırsa, faydası olur” diyor. Ben ise bir psikiyatrist olarak yanımdaki oğluma (ki iyi bir Beşiktaşlıyım), “İlk 15 dakika içinde kendini oyundan attırmazsa, bir daha futbolla ilgili yorum yapmayacağım” diyorum. Maalesef ben haklı çıkıyorum! Bundan sonra Quaresma için yapılacak bir şey yok. O’nun ruhsal yapısını 35-36 yaşından sonra değiştirmek mümkün değil. Yapılacak tek şey, O’nunla konuşmaya çalışmak ve maksimum verim elde etmek....

‘Lens, Beşiktaş’a katkı sağlayamaz, çünkü...’

Dick Advocaat’ın giderken Aziz Yıldırım’a bir rapor verdiği ve Lens hakkında şunları yazdığı söyleniyor: “Kiralayacaksanız devam edin, ama kesinlikle satın almayın. Performansı düşer...” Beşiktaş, Lens’in bonservisini aldı ve şu ana kadar performansı hiç de yeterli olmadı.

Gerçeği söylemek gerekirse en büyük yanılgılarımdan birisi Lens’tir. Fenerbahçe’deki Lens’i seyrettikten sonra; “Tozu dumana katar. Beşiktaş seyircisini arkasına aldığı zaman, 50 milyon Euro’ya satılır” demiştim. Hatırlayın Fenerbahçe’deki Manchester maçını.... İnanılmazdı. Şu anda da iddia ediyorum; Beşiktaş’tan herhangi bir başka takıma gönderin, yine çok iyi oynayıp inanılmaz işler yapar. Fakat Beşiktaş’a asla faydası olmayacak. Çünkü ‘psikodinamik örgütlenmesi’nin Beşiktaş’a uygun olmadığını gördüm.

‘Psikodinamik örgütlenme’ nedir?

Bir insan, bir topçu, bir kasap, bir manav veya herhangi bir meslek erbabı olabilir. Herkes bir işi ya ‘kendini ödüllendirmek için’ ya da ‘kendini cezalandırmak için’ yapar. ‘Psikolojik örgütlenme’ budur. Lens’in ‘bilinçdışı psikodinamik örgütlenmesi’, ‘kendini ödüllendirme’ yönünde... ‘Beşiktaş seyircisini ödüllendirme’ye uygun değil.

Dünya’nın ‘Los Galacticos’u Beşiktaş taraftarıdır

Beşiktaş taraftarına dönelim. Leipzig maçında Timo Werner, gürültüden kulak rahatsızlığı geçirdi ve oyunu bıraktı. Bayern Münih yetkilileri ise ‘desibel aleti’ getirdi İstanbul’a, ses şiddetini ölçmek için. Beşiktaş futbol takımı Şampiyonlar Ligi’nde büyük işler yaptı, tamam ama, Beşiktaş taraftarı nereye koşuyor sizce?

Beşiktaş taraftarı, tüm Dünya taraftarların ‘Los Galacticos’u olmaya gidiyor. Beşiktaş Yönetimi belki kızacak ama, bana göre Beşiktaş taraftarı, futbol takımını çoktan aştı. Bakın; futbol seyircisi başkadır, basketbol seyircisi başkadır. Nedir basketbol seyircisi? Rakip takımı baskı altına alan, lehine faul yapıldığı zaman hakemi yuhalayan, bir anlamda maçı bile yöneten... Türkiye’deki en iyi basketbol seyircisi, Fenerbahçe Doğuş’tadır. Futbolda ise kesinlikle Beşiktaş taraftarı en önde. Çünkü bu oyunu biliyorlar, kurallarını biliyorlar, oyunun ruhunu biliyorlar. Mesela ben hakem olsam; bir penaltı pozisyonunda Beşiktaş taraftarı bağıra çağıra tepki gösteriyorsa, ‘hakikaten penaltı var’ diye düşünürüm. Penaltıyı çalmamışsam da, içimden ‘herhalde yanlış yaptım’ derim.

Bu durumun dezavantajları da olabilir mi?

Kesinlikle olur... Bakın, Vodafone Park’ta Beşiktaş’ın net penaltıları çalınmıyor. Hatırlayın Fenerbahçe derbisini. Maç, 2-2’yken Babel’in son dakikada yediği tekmeyi. Hakem o düdüğü üfleyemiyor. Çünkü bilinçaltında; tribündeki baskının, kendisine hata yaptıracağını düşünüyor.

Transferde 10’da 9 başarı istiyorsanız, mutlaka şu testi yapmalısınız: Psikodinamik değerlendirme

Sizinle 9 sene önce görüştüğümüzde Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım, Galatasaray’da Adnan Polat, Beşiktaş’ta Yıldırım Demirören Başkan’dı. Aziz Yıldırım halâ devam ediyor, Adnan Polat bir anda yok oldu, Yıldırım Bey ise TFF’nin başına geçti. Siz 9 sene önce, “En az ikisi sezon sonu gider” demiştiniz.

Her şeyden önce şöyle düşünüyorum; Türkiye’de başkanlık sistemi bu şekilde olmamalı. Futbol kulübü yöneticilerinin, profesyonel olması gerektiğini düşünüyorum. Başkanların da profesyonel kadroların üzerinde bir aksesuar gibi durması gerektiğini düşünüyorum. Üç aşağı, beş yukarı İngiltere’de böyle. Lütfen futbol konusunda gelişmiş ülkelerdeki takımların yönetim sistemlerini A’dan Z’ye inceleyin. İşimize geldiğinde, “Bir ülkenin aşçılık sistemini, bir ülkenin turizm sistemini” örnek alıyoruz. Fakat konu futbola gelince, birinin işimize karışmasından rahatsız oluyoruz.

‘Fikret Orman muhteşem olabilir’

Bakın, şu an genel kanı, en başarılı başkanın Fikret Orman olduğu yönünde. Deniliyor ki; “Fikret Orman çok iyi, akıllı transferler yapıyor.” Sen gazetecisin, ben değilim. Sporun içinden geldiğin için incele bakalım. Beşiktaş, Fikret Başkan döneminde kaç oyuncu almış? O oyuncularından kaçı tutmuş, kaçı tutmamış? Evet; Mario Gomez’i kiralamış tutmuş, Aboubakar’ı kiralamış tutmuş. Ama Aras’lar Mitrovic’ler nerede peki? Orantısal olarak bakarsan, müthiş başarılı çıkmayabilir. Burada da psikoloji işin içine girmeli aslında... Mesela transferler yapılırken, oyuncunun ‘psikodinamik değerlendirmeler’i de gözönünde bulundurulmalı... İşte bunu yaparsanız, 10 transferde 9 doğruyu bulur ve o zaman muhteşem bir başkan olursunuz.

Haberin Devamı
YORUM YAZ